MİTOLOJİ VE MİSTİSİZM ODAĞINDA HÜSEYİN FERHAD’
“Söylence (mitos) düşünen kişinin kendini doğa ile özdeşleştirmesidir, bir yaratmadır, onun da kaynağı doğa karşısında düşünmek soru sormaktır, söylence varlıklarında kişiyi anlatan, açıklayan bir öz saklıdır” diyerek bilgeliğin, usa dayalı düşüncenin, soru sorup karşılık aramanın kaynağında söylence varlıklarının etkisini vurgulayan İ. Zeki Eyüboğlu, şunu belirtir: ”Bilgelik, söylence birbirinin içinde erimiştir. Teokritos’un, Vergilius’un, Ovidius’un şiirlerini, sanat alanındaki başarılarını işledikleri söylence konularından ayırma olanağı yoktur. Hind’e gidersek karşımıza Krişna çıkar, onun iki yüz bin beyitlik destanında, inancın, şiirin, söylencenin bütün verilerini buluruz. Ünlü ozan, Firdevsi’ye ölümsüzlük kazandıran Şehnâme’si baştan başa söylenceleşmiş konuları, olayları içerir.”(1)
Batı yazınında, Dante, Goethe, Shakespeare, kutsal ya da dindışı söylencelerden etkilenenAragon, “İyonya’ya Özgü, Anna Dalassini, İthaka” gibi şiirlerinde mitik kentleri yer edinen Kavafis, “Kutsal Kâse” mitinden etkilenerek ünlü ”Çorak Ülke” (The Wast Land) şiirini yazan T. S. Eliot. Bu örnekleri düşünen Behçet Necatigil, modern şiirin Batı yazınının da Hıristiyan ya da Yunan mitoslarından yararlandığını, Avrupa ve Batı şiirlerinde mitos imajlarına rastlandığını belirtir ve sorar “bizde niye olmasın bu?”(2)
“GİZLİ AYİNLER”
Hüseyin Ferhad’ın ?önceki yapıtlarında olduğu gibi? Toplu Şiirleri’nde (“Kılıç İpekte Sınanır”) yer alan kitaplaşmamış “GİZLİ AYİNLER”(*)deki şiirlerini mitolojik ve mistik ögelerle ördüğü görülmektedir.
GİZLİ AYİNLER’de Halk söylenceleri/hikayeleri ile karşımıza çıkan ”abdal” yapıtın bütününe yayılan bir gösterge olarak dikkat çekmektedir. Söylencelerde, 7 abdal 7. yıldızdaki tanrısal gizi yansıtır ki 7, şiirlerde mitik/mistik değer olarak zaman zaman karşımıza çıkması nedeniyle anlamlıdır. Örneğin tasavvufda abdal yedi veya kırk kişidir. Bir abdal olan Nesimi ki dizgelerde doğrudan ya da göndermeyle yer alır; alevi/Bektaşi inancındaki yedi ilâhi şairden biridir. Abdalların yağmur yağdırmak (yağmur ve suyun türevleri mitik ve mistik çağrışımlarıyla liriklerde işlevseldir) afetleri önlemek vb. özellikleri vardır ki bunlara iyilik ve cömerlikle ulaşırlar
Hurûfîlik’te varoluşun sırrında harf vardır. Varlığı ve evreni ses/harf aracılığıyla açıklayan ”Hallac-ı Mansur”, “İbn-i Sina” dizgelerde yer alırlar. “Harf, harf-i tarif, bir harf eksildi” vb. sözcelere de birimlerde rastlanır.
Hüseyin Ferhad bir harf cinidir. Nesimî “ruh ikizi”(6)dir. AŞKIN KAÇ SURETİ ÇIKAR MÂNÂ MÜHRÜNÜ SÖKSEM 2’de mistik aşkın simgesi olup yaşamı söylencelerle bezenen Davut ez Zahirî’nin fetvasıyla yakalanarak gövdesi parçalanan Hallâc-ı Mansur, Pir Sultan Abdalanıştırmayla yer alır. Zulmün geri adım attıramadığı Nesimî’nin direncini ve kararlılığının yüzünü, bir buyruk edasıyla tanımayı öğütlediği ZEYL’de Hz. Ali’nin Bedir savaşında gökten indiğine inanılan Alevi/Bektaşi şiirinin güç simgesi, 40 arşın uzaklığa ulaştığı söylenen kılıcı “zülfikâr” söylence ögesi olarak görülür.
ŞEYTAN DİYE BİR MELEK’te ”Ayna”, Ay, Güneş, ateş”gibi mitik/mistik ögeler önemle simgeleşir.. Soğuk yüklü olan ay, kızı; güneş, erkeği, sevgilileri simgeler mitolojide. Ateş ise Şamanizm’de tanrı Ülgen’in getirdiği aile ocağıdır. Dizgede yer alan söylencesel aşk hikâyelerinin göstergeleri “Mem(ü Zin) ve ”Kerem(ile Aslı) ile yer alan ”yeşil avaz” Adonis mitine değin uzanır. Mitolojide, acının, kederin üşüten sesidir “yeşil avaz”; genç âşıkların şevkini kırma gücüne sahiptir. Mitolojide yeşillikler, soğuk yerler ve zamanlarla karşılaştırılır.
Lirikte geçen ”Rüstem”, babası Zal tarafından Alburz dağına bırakılan (bu dağ, AVAZ’da da geçer: “elburz”) daha sonra Simurg’un büyüttüğü mitolojik bir kahramandır (İran mit) Devlere esir düşen Keyhüsrev’i 7 büyük engeli aşarak kurtarır. Efsanevî Saka hükümdarı Alp Er Tunga (Efrasiyâb) ile savaşır ve kardeşlerince tuzağa düşürülerek öldürülür.
Bu simgesel açılımlar izleksel açıdan dolayısıyla ?örneğin trajik sonlar? dizeleri anlamlı kılar; “yeşil avazlı o çocuk kikimdi/ bildimdi Mem di, Keremdi, Rüstem di/..” Rüstem liriklerde, aykırı, marjinal, dengeyi değiştiren, bir düşün peşinden koşmanın resmini çizen “grotesk” bir figür, halkın sesi olur. 7, Rüstem söylencesinde onun Keykâvus için çıktığı seferde, 7 durakta kurdurduğu 7 sofrayı da imler.
“Nerde kesişir? Ve hangi nehir/hangi nehirle çiftleşir/onların zifaf döşeğinde/../kalbimde kesişir ve nerde/seviştiyse Aslı’yla Kerem/..”, ”ipek ve baharat, hayâl ve hakikat” birimleriyle GEL DE ANLAT”ta söylencesel ögelere yakalanırız. ”Çöl, step”le birlikte “İpek Yolu” da düşünüldüğünde “baharat” en çok güneş alan yerlerde ve en sıcak bölgelerde yetişen bir ürün olarak anlam kazanır. Hoş kokusu ve aromasıyla baştan çıkarıcı özelliğiyle bilinir.
Adonis üzerine araştırma yapan Marcel Detienne (Fransız Klasikçi) mitolojide anlamı, olay örgüleri arasındaki eytişimsel ilişkide görür. Mekânlar, karakterler, dönemler önemlidir. Eytişimsel ilişki, besinsel bitkisel, mevsimsel vb. alanlarda bulunur. Belirlemelerine göre Adonis’in baharatlarla olan ilgisinin kökü serbest cinselliktedir. Baharatla ilgisi ”mür” ağacına dönüşen annesi Smyrna ile aracılığıyla kurulur. Adı kötüye çıkan Adonis şenliklerini baharat kokularının kaplamasının rastlantı olamayacağını vurgular.(7) “Mür” motifi GİMEL’de de geçer. Ad kavminin hükümdarı Şeddad’ın Hadramut yakınlarında kurduğu, sütunları altın ve gümüşten, cennete benzetilerek yapılan, fakat Hud’un peygamberliğine inanmadığı için Tanrı’nın gazabına uğrayarak kavmiyle yok edilen Şeddad ile kasırgayla kumlara gömülen “Gülşen-i irem” izleği tamamlar. Bir diğer lirikteki”Lût” söylencesi gibi.
Anadolu mitolojisinde yer alan “akrep”, KAYIP DİVANÇE’de zerafetin ve suya düşen hayâlin, dişi suretin söylencesel ögesi “kırk”la sözceleşerek simgeleşen “ipek”le görünür.
İlgili söylenceye göre sevgilisi kaçırılmış, kayalıklarda yatan bir delikanlı öfkesinden tanrılara “beni başka biçime dönüştürün” der, tanrılar da onu akrebe dönüştürür. O günden beri de kaya aralıklarında kollarını açar, sevgilisini beklermiş. Biri dokundu mu batırırmış iğnesini. Onun için insanın kötüsüne akrep denmiş.(8) Dolayısıyla şiirde “hicret” (mistik anlamı da içeren “kays (İmr ül),Leylâ, ağu, vehm” gibi göstergelerle, yaşamın katı gerçekliği, insanların acımasızlığı, bekleyiş, dünyevi ve plâtonik aşkın, ayrılığın acısı bağlamında izleği güçlendiren mitik bir ögedir akrep.
GİZLİ AYİNLER bölümündeki ZAYİN’de iki kez geçen, TEYT’te de görülen ve MİM TAŞI’nda gönderme yapılan “yada taşı” Türk/Altay mitolojisinde, Tanrının kamlara armağan ettiği, yağmur, kar getirdiğine inanılan bir taştır. Cede taşı da denilen bu taş özel taşlarla yapılan “yet” kehanetinin imidir. Şaman tarafından bir tas içine atılan bu taşın yağmur getirdiği söylenir (Kazvinî, “Acaibül Mahlükât”).(9)
Kuzey ve Orta Asya şamanlığında canlılar ülkesinin kışına rastladığına inanılır ki “kış” ve “yaz”, mevsimsel döngüler ve dönüş isteği dizgelerde karşımıza sıklıkla çıkar. Yıldırımla ölen kişinin ruhunun göğe uçtuğuna ve ateşin manevi bir yaşam sağladığı inancı(10) lirikteki “soyunurum ruhumu../../seher vakti bir bulut/ha bire çakar kibritini/../ruhum kış uykusunda/..”,”hilal, zifaf postu,vedâ ayini” birimlerini anlamlı kılar. Ruhun soyunulması, kaçması ya da bedene iadesi sağaltmakla ilgilidir.
Şiirdeki “aşk cinleri, minel aşk cinleri” gibi, AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM, BEYT, HE, HEYT, DALET(1.,2.)te sözce olarak karşılaştığımız “cin”ler, Kur’an’a göre ateşten yaratıldığına ve Arabistan’da çölde yaşadığına inanılan, insana düşman hayâlî yaratıklardır. İnsanları etki altına alıp kötü işler yaptırırlar. HE’de “Temuçin, Aksak Timur” gibi tarihin zâlimlikle; “Yesenin, Mayakovski” gibi bunalım ve hayâl kırıklığıyla simgeleşen adların yer alması, karanlık, olumsuz bir geleceğe bakışı oluşturur. Dünya kötücüldür; kam yoksa “yanlışlıkla mı çağırmıştır” Sadi’yi, Goethe’yi, Aprınçır Tigin’i”. Burada, A. Tigin’e (11.yy. Mani kültür muhiti şairi) ısrarla duyumsatmak istedikleri ? ki üzerinde durduğumuz mitik ve mistik ögelerinde açılımla bir amacı da bu zaten? bir parantez açılmalıdır. Bugünkü modern şiirin ilk örnekleri sayılacak lirikleriyle, merhameti unutanlara, gözleri aşırı gururla körleşenlere, insanı şuursuzlaştıran ve akılsızlaştıran öfke ve ihtirasa, kin ve fesada kapılanlara, Burkan saadetini, Nirvana’yı anımsatan ve bilgeliğin peşinde olan Aprınçor Tigin, şiirlerin iletisini, özünü somutlaştırır. Talihsizliklerin bir türlü bitmediği bir dünyada, tekrar geleceği bir başka yaşama inanmakta zorlanan, yaşamı olumsuzlayan, dizgede “ne umdumdu!” diyerek vandallığı lânetleyen, barışı arayan Asyalıların simgesi özne için çıkış “ruh ikizi”ni bulmaktır. DALET’te diler: “asura cinlerine inat/mutlu kıl şu aşk yetimini”
Hüseyin Ferhad bir söyleşide yanıtlar: “…Sokrates’te tikel bir varlık olan cin, Doğu’ya, Asya’ya gidildikte çoğullanır. Cini öbür dünyanın değil tinsel evrenin habercisi saymakla yetinir. Tinsel evren sanatsal kozmolojinin bizatihi kendisidir. Şair, Sokrates’in içindeki ‘ben’dir, şair Hüseyin Ferhad’dır!”(11) Bu açıklamasını not düşelim ki “ben“, GİZLİ AYİNLER’de iki lirikte vurgulanır; “harf cinleri”yle şairi imler.
Kafdağı’nda yaşadığına inanılan “hüma kuşu” mitik bir öge olarak HEYT’te yer alır. Üzerinden geçtiği insanlara mutluluk getireceğine inanılan bu kuşun kanadının gölgesinin âşığın başına düşmesi, sevgilinin yakınlık göstereceğinin belirtisidir. Sâdi’nin “Gülistan”ında yer alır ki Sâdi ve Gülistân bazı liriklerde geçer. Gülistân’da ahlâk, aşk, yetinmenin erdemi, susmanın yararı, gençlik, yaşlılık,tecelli vb. üzerinde durulması,şiirdeki “bâd-ı sabâ, mahrem, nehir, aşk cinleri, gurbet, harlayan nefs”, yaşam ve ölümleriyle efsanaleşen “Nesimî”, hicivleriyle sonunu hazırlayan keskin diliyle “Nefî, Nedim, Nazım” göstergelerinin izlekteki işlevselliğini kendisiyle beraber ortaya koyar.
Nesimî’nin Halep’e geçmeden uğradığı, yakın tarihlerdeki siyasal kaosun ve infazların kenti “Ankara”, “kanamaya başlayan Anadolu’nun ortası”, beşeri ve bâtınî aşkın, idealizmin, ütopyanın, zalimliğe direncin, mutluluk ve memleket özleminin bedelinin, hicran ve acıyla ödenmesinin çağrışımlarıyla göstergesi olurlar;”Dünya bir divan ama müseccel/Aşka münhasır bir sır”dır.
ARABİA DESERTA’da,”…/akla ziyanbir şeb-i aşk/..” dizesi, “gözyaşı, rind, küllenen müruru zaman” birimleri, beşerî, plâtonik bir aşkın zenginliği olurken, Türk mitolojisindeki Umay’a benzeyen, aşkla ilgili nitemleri üzerinde toplayan “el Lât” güzelliğin simgesi olarak göze batar; dizgede baştan çıkaran sesin imidir.
Yazının devamını okumak için tıklayın