Taşar Erkol
“Senfoni İLE Saz Eserleri Özel Programı”
Tarih : 24.12.2018
Konser Saati : 20:00
Yer : Büyükşehir Belediyesi
Şef : Orhan ŞALLIEL
Solist : Murat Salim TOKAÇ “tambur”
Program : Senfoni Saz Eserleri Özel Programı
- Tanbur Taksimi
- Sultan Abdülaziz Hicaz Sirto
- Şerif Muhiddin Targan Ferahfeza Saz Semâîsi
- Hasan Özçivi Nihâvend Longa
- Tanbur Taksimi
- Refik Fersan Nihavent Saz Semaisi
- Cinuçen Tanrıkorur Bahar Müjdesi Gözlerin (Nişaburek Saz Semaisi)
- Tanburî Cemil Bey Nikrîz Longa
- Tanbur Taksimi
- Cinuçen Tanrıkorur Gençlik Hülyâları (Sûzidil Saz Semâîsi)
- Tanburî Cemil Bey Sevdim Seni Ey İşvebâz (Nihâvend Şarkı)
- Nihâvend Mandıra (Oyun Havası) B. Hüseyin Soysal
BU KONSERE GİRİŞ SERBEST, ÜCRETSİZDİR.
Orhan Şallıel
1968 yılında Adana’da doğdu. İstanbul Mimar Sinan Devlet Konservatuarı’nda Fagot ve Kompozisyon’ dan diploma aldı. Daha sonra Hollanda ve Finlandiya’da Orkestra, Koro ve de Opera şefliği, bestecilik dallarında eğitimine devam etti ve üstün bir başarıyla diploma aldı. Finlandiya’da Kuhmo Oda Müziği festivalinin genel sanat yönetmenliği ve müdür yardımcılığını yaptı. Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yüzlerce opera, bale, senfonik konser ve TV programı yaptı. Kendi eserlerinin dünyada ilk çalınışlarını yöneterek (İmpressions Almanya 2001 The Winds from South, Finlandiya 2002, Two Castels of Bosphorus Polonya 2003) ülkemizi başarıyla temsil etmiştir. “Fetih Senfonisi” (2001 Mayıs), “Bursa Senfonisi” (2001 Ekim) adlı iki senfonisi “Çanakkale Şehitleri” (2001 Mart) adlı bir balesi ve de “Kuvayı Milliye” (2003 Ekim) adlı bir opera bestelemiş olan sanatçının, ayrıca çoksesli müziğin ülkemizde yaygınlaşması adına geliştirdiği birçok proje vardır. Uygarlıklar Beşiği Anadolu 2000 (Kültür Bakanlığı adına), Hoşgörü İmparatorluğu (2000), Art of Anatolia (2001), Colors of Turkey (2003) adlı projeler bunlardan bazılarıdır.
Murat Salim TOKAÇ
Günümüzün önde gelen ney ve tambur icracılarından olan Dr. Murat Salim Tokaç, 1969 yılında Kırıkkale’de doğdu. 1992 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve aynı fakültede Mikrobiyoloji doktorası yaptı. 2014 yılında Türk Müziği yorumculuğu alanında Doçentlik unvanına hak kazandı. 1991 yılında Kültür Bakanlığı Samsun Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu’na ney ve tambur sanatçısı olarak atandı. 2004 yılında aynı koronun şefliğine getirildi. 2007 yılında İstanbul’da kurulmuş olan İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu’na atandı. Yurt içinde koroyla katıldığı konserlerin yanı sıra solo resitaller verdi ve TV programlarına katıldı. Sanat yönetmeni olarak görev aldığı, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu ile beraber 2009 yılından bu yana pek çok dergide yayımlanmış makaleleri de bulunan Doç. Dr. Murat Salim Tokaç, hâlen T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü olarak görev yapmakta olup, aynı zamanda İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu Sanat Yönetmenliği görevini de yürütmektedir.
Sultan Abdülaziz Doğum: 9 Şubat 1830 – İstanbul Ölüm: 4 Haziran 1876 – İstanbul
Osmanlı padişahlarının 32.’si… Bileklerini keserek intihar ettiği söylenir. Abdülaziz’in iki bileği de “kesilmiştir”. Kesik bilekle diğer bileğini kesecek gücü nerden bulabilmiştir bilinmez… Çırağan Sarayı’nı yaptırmıştır. Ağabeyi Sultan 1. Abdülmecid’in vefatı üzerine 25 Haziran 1861 günü tahta çıktığında 31 yaşındaydı. Babası öldüğü zaman dokuz yaşlarındaydı. Ancak ağabeyi Sultan 1. Abdülmecid, onun eğitimine çok önem verdi. Çok iyi Fransızca konuşurdu. Şiire ve müziğe de ilgisi vardı. Kendine ait besteleri vardır. Resim yapma kabiliyeti de çok üstün olan sultan 1. Abdülaziz, Osmanlı donanmasına ısmarlayacağı gemilerin planını bizzat kendisi çizmişti. Boğaziçi vapur seferlerini başlatan padişahtır. Yağlı güreş seven ilk kez Avrupa’ya açılan Osmanlı sultanı 1872’de Wagner’in Bayrouth projesine bahşiş vermiştir. Ama intiharı dolayısıyla ne hazindir ki görememiştir
Hicaz Sirto
Sultan Abdülaziz’in hicaz sirtosu neşeli ve kıvrak nağmelere sahip olmasına rağmen vakarı ve mağrurluğu ile insanı çok derinden etkiler. Sultan Abdülaziz’in bir derdi var ve bu derdi bize keyifli keyifli anlatıyor. Sultan Abdülaziz bu eseri icra ettikten sonra, batılılar adeta hayrete düşmüş, sonra da Sultan’ı alkışlamışlardır. Bırakın sadece bir şark Sultanı ‘nın batılı anlamda eser üretmesini, herhangi bir şarklının batı müziği dinlemesinin haram zannedildiği bir dönemde, Sultan’ın bu bestesi nefis anlamlar taşır.
Şerif Muhiddin Targan – Fehametli Şerif Muhiddîn bin Ali Haydar)
Doğum: 21 Ocak – İstanbul Ölüm: 13 Eylül 1967 – İstanbul
Annesi Sabiha Hanım; babası, Osmanlı İmparatorluğu’nun son Mekke Emiri (Şerifi) Vezir Ali Haydar Paşa’dır. Soyağacı İslam peygamberi Muhammed‘in torunu Hasan‘a dayanmaktadır; kendi hazırladığı soyağacında peygamberin 37. kuşaktan torunu olduğu görülür. Ailenin yedi çocuğunun beşincisidir. Muhittin Şerif, 18 yaşına kadar özel derslerle yetişti. Bu dönemde Farsça, Arapça, İngilizce, Fransızca öğrendi. Daha sonra Darülfünun’da hukuk ve edebiyat öğrenimi gördü, her iki alanda da diploma aldı. Evdeki müzikli toplantıların etkisiyle küçük yaşta müziğe ilgi duydu. Piano, Ud çalmayı küçük yaşta öğrendi. Ali Rıfat Çağatay, Rauf Yekta Bey ve Ahmet Irsoy‘dan Türk müziğine ilişkin dersler aldı. Ud’ da virtüözlük seviyesine ulaşınca beste yapmaya başladı. Henüz 13 yaşındayken, klasik üsluptaki saz eserlerinden biri olan Hüzzam Saz Semai’sini besteleyecek olgunluktaydı. 14 yaşında amcası Ali Cabbar Paşa’nın önerisiyle çello öğrenmeye başladı ve bu enstrümanda da çok üst düzeye erişti. Başta ud ve çello olmak üzere, viyola, piyano, keman ve lavta enstrümanlarını da çaldığı anlatılmaktadır. Muhittin Şerif, ailesine yük olmamak ve kendi hayatını kazanmak üzere 1924 yılında New York’a gitti. Yakın arkadaşı şair Mehmet Âkif Ersoy, “Şarka Davet” adlı şiirini Targan’ ın ABD’ye gidişi, müziğini Türkiye’de icra etmeyişinin üzüntüsü ile yazmıştır. Muhittin Şerif, yakın dostu Archibald Roosvelt’in (ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in oğlu) himayesiyle gittiği ve 8 yıl yaşadığı New York’ta piyano dâhisi Leopold Godowsky, ünlü Alman pedagog Prof. Auer, Ukrayna doğumlu efsanevi kemancı Mischa Elman, dünyanın en tanınmış kemancılarından Avusturya doğumlu Amerikalı sanatçı Fritz Kreisler gibi müzisyenlerle çalıştı. Bu ustaların konserlerinde onlarla beraber çaldı. New York’a varışından bir hafta sonra Leopold Godowsky Muhittin Şerif’in şerefine bir resepsiyon vermişti. Bu resepsiyon sırasında Ud çalan Muhittin Şerif’in ustalığı, The New York Herald Tribune gazetesinde Leopold Godowsky ve Fritz Kreisler tarafından, dünyaca ünlü keman virtüözü Paganini ile kıyaslanmasına sebep olmuştur. ABD yolculuğu sırasında gemide bestelediği “Koşan Çocuk” adlı eseri ve diğer besteleri Amerikan sanat çevresinde büyük beğeni kazandı. Sanatçı, bu ülkedeki ilk dört yılını vermeyi düşündüğü büyük konserin hazırlığı içinde geçirmişti. Bu yıllarda Verdi Vasyer adlı viyolonselciden ders aldı. Nihayet 13 Aralık 1928 günü “Town Hall” konser salonunda viyolonsel, ud resitalleri verdi. Bach, Debussy, Ravel ve Popper gibi batılı bestecilerin eserlerini ve kendi bestelerini seslendirdi; çok olumlu eleştiriler aldı. Şerif Muhittin, ABD’nin başka eyaletlerinde de konserler verdi ve sanatçı arkadaşlarının topluluklarında müzik yaptı. ABD’deki başarılı müzik çalışmaları, yurda dönüşünden sonra bizzat Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından tebrik edilmesini sağladı. Sanatçı, sağlığının bozulması ve doktorun sahne heyecanından kaçınmasını tavsiye etmesi üzerine 1932’de İstanbul’a döndü, ülkesinde 2 yıl kadar yaşadı. Şerif Muhittin İstanbul’dayken, 1934 yılında Soyadı Kanunu çıktığında Tarhan veya Tarcan soyadlarını seçmeyi düşündüyse de bu isimlerden birisi şair Abdülhak Hamid, diğeri beden eğitimcisi Selim Sırrı Bey tarafından alınmış olduğundan Targan soyadını aldı. 4 Aralık 1934 günü Beyoğlu’ndaki İstanbul Fransız Tiyatrosu’nda, üzerinde yıllarca konuşulacak, pek çok makale yazılacak bir resital verdi. Aynı dönemde, devlet başkanı Atatürk tarafından Dolmabahçe Sarayı’na çağrılarak kendisine udunu ve viyolonselini dinletme fırsatı buldu. Türkiye’de aktif bir görevde bulunma şansı yakalayamayan Targan, 1934 yılın sonunda Irak hükümetinin daveti üzerine Bağdat Konservatuarı’nı kurmak üzere Irak’a gitti. 1936’da kurduğu konservatuvarı 12 yıl boyunca yönetti. Selman Şükür, Münir Beşir ve Cemil Beşir gibi ünlü ud sanatçılarını yetiştirdi. Okulda tiyatro ve heykel bölümlerini de kurdu. Sağlık sorunları nedeniyle 1948 yılında yurda döndü. Yurda döndüğü sırada Hüseyin Saadet Arel’den boşalan “İstanbul Belediye Konservatuvarı Şark ve Garp Mûsikîsi İlmi Kurulu Başkanlığı” na Targan getirildi ancak 2 yıl sonra bu görevinden istifa etti. Sanatçı, 13 Eylül 1967 günü İstanbul’da hayatını kaybetti. Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Ferahfeza Saz Semaisi
Ferahfeza saz semaisi ile ruhu gelip, bulan insan… Her türlü gösterişten uzak, cümle görkemini, sadelik üzerine inşa etmiş olan, bu büyük bestecinin hünerli ellerinde huzurun semadan taşıp yıldızlara vardığı, notaların dans ettiği bir şölene dönüşüyor adeta.
HASAN ÖZÇİVİ Nihâvend Longa
Refik Fersan – Refik Şemseddi Fersan
Doğum: 1893 – Şehzadebaşı, İstanbul Ölüm: 13 Haziran 1965 – İstanbul
Babasının sesi güzeldi; bir musiki aleti kullanmak ailenin gelenekleri arasındaydı.1893’de babası ölünce yakınları olan Faik Bey’in yalısına taşınırlar. Bu yalıda haftanın belli günlerinde Tanburî Cemil Bey, Leon Hancıyan, Lavtacı Andon, Rahmi Bey, Lemi Atlı, Neyzen Aziz Dede gibi sanatkârlar, yetenekli kalfa ve cariyeler derse gelirler, fasıllar yapılırdı. Ailesinin musikiye düşkünlüğü, kendisinin de olağanüstü hevesi ile başlangıçta ud çalmağa çalıştı. Bir süre sonra Tanbur’ da karar kıldı. Böylece 12 yaşında Tanburî Cemil Bey’den ders almağa başladı; bu dersler 5 yıl sürdü. Daha sonra Robert Koleji ve Galatasaray Lisesi’ne devam etti ve Tevfik Fikret ve Ahmed Rasim Bey’den Fransızca, edebiyat ve biraz da İngilizce öğrendi. 1913 yılında Fahire Fersan ile evlendi. 1917 yılında Darülelhan’a girdi. Böylece “tanbur muallimi” olarak öğretim üyeleri arasına katılmış oldu. 1918 yılında askerlik hizmetini yapmak üzere Mızıka-i Humayun’a tayin olundu, aynı yıl içerisinde İsmail Hakkı Bey yönetiminde ilk konserini verdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra 1924 yılında “Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti Şefi” oldu, 1927’ye kadar çalıştıktan sonra sağlık nedenleri ile bu görevinden ayrılarak İstanbul’a yerleşti. Çankaya Köşkü’nde çalıştığı yıllarda, başbakan İsmet İnönü’nün Yunanistan’a yaptığı geziye katıldı ve o yıllarda bestelemiş olduğu ve Rast Makamındaki “Methal” i Yunanistan’da armonize edilerek çalındı. Refik Fersan, İstanbul’a yerleştikten sonra Münir Nureddin Selçuk ile serbest çalışma hayatına atıldı, plak çalışmaları yaptı ve eşi Fahire Fersan ile M. N. Selçuk’un konserlerine, doldurmuş olduğu plaklara eşlik etti. 1937’ye kadar ilk İstanbul Radyosu’nda çalışmıştı. 1938’de Ankara Radyosu’nun hizmete açılması ile Ankara’ya geldi, birçok hizmetlerde bulundu ve daha sonra İstanbul’a dönerek İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti’nde çalıştı ve “İlmi Kurul” başkanlığı yaptı ve bir süre de “Tasnif Heyeti” nde çalıştı. Daha sonra uzun süredir çekmekte olduğu bir akciğer rahatsızlığından dolayı 13 Haziran 1965 ‘de vefat etmiştir. Kendisi eserlerinin toplamının dört yüz olduğunu söylermiş.
Nihâvend Saz Semaisi
Çok güzel, zarif motiflerle süslü olan bu eser, bestecinin tüm zarafetini, üslubunu, ustalığını göstermektedir.
Cinuçen Tanrıkorur
Doğum: 20 Şubat 1938 – Fatih, Mutaflar, İstanbul Ölüm: 28 Haziran 2000 – İstanbul
Babası Zaferşan Tanrıkorur, oğluna kendi isminin Kazan Türkçesindeki tam karşılığı olan ve galip, muzaffer anlamına gelen Cinuçen ismini koydu. Müzik eğitimine, amcası Mecdinevin Tanrıkorur’ un, kendisine 2.5-3 yaşlarından itibaren meşk etmesiyle başladı. Daha ilkokul çağlarında, Sultan III. Selim’in Sûzidilârâ makamındaki yürük semâîsini okuyor, Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri’ne isimli mersiyesi ile birlikte Yahya Kemal, Mehmet Emin Yurdakul ve Nihal Atsız gibi şairlerin şiirlerini baştan aşağı ezbere okuyabiliyordu. Eyüp Mûsikî Cemiyeti başkanı bestekâr ve kemanî Mustafa Sunar’ ın ud öğrencisi olan annesi sayesinde ud ile tanıştı. Kendi kendine ud çalmasını ve daha sonraları beste yapmasını öğrendi. Besteciliğe ise 14 yaşında Ferahnâk makamında oldukça parlak bir saz semâîsi ile güftesi Fuzûlî’ ye ait Şevkefza makamında bir şarkı besteleyerek başladı. Sırasıyla İtalyan Lisesi ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (MSÜ) Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra İmar ve İskân Bakanlığı Marmara Bölge Planlama Dairesinde şehirci mimar olarak devlet hizmetine girdi ve Ankara’ya yerleşti. 1973’te TRT Ankara Radyosu TSM Şube Müdürlüğüne görevine getirildi. Burada 1982’deki istifasına kadar programcılıktan daire başkanlığına kadar çok çeşitli görevlerde bulundu. Konya’da Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne bağlı Müzik Eğitimi Bölümü’nü kurdu. 1989 yılında, genetik olan böbrek hastalığı dolayısıyla Kültür Bakanlığı tarafından ABD’ye gönderildi. Burada 117 eser besteledi. Ayrıca bu süre içerisinde Maryland ve Princeton üniversitelerinde örnekli iki konferans verdi. İki büyük makale yazarak, Turkish Music Quarterly dergisinde yayınladı. Hocası Garino’nun tavsiyesine uyarak, öğrendiği eski yazıyı geliştirmek için, dostlarına eski harflerle sürekli mektup yazdı. ABD’li hattat Muhammed Zekeriya’dan hat dersi aldı. Bu dönemden sonra hastalığı sürekli arttı. Toplam sekiz ameliyat geçirdi. Bunların üçü ise henüz mimarlık öğrencisiyken yakalandığı kanser sebebiyledir. 28 Haziran 2000’de vefat etti.
Batılı anlamda ilk ud metodu ile Türk mûsikîsi üzerine sayısız makalenin yazarı olan ve İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve az Arapça bilen Tanrıkorur’ un yurt içinde ve dışında verilmiş pek çok tebliğ ve konferansı vardır. Bestelediği eserlerin sayısı 500 civarındadır. Fransız radyosunca uzunçaları (LP) yapılan ilk klâsik Türk müziği sanatçısıdır.
Bahar Müjdesi Gözlerin (Nişaburek Saz Semaisi)
TaNburi Cemil Bey Doğum: (1873 – Mollagüranî, İstanbul – Ölüm: 9 Temmuz 1916 – İstanbul)
Türk Musikisi’ nin gelmiş geçmiş en büyük virtüözlerinden biridir. Müzikteki yeteneğiyle bir döneme damgasını vuran Cemil Bey, tanburun yanı sıra klasik kemençe, lavta ve viyolonseli de aynı ustalıkla icra ederek bir ekol sahibi oldu. Tanburî Cemil, eserleriyle Türk müziği saz icrasına yeni ve modern bir tarz ile değişik bir yorum getirerek icracılığın mükemmelleşmesinde en büyük rolü oynadı. Yaşadığı dönemde ses sanatına ait her unsurdan yararlanan Cemil Bey, bunları musikinin gelenekleri içinde yoğurdu. Usta sanatçının özellikle, taş plaklara yaptığı taksim kayıtları, makam, üslup ve tavır açısından büyük önem taşıyor. Türk musikisine yeni bir üslup getiren sanatçı, tek başına halka açık konser veren ilk Türk musikisi sanatkârı olarak da tarihe adını yazdırdı. Usta sanatçı, babasını 3 yaşında kaybettikten sonra amcası Refik Bey’in himayesinde büyüdü. Çalışkan, terbiyeli, sessiz bir çocuk olan ve küçük yaşlarda musikiye merak salan Tanburî Cemil, okuldaki dersleri dışında özel hocalardan ders aldı. Cemil Bey, ilk müzik bilgilerini ortaokul sıralarında ağabeyi Ahmet Bey’den aldı. Müzik aleti çalmaya karşı ilgisi on yaşlarında keman ve kanun ile başlayan usta isim, daha sonra başladığı ve ismiyle bütünleşen tanbur sazıyla ustalık derecesine ulaştı. Tanburî Cemil, 1901’de annesinin isteğiyle, Adile Sultan Sarayı’ndan arkadaşı Eflaknur Hanım’ın kızı Şerife Saide ile dünya evine girdi. Oğlu Mesut Cemil, bir yıl sonra 1902’de dünyaya geldi. Müzikteki yeteneğiyle bir döneme damgasını vuran Cemil Bey, tanburun yanı sıra klasik kemençe, lavta ve viyolonseli de aynı ustalıkla icra ederek bir ekol sahibi oldu. Tanburî Cemil, eserleriyle Türk müziği saz icrasına yeni ve modern bir tarz ile değişik bir yorum getirerek icracılığın mükemmelleşmesinde en büyük rolü oynadı. Sözlü eserlerin yanında birçok saz eseri de besteleyen Cemil Bey, ömrünün son yıllarında evinin bahçesinde bulunan ve “uzletgah” dediği ayrı bir evde yaşamaya başladı. Sanatçı, 9 Temmuz 1916’da 43 yaşındayken hayata veda etti. İstanbul’da yaşamını yitiren Cemil Bey’in cenazesi, az kişinin katılımıyla Merkezefendi Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Nikriz Longa
Longa sözcüğü Latince kökenlidir. Türk Musikisine Romen Musikisinden geldiği tahmin edilir. Oyun havaları arasında sayıldığı halde buda sirto’lar gibi raks unsuru olarak kullanılmamıştır.
Cinuçen Tanrıkorur Gençlik Hülyaları (Sûzidil Saz Semâîsi)
TaNburÎ Cemil Bey Sevdim Seni Ey İşvebâz (Nihâvend Şarkı)
Hüseyin Soysal Doğum: 1951 – Orhangazi, Bursa
Mübadele yıllarında Selanik Drama’dan göç eden bir ailenin çocuğu olduğundan babasından hep Rumeli türküleri dinleyerek büyüdü, birçok güzel türkünün kulaklarında izleri kaldı. Müziğe yakınlığı bu şekilde başladı. Ortaokulu Orhangazi’de bitirdikten sonra Çankırı Astsubay Okuluna gitti. Orada ne kadar güzel bir olaydır ki müzik öğretmeni değerli bestekârlarımızdan Gündoğdu Duran idi. Klasik eserlerle ilk tanışması o yıllara rastlar. Daha sonra da Kadri Şarman hoca ile tanıştı. İşte tanışma o tanışma ile Musikiye böylece başlamış oldu. Çalışmaları o günden sonra hiç aralıksız devam edip gitmiştir. Önce onların korosunda ud çalmaya başladı, daha sonra da sırasıyla SSK Korosunda (dört beş sene) ve Mamak Belediyesi Korosunda ut çalmaya devam etti. Ağabeyi Hasan Soysal da çok değerli bestekârlarımızdan biri… Musikideki ilerlemesinde de katkıları olmuştur. Genel nazariyat, kompozisyon, beste yapımı ve teknikleri hakkında çok yararlandı. Trafik kazası geçirdi. Bu kazada elleri, kollarım bir hayli hırpalandı ve uzun zaman ud çalamadı. Klasik eserleri incelemeye başladı. Üzerinden bir hafta geçmeden konuyu rahmetli emniyet müdürü Özdemir Kiper’e açtığında o da destekledi. “Özlediğim Şarkısın” adlı şiirini verdi, bu güzel şarkı böyle doğdu. Bestesini önce Kadri hocasına okudu, çok beğendi ve TRT’ye yollamasını önerdi. Eser çok kısa bir sürede denetimden geçti. Önce radyoda Kadri Şarman hoca tarafından olmak üzere birçok ünlü sanatkârımız tarafından kasetlere CD lere okundu. Halen de okunmaya devam ediyor. Daha sonra beste çalışmaları aralıksız sürdü gitti. Ayrıca birçok önemli yarışmada çok ciddi ödülleri var. Açılan her beste yarışmasının finalinde mutlaka Hüseyin Soysal’dan bir kaç eser oluyor.
Nihâvend Mandıra (Oyun Havası)
Halk Musikimizden kaynaklanan Mandıra usulü denen yedi zamanlı ritmi ile bestelenen saz eseri türüdür. Nitelik açısından Karadeniz yöremizin oyun havalarını hatırlatır. Eskiden oyun havası olarak kullanılmıştır.