Öğrenciliğinde İsviçre’deki Türklerin kafataslarını ölçerek alayının “brakisefal” olduğunu ilk defa “ispatlayan” ve 1930’lu yıllarda Türkiye’deki “ırkçılığa” ilham kaynağı olan şair, ressam, boksör, grafiker, aşçı Arif Dino’nun bir süre önce yazdığım portresi eksik kalmıştı, tamamlanmaya değer bence; o halde bugün de devam…
*
Yüzündeki iflah olmaz tike bir çare ararken birilerinin “çaredir” diyerek ona Abdülhakim Arvasi’nin adını söylemesiyle, Arvasi’nin her Cuma günü vaaz verdiği Ağa Camii’nin yolunu tutan Necip Fazıl’ın giderken yanında, “Çizdiği resimlerde eşyanın ruh iskeletine kadar sızmaya çabalayan ve dış biçimler içinde iç şekiller arayan yanık kafa, kavruk istidat” dediği, ondan 7-8 yaş küçük, arkadaşı Abidin Dino vardı ama üstat; sanatını, “seri malı dışında, eşyanın nabzını arayan ve biricik sanat derdi de ince, kılı kırk yarıcı incecik çizgi” olarak tarif ettiği Arif Dino’dan bahseder daha çok anılarında.
Necip Fazıl Arif Dino’yu, “Bilmem nerede yetişen bilmem ne bitkisinin dikeninden, bilmem ne kuşunun tüyünden kalemler yontmaya ve fırçalar yapmaya” bayılan “ve minyatür sanatının dehası peşinde aletler keşfetmeye çalışan”, “boyu iki metreye yakın ve gövdesi asırlık çınarları kıskandıracak kadar kalın, odasındaki şiltenin üzerinde bir kedi yavrusuna bile yer bırakmayacak şekilde” yayılan, durmadan “beyaz kağıtlara incecik çizgiler çizen” bir adam olarak tarif eder. https://b2cbf4fafe5119fb5ae87ffabae3146c.safeframe.googlesyndication.com/safeframe/1-0-38/html/container.html
“Hissidir” Arif Dino, öylesine hissidir ki Peyami Safa ile arası açılan Necip Fazıl’ı birbiriyle kucaklaşmaya davet ederken şahit olduğu manzara karşısında hüngür hüngür ağlar. “Eski eşyaya, sanat eserlerine, hatlara, yazma kitaplarda kullanılan kağıtlara, tezhip renklerine, çinilerdeki tonlara tutkun”dur Arif Bey.
Necip Fazıl’a anlattığına göre kardeşine adını veren dedesi Abidin Paşa, “uzun kış geceleri ocağın karşısındaki yere diz çöker, Kıbleye döner ve sabaha kadar zikredermiş. Yanakları körük gibi çukurlaşıp kabarırmış…” Bunları anlatırken Necip Fazıl’la aralarında “inanç” üzerine bir sohbet geçer. Üstat ona “Sen inanmıyor musun?” diye sorar, Arif Dino, “İnanmıyorum! Bir kere inansaydım bir daha kaldırmazdım başımı secdeden,” cevabını verir. Necip Fazıl, “Öleceksin! Ölünce nereye gidecek ve ne olacaksın? Hiç düşündün mü?” diye sorar, Arif Dino, “İçinde yokluk ve boşluk acısı da olmayan bir yokluk ve boşluğa gideceğim,” der.
Arif Dino Necip Fazıl’a, yarı şaka yarı ciddi “gözbağcı, hokkabaz, hilekar” manasında “farsör” lakabıyla hitap eder. Ona göre üstadın bütün fikirleri, edaları, dramatik tonları, beklenmedik sürpriz davranışları hepsi birer fars, yani oyun, yani numaradır.
Necip Fazıl bir gün ona, “sen cesedimi bile görsen yine numara yaptığımı söylersin, beni ne kadar büyüttüğünün farkında mısın?” der. Arif Dino şu cevabı verir:
Yazının devamını okumak için tıklayın