Büyük uygarlığa dair bir inceleme: ‘Antik Yunan’ Umberto Eco

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

Umberto Eco’nun editörlüğünde hazırlanan “Antik Yunan”, uygarlığa dair felsefi, tarihi, politik, teknik, sanatsal, bilimsel ve edebi tüm verileri derleyip toplayarak okura kapsamlı bilgiler sunuyor.

Eski Yunan’ın hikâyesi 

Antik Yunan; Akdeniz boyunca uzanan, ayakları Ege ve Anadolu’ya basan, bilgelikten logos’a ve felsefeye geçişin merkezi olan, kişisel hikâyeler ile savaş ve barışın bir arada yaşanıp anlatıldığı, efsanelerle yoğrulmuş, mitlerle zenginleşmiş ve bugünü etkileyip yönlendiren gerçeklerin coğrafyası, aynı zamanda bir dönem ve kültür.

Braudel ve öğrencileri, Akdeniz için “anıları canlı tutan coğrafya” demişti. Antik Yunan uygarlığının doğduğu Ege de düşünceyi yaşatan ve kuşaktan kuşağa aktaran bir bölge. Kısacası Akdenizlilik gibi Egelilik diye de bir şey var. Fakat David Stuttard, uzmanı olduğu Antik Yunan uygarlığını Ege ile sınırlandırmayanlardan: İspanya’dan Hindistan’a dek uzandığını söylediği Antik Yunan, Stuttard’a göre bu alanda ortak bir dil yaratmakla kalmadı, aynı zamanda günümüzde bile kullandığımız argümanlar içeren bir kültür üretip bunu kayıt altına aldı. Belgeleme sırasında mitler ile gerçeklerin birbirine karıştığı (ve çoğunlukla kasıtlı biçimde karıştırıldığı) Antik Yunan’ın bugün hayranlıkla izlediğimiz zenginliği de o karışımdan doğdu.

Antik Yunan uygarlığının yaratıcılarının (ve özellikle tuttuğu kayıtları aktaranların) başlıca derdi, geçmişi hatırlayarak geleceği inşa etmekti. Eski Yunan’da herhangi bir savaş veya felsefi söylem, her ne olursa olsun tarihyazımında ve tarihe yön vermede etkiliydi. Belki de bu nedenle hâlâ o uygarlığı konuşuyor, kavramlarını kullanıp siyasette, bilimde, felsefede ve tarihte Antik Yunan’ı referans gösteriyoruz.

Antik Yunan, birbirinden bağımsız (görünen) yaşamları, disiplinleri ve dünya görüşlerini kapsayan bir uygarlığa da denk geliyor. İşin büyüsü de hakikati de burada. Bu nedenle tarihçilerin, düşünürlerin, politikacı ve sanatçıların ilgisini çekti, çekmeyi de sürdürüyor. Umberto Eco ve ekibi de bu gruba dâhil.

Eco, tarihyazımına kafa yoran biriydi. Bu ilgisi, birbirinden çok farklı dönemleri incelemesinin önünü açtığı gibi onlar üzerine kalem oynatmasını da kolaylaştırdı. Eco’nun, bu bilgi birikimiyle editörlüğünü üstlendiği Antik Yunan adlı çalışma, hem kendisinin hem de kitaba araştırmalarıyla katkıda bulunan isimlerin bu türden yetkiliğinin bir ürünü.

AŞKIN GERÇEKLİK” ZEMİNİ
Antik Yunan’ı özel kılan neydi? Kestirmeden söylersek felsefe, bilim, müzik, sanat, ticaret, şiir, edebiyat ve mitolojinin, hem iç içe geçmesi hem de birbirinden ayrılan alanlar olmasıydı. Diğer bir deyişle uyumlu bir beraberlik ve başkalık söz konusuydu bu disiplinler arasında. Avrupa kültürü, bu yakınlık ve mesafeyle şekillendi.

Antik Yunan’da, iyinin ve kötünün tasvirleri, günlük yaşamla düşüncenin beraber yürüyebildiğini; ikisinin birbirinden beslendiğini de gösteriyor. Örneğin, bu uygarlığın felsefi geleneği siyasete etki edip bugün kullandığımız demokrasi ve tiranlık gibi politik kavramların doğurdu. Kitapta, idealleştirilen demokrasiye övgülerden örnekler yer alırken diğer siyasi kavramların neyi temsil ettiğine dair açıklamalar da bulunuyor. Benzer biçimde savaşlara ve hukuk sistemine ilişkin belirlemelerin de yer aldığı çalışmada, Yunanların duygunun, düşüncenin ve hayatın, hem idealize edilişiyle hem de karışık ve karanlık taraflarıyla nasıl yüzleştiğini anlatıyor yazarlar. Dolayısıyla Antik Yunan, bugün bildiğimiz pek çok kültürün, en başta Avrupa’nın, kendisine başlangıç noktası olarak belirlediği ve model aldığı bir yapı.

Sandığımızdan daha uzun ve derin olan Antik Yunan tarihi, özellikle Akdeniz ve Ege’deki uygarlıkların “kaderini” çiziyor. Bu; savaşlarla, hukukla, retorikle, ticaretle, kurulan ve yıkılan polislerle (kent devletleriyle) şekillendiği gibi felsefeyle de belirleniyor. Hatta Eco, (Alfred Whitehead’in dediği gibi) “Batı felsefesinin Platon’un eserlerine yazılan dipnotlardan meydana geldiğini” hatırlatıp “Antik Yunan’da doğan felsefi akıl yürütme olmasaydı günümüzün insanı düşünmeyi bilemeyebilirdi” diyor. Bunlar belki uç yorumlar fakat bir gerçek var ki Antik Yunan’ın ortaya koyduğu felsefi bakış açıları, hâlen tartışılan ve kendisine atıflar yapılan modeller olarak önümüzde. Aynı şekilde, felsefeden bir önceki aşama diye kabul edilen ve asla doğaüstü meseleler içermeyen mythos’ta olduğu gibi… Zaten mythos’a “aşkın gerçeklik” denmesinin nedeni de bu.

UYGARLIĞIN KAYNAKLARI
Antik Yunan’ın yaşam kültürünün tanımlanıp açıklandığı satırlarda tarihin, mythos’un ve felsefenin izlerine rastlamamız tesadüf değil. Bunlarla sıkı bağları olan figüratif kültür, mutlak anlamda güzeli arayışın ve ortaya koyuşun bir temsili. Giuseppe Pucci’nin dediği gibi “eski Yunan kültürü, insanlık tarihinin en yüksek ve evrensel anlama sahip eserlerini üretti.” Buna karşılık günümüzdeki anlamıyla sanatı karşılayacak özel bir tanımın bulunmadığı Antik Yunan’da heykel, şiir, sözlü ve yazılı edebiyat, modern dönemin ürünlerini fazlasıyla etkileyip gelişimlerine katkı sundu.

Mitolojik öykülerden felsefeye geçen ve oradan da teknolojik atılımlar gerçekleştiren Eski Yunan mimariyi sanata, edebiyatı tıbba, şiiri müziğe bağlayacak mantıki zemin arayışıyla yoğruluyor. Helenistik Çağ’da bilim felsefeden ayrıldığında, Giovanni Di Pasquale’nin hatırlattığı gibi ilkeleri yazılı hâle getirilen bağımsız disiplinler (örneğin mekanik) ortaya çıkıyor.

Verdiği bilgiler dışında, Antik Yunan’ı merak edenlere çalışmanın sunduğu bir şey daha var; bu uygarlığı oluşturan coğrafi, sosyal, tarihsel, felsefi, bilimsel ve sanatsal kaynaklar… İndirgemeciliğe girişmeden veya tek yönlü beslenmeden, uzman olduğu konularda kalem oynatan yazarlar Antik Yunan’ın öyküsünü, onu yaratanların hayat hikâyeleriyle beraber anlatırken bir gerçeği hatırlatıyor: Miletos Okulu; Thales, Anaksimenes ve Anaksimandros, doğa felsefesi, Homeros, Hesiodos, Thoukydides, Sokrates, Platon, Aristoteles ve Büyük İskender olmasaydı Antik Yunan olmazdı. Fakat Anadolu, Hint Uygarlığı, Mısır, Hititler, Fenikeliler ve Persler olmasaydı Antik Yunan, bugün bildiğimiz anlamda zengin bir uygarlık olamazdı.

Kısacası Antik Yunan’ın, coğrafi bir tanımlama olduğu kadar bir kültürün yayılımını; düşüncede, sanatta, bilim ve teknolojide sınırlarını nasıl genişlettiğini gösteren bir uygarlığa da gönderme yapıyor Eco ve kitaba makaleleriyle katkıda bulunan yazarlar.

Antik Yunan / Yayına Hazırlayan: Umberto Eco / Kolektif / Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı / Alfa Yayınları / 1272 s. 

Kaynak: cumhuriyet.com.tr