Bir kaç yıl önceydi… Mevsim Sonbahar… Kaf Dağı’ndaki sihirli bir şelaleye varmak amacımız. Bir yere kadar araçla gidebiliyor, ardından ormanın içinden bir patikayı takip ederek uzun müddet yürümemiz gerekiyor. Yol uzunca ama zevkli. Sonbaharın yarattığı renk cümbüşü tüm ormanı kaplamış. Tam bir masal dünyası anlayacağınız.
Renkleri sindire sindire yürürken uzaktaki kayalıklar arasından akan şelaleyi de görüverdik. Görmemizle birlikte yorgunluğu unutup, daha coşkulu yürümeye başladık.
Tam şelaleye varacaktık ki derme çatma bir kulübe gördük. Kulübenin yanında da yine derme çatma iki asker… Yaşları kırk civarında… İki de atları var.
Tabi ki şaşırdık. Şaşırdığımızdan daha fazla da tedirgin olduk.
Yabancı bir ülkede, yol yolak olmayan uçsuz bucaksız bir ormanın içerisinde, iki asker. Durdurdular… Önce adlarımızı aldılar, ardından geçebilirsiniz dediler. Meğerse ormanın askerlerden sonraki bölümü Rusya’ymış. Biz bir ülkeden çıkıp, öbürüne giriyormuşuz. Geçeceğimiz ahşap köprü ise sınır noktasıymış. Baraka ise gümrük binası…
Böylece ormanın içinden yürüyerek bir ülkeden diğerine geçebilme deneyimine de sahip olduk.Tam sınırı geçerken kulaklıkla dinlediğim müziğin “Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkında” olması da çok ironikti.
Her gününüz bugün gibi bayram olsun.