Bir Güzel Yaşam, Bir Büyük Değer: Emre Gönlüşen – Zeynep Kural

Emre Gönlüşen

Hayat öylesine şaşırtıcı ki bazen kendinizi hiç tanımadığınız, keşke tanımış, tanışmış olsaydık, dediğiniz ama oldukça tanıdık ve çok değerli yaşamların içinde bulursunuz.

Sonra öyle girersiniz ki o yaşamların içine, gözleriniz yaşarırken bir taraftan, diğer taraftan da böyle bir öykünün ortağı olmakla gururlanırsınız.

Ve çoğu zaman kendinizi bu bereketli toprakların yetiştirdiği değerleri düşünüp, Orhan Kemal’in satırlarını tekrar ederken bulursunuz; Çukurova’da bahar harikadır! Gök masmavi, kırmızı topraklar yemyeşildir! Çukurova’nın bereketli toprağına dört kilo çiğit at, seksen kilo kütlü, yani tohumlu pamuk versin.

Cumhuriyetin izinden yürüyen şahane bir ailenin kucağına doğmuş, onların muazzam değer yargılarıyla büyümüş, Adana’nın bağrında yetişmiş, bu kadim kültürün mayasıyla yoğrulmuş, çoğumuz gibi buralara sevdalanmış, aydınlık bir geleceğin yolundan gitmiş, o geleceği diğer nesillere bırakmış, örnek teşkil etmiş kısacık ama sonsuzluğa erişmiş bir yaşam karşısında saygı duruşuna geçersiniz.

Evet, hepinizin bildiği, tanıdığı, gurur duyduğu, Adanalılığıyla övündüğü, rahmetle andığı, benimse uzaktan uzağa, geç de olsa hayatıma kattığım, bundan dolayı mutlu olduğum Emre Gönlüşen ve değerli ailesini anlatacağım bu hafta sizlere ve eminim ki içinde bu şehre, kendinize, ailenize, geçmişinize, geleceğinize ait çok şeyler bulacaksınız.

Emre Gönlüşen’in vefat haberini aldığımız günlerin hemen ertesinde aradı Aylin abla. Bu büyük kayıptan dolayı çok üzüldüğünü, kardeş torunları olduğunu, hatta gönül dostum, değerli insan, üstat Orhan Kemal’in oğlu Işık hocama da yazdığını, ona, Hurmalı mahallesinde yaşamış, çırçır fabrikasında ustabaşı olarak çalışmış bir dededen ve büyük emeklerle yetiştirdiği evlatlarından, tıpkı Orhan Kemal’in kitaplarında anlattığı gibi bir Adana hikâyesinin ruhundan bahsettiğini söyledi. Cumhuriyetin ilk aydın kuşağından gelen, hatta son çocuklarına Cumhur adını koyan bu ailenin kollarında yetişmiş ve çok sevilmiş böyle bir değeri gelecek nesillere anlatmanın öneminin, anlamının üzerinde durarak yazmamı rica etti ve biz birlikte, o acılı günlerinde aileye ulaştık, Emre Gönlüşen’in ağabeyi Tolga beyle görüştük.

İşte aşağıdaki satırlar, bütün bunları kaleme dökerken ne kadar zorlandığını söyleyen, benimse kendisini yazmak, çoğu zaman en güzel iç döküştür, diye teselli ettiğim, kardeşini çok seven, ileriye, geleceğe onun nezdinde izler bırakmakla çok mutlu olduğunu ifade eden, acı dolu ama kocaman bir yürek olan Tolga Gönlüşen’e aittir.

Emre Gönlüşen, 22 Ekim 1978’de yağmurlu bir pazar günü Adana’da dünyaya gelir. Babası Cumhur Gönlüşen idealist bir doktor, annesi Meral Gönlüşen ise tam bir İstanbul hanımefendisidir. Kendisinden 3 yaş büyük olan ağabeyi Tolga, Emre’nin aileye katılmasından dolayı büyük bir sevinç yaşar, öyle ki sonraki yıllarda bambaşka ve örnek gösterilecek bir kardeşlik bağı ile birbirlerine bağlanırlar.

Emre’nin baba tarafı Adana’nın o zamanlar parmakla gösterilen, en büyük çırçır fabrikasının ustabaşısı, nam-ı diğer Usta İbrahim’in Feride Hanım ile yaptığı evliliğe dayanmaktadır. Usta İbrahim, işini çok iyi yapmasının yanı sıra eğlenmeyi ve hayata pozitif yönden bakmayı çok seven bir kişiliktir. Bu sebepledir ki bir dost meclisinde, henüz soyadı kanunu yeni çıkmışken, ünlü şairlerimizden Arif Nihat Asya, Sevgili İbrahim, hep böyle şen ol, hep böyle mutlu ol, bence sana Gönlüşen soyadı çok yakışır, diyerek soyadının alınmasında vesile olur. Gönlüşen ailesinin temellerinin atıldığı bu birliktelik sonucunda Emre’nin babası ile birlikte beş halası ve iki amcası dünyaya gelir. Gönlüşen ailesinin en büyük özelliği dededen gelen hayata pozitif bakarak yaşamanın yanında, doktorluk mesleğini kendilerine amaç edinmeleridir. Emre’nin babası, amcası, amcalarının dört oğlu, halasının bir oğlu doktor olarak ülkeye hizmet ederler ve hâlâ etmektedirler.

Emre’nin anne tarafı ise Trabzon’dan çok küçük yaşta İstanbul’a göçmüş çok maharetli bir terzi Temel Bey ile ailesi Selanik’ten İstanbul’a göçmüş Hasibe Hanım’a dayanmaktadır. Hatta o kadar büyük bir gururdur ki; Hasibe Hanım’ın ailesinin bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi ile tanışıklığı vardır. Emre’nin annesi Meral Hanım, ailenin ortanca çocuğu olup eğitimi sırasında o sırada İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenci olan Emre’nin babası Cumhur Bey ile tanışmış ve her zaman çocuklarına aşıladığı sevginin gücünün ve özgürlüğünün peşinde koca İstanbul’dan kalkmış Adana’ya gelmiştir.

Emre’nin çocukluğu Adana’nın en eski mahallelerinden birisi olan Hurmalı Mahallesi’nde geçer. Aslında mahalle tam bir aile mahallesidir. Her sokakta bir akraba, bir tanıdık vardır ve o sokaklar size neredeyse evinizde olduğunuz hissini yaşatır. Şimdi kaybolan mahalle kültürü düşünülünce, o nesil belki de bu kültürü yaşayan son nesildir. Her çocuk gibi sokaklarda top ve gulle (misket) oynayarak zamanını geçirir ama onun her zaman söylediği, hayatını ve kişiliğini etkileyen bir şey vardır ki o da abisi ile birlikte eski plaklardan Beatles, Rolling Stones v.s. şarkıları dinlemektir. Bunu yapmayı o kadar çok severler ki saatlerce bu sihirli melodileri dinlerler. Bu müzik sevgisinin oluşmasında babasının çok büyük etkisi vardır. Cumhur Bey, öğrencilik yıllarında her genç gibi Beatles’ın devrim yaratan sihirli melodilerinin güzelliğine kapılmış ve çocuklarını bu güzel melodilerle buluşturmuştur. Hatta Emre’nin daha önceki bir röportajında belirttiği gibi annesi Meral Hanım, Emre’ye, daha çok küçükken yemek yedirirken, Beatles’ın, She Loves You şarkısının nakaratına atıfta bulunarak she loves you, yeah, yeah, yeah şarkısını mırıldanır. Yani anlayacağınız Emre daha konuşmayı bile beceremeden sihirli melodiler ve sözcüklerle tanışmıştır.

İlkokuldan üniversiteye tüm okul hayatını Adana’da geçirir. Sırasıyla, İsmet İnönü İlkokulu, Gazi Ortaokulu, Adana Koleji ve Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirir. Yaş aldıkça kendisinde olan tanrı vergisi yeteneklerini keşfetmeye başlar. İçindeki sanatçı ruhu, hayatını yönlendirmesinde en büyük etken olur. Özellikle üniversite çağına geldikten sonra sanatın tüm dallarıyla ilgilenir. En başta müzik olmak üzere, tiyatro ve edebiyat, içindeki cevheri dışarıya çıkarmasında çok yardımcı olur. Daha ziyade müzik konusunda bambaşka bir yeteneğe sahiptir. İstediği takdirde her türlü müzik aletini çok kısa bir sürede çalmaya başlayabildiğini keşfeder. Ağabeyi Tolga ile kurdukları müzik grubuyla hep hayal ettikleri hayatı yaşamaya başlarlar. Müzik tarzlarından taviz vermediklerinden ve popüler müziğe çok sıcak bakmadıklarından dolayı, müzik işini profesyonel olarak çok fazla devam ettirmezler. Aslında bunda Emre’nin içindeki yeni şeyler yapma, yeni şeyler keşfetme güdülerinin de çok büyük etkisi vardır. Böylelikle televizyona ve televizyonculuğa olan ilgisi gün geçtikçe artar. Çocukluğunda ve gençliğinin ilk yıllarında âşık olduğu Turuncu Beyaz renklerin de etkisiyle yapmayı çok sevdiği maç spikerliğinin zamanının geldiğine inanır. Kafasındaki en büyük soru, inanılmaz bir gönül bağıyla bağlandığı Adanaspor sevgisini, işine nasıl yansıtmayacağıdır?

O gün gelip çatmıştır. Artık çok sevdiği Adana’sından, hayallerinin peşine gitme vakti gelmiştir. Ailesiyle ve canından çok sevdiği, sonradan evlenip mutlu bir yuva kuracağı, güzeller güzeli Nilüfer ile konuyu paylaşır. Ona her zaman destek olan ailesi yine arkasındadır ve İstanbul macerası başlar. Hayalindeki mesleği yapmak için çok çalışır, aylar boyu diksiyon dersi almak için Adana-Ankara arasında mekik dokur. Yine de İstanbul, her ne kadar anne memleketi olsa da koca bir metropoldür ve onu çok zorlu bir yolculuğun beklediğini düşünür.

Her şeye hazırdır, hazırlıklıdır. Gece gündüz demeden hep çok çalışır. Allah vergisi güzel kalbiyle, mütevazı yapısıyla, tanıştığı, ilişki kurduğu herkesin üstünde olumlu etkiler bırakır. Çok uzun sayılmayacak bir sürede, dişiyle, tırnağıyla ülkenin en büyük medya kuruluşlarında çalışma imkânı bulur. Hiç bir zaman dürüstlüğünden, çalışkanlığından, mütevazılığından ödün vermez. Belki de hayal ettiği her şeyi yapar. Ăşık olduğu insanla evlenir, güzeller güzeli iki kızı olur, kızlarının isimleri bile Adana’yı temsil eder; Koza (Pamuk Kozası) ve (Adana’nın Ada’sı) Ada. Her zaman mutluluğun tarafında yer alır. Gönlünü şen tutmak için elinden ne gelirse yapar. Ama…

Ama çağımızın kötü hastalığı bu iyi insanı da gelip bulur. Başka bir insanın başına gelse dünyasını yıkacak bu olay, Emre’nin hayata bakışında çok bir değişiklik yapmaz. Daha doğrusu, belki de yapar ama etrafındakilere bunu hiç hissettirmez. Hastayken bile pozitifliğine, kendine has esprilerine, insanlara sevgi aşılamaya devam eder. Çoğu kanser hastasına moral olacak etkinliklere katılır. Özellikle TedX konuşması tüm insanlığa bir nevi ders niteliğindedir. Elinden geldiğince, çok sevdiği mesleğini yapmaya devam eder. Sırf ailesi üzülmesin diye çektiği acıları onlara yansıtmamaya çalışır. Son zamanlarına kadar hayata hep bağlıdır.

2020 Temmuz ayının başında ağabeyi Tolga ile birlikte İstanbul’dan Adana’ya ailesini ziyarete giderler. Ne yazık ki bu, Emre’nin İstanbul’dan son ayrılışıdır. Adana’ya geldikten sonra hastalığı giderek kötüleşmeye başlar, doktorların tüm çabalarına rağmen 9 Ağustos 2020 akşamüstü, çok sevdiği Adana’sında, doğup büyüdüğü mahallenin yanı başındaki hastanede hayata gözlerini kapatır.

Emre Gönlüşen’in vefatı, Adana’da hatta tüm ülkede büyük bir infial yaratır. Görsel ve işitsel basın başta olmak üzere, sosyal medyada yüz binlerce insan Emre’nin vefatından dolayı üzüntülerini dile getirirler. Devlet kademesinden bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, hem sosyal medya yoluyla hem de telefonla ailesine ulaşarak başsağlığı dilerler. Bu belki de hayattayken kendisinin bile tahmin edemediği bir sevgi selidir. Tüm hayatı boyunca yaptığı şeylerin karşılığının, tanıdığı tanımadığı herkesin kalbine bir nebze de olsun dokunmanın getirisidir. Hayatında bir kere bile yüz yüze görüşmemiş insanlar onun için gözyaşı döktüklerinden bahsetmektedirler. Bu, bugüne kadar görülmemiş bir olaydır. Sevginin, insanlığın ve dürüstlüğün meyvesidir. Başta çok sevdiği Adana şehri ve Adanaspor camiası olmak üzere tüm spor camiası ona sahip çıkmıştır. Öyle ki BJK Kabataş Vakfı Derneği, Emre’nin iki kızının tüm eğitimini üstlenir. Bu yazı yazıldığı sıralarda Seyhan Belediyesi’nde bir spor kompleksine Emre Gönlüşen’in ismi verilir.

Emre Gönlüşen özel bir insandır. Adana’nın yetiştirdiği, tüm ülkeye kazandırdığı eşsiz bir kişiliktir. Evet, onu erken yaşta kaybettik, çok büyük ve tarifsiz bir acı ama onun sayesinde iyi insan olmanın, dürüst ve çalışkan bir insan olmanın ne kadar önemli olduğunu ve bu sayede ne kadar büyük bir sevgiye maruz kalınabileceğini öğrendik.

Huzurla uyuyun sevgili ve çok değerli Emre Gönlüşen. İnanıyorum ki bu bereketli topraklarda adınızla, yaptıklarınızla, bıraktıklarınızla, değerlerinizle ve sizi çok seven insanlarla sonsuza dek filizleneceksiniz, yeşereceksiniz.

Kaynak: yeniadana.net