Çağdaş Sanat Mizaha Dönüşürse…

Yazar: Ali Şimşek

X-İst‘te açılan “Çirkin” sergisini dolaşıyorum. Aslında uzun zamandır karikatür-mizah ve çağdaş sanat üzerine yazmayı düşünüyordum. Demek vesileyi bekliyormuşum. Sergi mizah dergilerinden yakından tanıdığımız Cem Dinlenmiş, Cengiz Üstün, Erdil Yaşaroğlu, Emrah Ablak, Ersin Karabulut, Göksu Gül, Gürcan Yurt, İltem Dilek, İpek Özsüslü, Memo Tembelçizer, Yılmaz Aslantürk (Otis Abi), Selçuk Erdem ve Sönmez Karakurt’un eserlerinden oluşuyor. Özellikle genç kuşağın yakından takip ettiği karikatüristler söylemeye gerek yok… Toplamı gayet başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle Otis Abi tiplemesiyle tanınan Yılmaz Aslantürk ve Memo Tembelçizer’in işlerine bayıldım. Zaten x-ist  daha önce karikatürist Cem Dinlenmiş ve Bahadır Boysal’ın ilgi çeken solo sergilerini de izleyici ile buluşturmuştu.

Şunu söylemek istiyorum: karikatürcüler çok rahat çağdaş sanat alanına sıçrayabiliyorlar ve de bence lezzetli işler çıkarabiliyorlar. Bunun nedenlerini anlamak çok zor değil açıkçası…

Öncelikle bizde daha yoğun olmak koşuluyla çağdaş-güncel sanatın ironi-mizah-parodi ve de durum, hal (stoper) üzerinden stratejiye sahip olması başta karikatürcüler olmak üzere mizahçıları bu alana yaklaştırıyor. Buna gündelik, kamp (poz) ve kiç malzemeyle yakınlıklarını da eklemek gerekiyor tabii…

Şunu da ekleyelim eksik olmasın: Özellikle bizde 1990 sonrası güncel sanatın başta Leman dergisinde üretilen stratejilerden fazlasıyla yararlandığını biliyoruz. İlk akla gelen Ahmet Yılmaz’ın yaygınlaştırdığı “yurdum insanı” ve Türklük parodileri. Örneğin Şener Özmen’nin namaz kılan Süpermen’inin kaynaklarından biriydi. Yine Halil Altındere’nin mağanda-yurdum insanı üzerinden giden onlarca işi. Hatta bana bizzat “bizden yararlanıyorlar yahu” diyen çizer arkadaşlarım olmuştu zamanında… Elbette Leman’da (daha sonra Penguen ve Uykusuz) üretilen stratejiler sadece çağdaş sanatı değil koca bir kültür hayatımızı etkiledi. Bunu kitabım Yeni Orta Sınıf-Sinik Stratejilerde detaylıca analiz etmiştim.

Yani karikatürist ve mizahçıların çağdaş sanata gelmelerinde şaşılacak şey yok; zaten alan bir kısmıyla zaten onlarındı… Bunu ekleyelim eksik kalmasın!

Şimdi gelelim başka bir yöne; çağdaş sanatın parodileştirilmesi meselesine…

Zaman zaman görüp bolca paylaşıyoruz çağdaş sanatı konu edinen karikatürleri. Yani çağdaş sanatın bazı stratejilerinin kendisi bizzat mizah malzemesi olmuş durumda. Hatırlarsınız geçen aylarda muzip bir genç, bir sergiye gözlük bırakmış ve insanların onu yapıt zannetmesini belgelemiş biz de bol bol tartışmıştık. Aslında yapılan çağdaş sanatın bolca başvurduğu hazır nesne stratejisini ve kavram uydurma kıvraklığını parodileştirmekti. Elbette varolan durumdan gayet memenun bazı kalemler bu parodiyi, rahatsızlıkla bol referanslı ve ağdalı yazılarla “çağdaş sanat nefreti” olarak yorumlamayı seçti. Ne diyelim seçim onların!

Bahsettiğim karikatürler de çoğunluk bu bağlamda ilerliyor. Sıradanlaşmış, bayatlamış çağdaş sanat yordamlarını cince bir espriyle gözümüze sokuveriyorlar.

Öncelikle bu karikatürlerdeki temel dert şöyle; aşırı kavramsallaşmaya, kılıf aramaya yönelik bir şüphe taşıyorlar.

Örneğin diyaloglarıyla başka bir ironi ve mizah yakalayan Yiğit Özgür karikatürü bir masaya yüklenmeye çalışılan “kavramcılık” ve “hazır nesnecilik” ile uğraşıyor. Bir sanatçı ve onu hırpalayan “sıradan” bir vatandaş arasında, argoyla harmanlanmış bir diyalog… Masanın “kavramsallığına” vurgu yapan bir sanatçı ve arkasından gelen komik durum. Ama bence hiç komik değil… Anlamlı! Elbette bu sadece masa değil. De Stijl, Süprematizm, Fütürizm ve Bauhaus’tan itibaren bize miras kalan kübik ve minimalist bir nesne. Ama karikatür başka bir şeyi anlatıyor aslında. Sanat denilen bir alanın “başka”lığını… Kavrama sığmayan önemli bir yönünü. Başka sert bir örnek daha. Kocaman bir tablo ve kocaman bir nah işareti. Hiperrealizmin verdiği cama toslama hali. Artık bu nah işaretini kim anlarsa…

Örnekler çoğaltılabilir elbette… Ama üzerinde düşünülmeyi hakediyor. Bir tıkanmanın ve krizin varlığını kabul etmeyi de…

Modernizmin ve avangardın en büyük kozu ironi, pastiş ve parodiydi. Manet’in “Kırda Pikniği”, Courbert’in direkt “köken” vajinası ve de başımızın belası Duchamp’ın sıradan pisuar Çeşme’si… Dada’nın debdebesi, Fluxus’un boktan konservesi (Manzoni), Sitüasyonizmin umutsuzca giriştiği saptırma ve skandal… Önemliydi burjuvazinin suratına çarpılan bir tokat olarak şok ve parodi…

Ama köprünün altından çok sular aktı… Günümüz “contemporary” dünyasında şok ve skandal sinik bir jest artık…

İşte bu karikatürler parodi ve ironiyle başlamış bir geleneğin bizzat kendisinin ironi ve parodinin nesnesine dönüşmesini gösteriyor bize… Yani bizzat bir “sıfır” noktasını… Maleviç’in siyah karesi gibi… Cama çarpan sinek!

Bu krizden sinik ve bilgiçce “çağdaş sanat düşmanlığı” diyerek yırtamayacağız açık. Sanatın sadece ironi, kavram ve buluşa sığamayacağını da anlayacağız belki…

Kaynak: sanatonline.net