Soner Sert
Brian Winston’ın derlediği ‘Belgesel Sinema Kitabı’, Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Winston, çalışmasında yazılarını, inceleme şansına eriştiği kırktan fazla yazarı bir araya getiriyor.
İngiliz belgesel sinema teorisyeni ve icracısı John Grierson, 1933 yılında belgesel sinemayı şöyle tanımlar: Gerçekliğin yaratıcı bir şekilde işlenişi. Bu niteleme, geçmişten bugüne, belgesel sinema hakkında söylenmiş en geniş ve en doğru tanımlama olsa gerek. Zira belgesel doğası itibariyle “gerçek”e bağlı kalmak ve onun işaret ettiği sınırlar dahilinde gezinmekle yükümlüdür. Grierson’un yaptığı tanımlamada meselenin sanatsal yönü de es geçilmez. Bu kısa cümledeki “yaratıcılık”, “şekil” ve “işlemek” kelimeleri, sanatın estetik, biçim ve üslup gibi özelliklerini kapsaması amacıyla tercih edilir. Gerçeğin, nasıl ve ne şekilde anlatılacağı, onun ideolojik biçimlenişi, en az gerçeği fark etmek, onun tarihsel önemini keşfetmek kadar değerlidir. Örneğin, şu günlerde devam eden İkizdere Direnişi’nin bir belgeseli yapılsa, kimse onun Hollywood estetiğiyle, kısa kısa planlar, kaçma kovalamaca sahneleri ve Western müziğiyle harelenmiş bir versiyonunu izlemeyi istemez, sanıyorum.
Lincoln Üniversitesi profesörlerinden, İngiliz Sinema, Televizyon ve Ekran/Beyaz Perde Çalışmaları Birliği Başkanı Brian Winston, uzun yıllardır belgesel sinema üzerine teorik ve pratik bağlamda üretim yapıyor. Çalışmalarıyla çeşitli festivallerden ve platformlardan ödüller alan Winston, son olarak geniş bir ‘Belgesel Sinema Kitabı’ derledi. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitabın henüz girişinde, Winston, bu çalışmanın ortaya çıkma sebebini, 70’li yıllarda özellikle ABD Akademilerinde tertiplenen ve kurmaca sinemayı kutsallaştıran sinema çalışmalarına bir tepki olarak yorumluyor. O dönemin en gözde tanımlamasını, sinemada göstergebilim hakkında yaptığı çalışmalarla bu sanatın geleceğini etkileyen, Christian Metz’in yaptığını –Her film bir kurmaca filmdir, ve sinema genellikle kurmacaya yakalanır.- söyleyen Winston, bu cümlenin belirli çevreler tarafından sahiplenilmesi sonucu, belgesel sinemanın önemsizleştirilmeye çalışıldığını iddia eder. Ona göre, özellikle gerçekçi –kurmaca- filmlerin teorik olarak yorumlanması, gerçekçi film teorisinin güncellik kaygısıyla süzgeçten elenerek yeniden üretilmesi, belgesel janrında üretilen filmlerin görmezden gelinmesine yol açar. Winston, o dönemin yaygın anlayışını, “…eğer tüm filmler kurmacaysa, ‘kurmaca olmayan’ film bir oksimorondu” sözleriyle değerlendirir.
makalenin devamı linkte