Usta ressam Bedri Baykam ile son sergisi vesilesiyle bir araya geldik. Resim dışında bir işi olmadığını vurgulayan sanatçı ‘ömrümde siyasetten bir kuruş kazanmadım’ diyor.
*Son 10 yıldaki üretimlerinizin yer aldığı “Göreceli Zamanlar” başlıklı sergideki işleriniz arasında 4D tuval eserler dikkat çekiyor. 4D’yi nasıl tanımlamalı?
4D’leri 2007’den beri yapıyorum. Lentiküler yüzeyde gerçekleştirdiğim bu yapıtların kökeni çok farklı dönemlerimden geliyor. 1981’den beri yaptığım kolajlar, 80’lerin ortasındaki Şerit Resimler serim, 90’lardaki boyasal saydam katmanlar, 2000-2002arası gerçekleştirdiğim Dişi Entrikalar serisi ve onlara bağlı üst üste binen saydam fotoğraflar, yine 2000’lerden Lolitart serisindeki malzeme katmanları… Yani demek istediğim 4D’ler bir anda çıkmadı. Yıllardır gelen bir birikim, derinlemesine bir patlama gerçekleştirdi. İlk 4D yapıtım, Fenerbahçe’nin 100. yılı ile ilgili olandı. Sergide o da yer alacak. Bu yapıtlar dünyanın dört bir yanındaki müze ve galerilerde büyük ilgi gördü. Neden 4D? Üç boyut+zaman faktörü. Farklı zamanlardan kalan görüntüleri, imgeleri bir araya getirerek zaman tünelinde de bir inşaat ve yolculuk yapmış oluyoruz. Sihirli ve rüyavari bir sonuç oluyor. Dünyada bu malzemeyi biraz çekingen olarak deneyenler oldu, ama benim gibi 20-30 kat derinlikli dev boyutlara çıkabilen işler yapan başka kimse yok. Her yerde soruyorlar “bunu nasıl yapıyorsunİ?” diye “Türk sihiri, uçan halılar gibi!” diyorum. Kariyerimin tamamı üzerinden beş farklı iş seçecek olsam biri kesin 4D olur. Sonuçta ben kendisini tekrarlamayı seven bir sanatçı değilim, zaman içinde yaptığım her gezintiden ürettiğim her eser ondan sonra üreteceklerim için bir yol açmış oluyor. Bir labirentte gezip yeni kapılar aralıyorum, yeni dehlizler buluyorum. Takip eden süreçteki BoşÇerçeve serisi veya çift taraflı pleksilerle risk, yenilik ve araştırma dünyası sürüyor benim yolculuğumda. Yoksa tek resim ve benzerlerini yapmak pratik, kolay ama benim açımdan sıkıcı…
* Sergide “Tarihin Röntgencisi” serginizden de işler var. Tarihin anlatıcısı ya da tanığı değil de neden röntgenci?
Tarihin Röntgencisi başlığı, İstanbul, Paris, Ankara’da sergilenen 2011-2012’de başladığım seri… Eski ünlü ustaların işlerine ve bunların detaylarına bir röntgenci gibi kaçamak ama çok dikkatli bakan bir göz olarak büyük katkısı var. Bu yüzden Tarihin Röntgencisi… Picasso, Braque, Duchamp, Nicolas Poussin ve birçok başka sanatçı dışında, arkeoloji tarihine, kendi yapıtlarımın tarihine ve imgelerin bize yüklediği tarihçelere de referans yapan resimler bunlar. Ayrıca kullanılan teknikler de sanki 4D’lerden bile etkilenmiş zengin tual yüzeyleri. Sonuçta burada anlatılan bir masal, bir yaşanmışlıklar dökümü değil. Bir yaratıcı olarak sanatçının çok farklı alan ve katmanları, kendi belleği ve algısı üzerinden harmanlayarak yeniden hazmetmesi ve sunması. Hem birçok düşünce katmanı içeren hem de spontan tekniklerden kaçınmayan işler.
* “Göreceli Zamanlar” ismini seçmenizdeki sebep neydi peki? Tarihin farklı algılanışlarına bir atıf mı?
Siz bu soruyu sorunca aklıma “Çapraz Dalga Zamana Karşı” isimli kitabım geldi. Sergi için b”irkaç farklı isim üzerinde durdum. Göreceli Zamanlar belki farklı dönemlerimin birbiriyle olan etkileşimi ve zaman-mekana göre farklı göreceli algılanış olasılıklarını en iyi betimleyen başlık olarak öne çıktı. Çağdaş sanatta zaten o görecelilik normal sanat yapıtlarında bulunan izleyicilerin farklı algılarının çok ötesine gidiyor. Her dönemim de ayrıca birbirinden etkilendiği için, onların da ayrıca zaman içinde algılarında farklılıklar oluşuyor. Yani her yapıt, farklı dönemlerde, kendisinden önce ve sonra yapılanların yanında farklı algılanıyor. Dönemlerin çehresi, varoluş nedenleri, etkileri değişebiliyor.
* Sergide ilk kez görücüye çıkacak eserler de var mı?
Evet bu sergide ilk defa görücüye çıkacak 4 yeni eser var. Bazen bana çok ilginç ve hatta komik gelen sorularla karşılaşıyorum: “Aaa, hala resim yapıyor musunuz?” diyenler, burada güzel sürprizlerle karşılaşacaklar. Alex futbolu bırakabilir, ama ben iki yaşında başladığım resmi son nefesime kadar bırakamam. Bu da tüm zorluklarına rağmen bizim mesleğimizin güzelliği. Benim zaten resim dışında gelirim yok! Bunu bir graffitim çok iyi betimliyor: “I paint for a living”, yani tam tercümesiyle “ben ekmeğimi resimden kazanıyorum.” İnsanlar beni farklı demokratik platformlarda gördüklerinde bunu unutuyorlar. Halbuki ben ömrümde siyasetten bir kuruş kazanmadım. Tek yaptığım demokrasiyi, barışı, insan ve hayvan haklarını, ifade özgürlüğünü savunmak istiyorum, her ne pahasına olursa olsun. Evet, özellikle bu son 3-4 yıllık süreçte, International Association of Art /IAA Dünya Başkanı olmam, gerektirdiği seyahatlerle, yazışmalarla, toplantılarla ciddi oranda zamanımı yiyor. Açık konuşalım, ben aynı zamanda 28 kitabı olan ve 12 kitap üzerine çalışan bir yazarım. Bu da şaşırtıyor insanları ama ben uykumdan, tatilimden veya özel hayatından çalarak zaman paylaşımlarını dengeliyorum. Üstelik de ciddi bir sorumluluk ve manevi tatmin de söz konusu. Ama ne bu görev, ne yazarlığım, ne siyasi sorumluluklarımı, bana ana mesleğimi ve ona karşı duyduğum ömür üstünden sorumlulukları unutturmuyor. Bu nedenle atölyemde hep yürüyen yeni işler var, yerlerde ve duvarlarda… Orası benim ıslak ve kaotik karargahım!
* Hasan Bülent Kahraman sizinle ilgili olarak yazdığı yazıda ‘Kültürler arası etkileşim’ vurgusu yapmış. Bu etkileşimin sizin üzerinizdeki etkisini ya da yansımasını nasıl yorumlarsınız?
Sağ olsunlar Hasan Bülent Kahraman, Emin Çetin Girgin ve Levent Çalıkoğlu’nun benim kariyerimde Türk sanat yazarları ve tarihçileri olarak ayrı yerleri var. Gerçekten her meslektaşıma, kariyerlerini bu kadar kapsamlı ve çok katmanlı algılayacak ve sanat dünyasını bırakacak sanat tarihçilerle karşılaşmalarını dilerim. “Eleştirmenlerin Kaleminden Bedri Baykam” kitabında onların ve çok değerli başka Türk ve yabancı yazarların hakkımda kimi değerlendirme ve eleştiri yazıları artık kalıcı olarak kayda geçti. Herhalde Kahraman’ın söz ettiğiniz vurgusu benim açımdan oldukça önemli. 80’li yılların başında Yeni Dışavurumculuğun Türkiye’de ve tüm batı metropollerinde aynı anda eşzamanlı olarak yaşanmasını sağlamıştım. Sürekli olarak Türkiye-Fransa-Amerika-Almanya arasında gidip gelen sergilerim yayınlarım ve katkıda bulunduğun dolaşım ağları ile, tahmin ediyorum Türk çağdaş sanatının oluşum ve gelişim yıllarında Türkiye’nin sanat haritasını kaydedilmesine katkıda bulunan sanatçılardan biriyim. Bu da yıllardır hep üzerimde ağır ama keyifli bir sorumluluk oldu. Ayrıca ülkemizde yetişen genç sanatçılara da, akademik kariyer yapmadan da yalnızca sanatlarını üreterek uluslararası ortamda var olabileceklerini de gösterdim. Hasan Bülent Kahraman’ın şu alıntısı bu söylediğiniz noktayı vurgulayan cümlelerden: “Yaklaşık otuz yıl boyunca üretilmiş bu sanat, farklı dönemlerin dalgalanmalarından, öne çıkardığı farklı sanatsal ifadelerden ve elbette anlayışlardan etkilendiği kadar, onları da derinden etkilemiştir. Bu sanatın nirengi noktaları çok geniş bir kültür havzasında oluşmuş ve çok farklı yönsemeleri bünyesinde toplamıştır.”
“Göreceli Zamanlar” sergisi 31 Ocak – 3 Mart tarihleri arasında CKM’de görülebilir.
Kaynak: Cumhuriyet