Çizginin ‘roman’tik gücü – Kudret Sönmez

Ne Batman ne de Superman… Çizgi roman dendiğinde kafamın içinde ilk şekillenen, Teksas ve Tommiks’in renkli kapakları olur. Ardından, çini mürekkep aracılığıyla tasvir edilmiş iç sayfaların kareleri okşar, zaman zaman da acıtır anılarımı. Bu arada, çizgi roman karakterlerinin konuşma baloncukları da dahil olur duygularıma.

Konuya dair kısa bir içsel gezi yaptığımda, Amerika’nın tarihi kültürünü, savaşlarını biraz da çarpıtarak anlatan, genellikle İtalyan ve Fransız ressamların tarama ucu ve fırçalarından çıkmış şu yapıtlar düşer aklıma: Kaptan Swing, Tombraks, Zagor, Teks, Kinova, Red Kit, Ten Ten… Ayrıca, yakın tarihin cengâverleri Kızıl Maske, Mister No, Sihirbaz Mandrake, Tarzan gibi isimler de ayrı bir yer tutar yüreğimde.     

***

Necati Derya

Çizgi roman konu edildiğinde hem kalemim, hem klavyem, hem çenem, hem de gönlüm susmaz olur benim… Çocukluğumda ve ilk gençlik yıllarımda sadece bir takipçi olarak yaklaştığım, ressam olarak uzak kaldığım bu kültür hakkında anlatabileceğim çok şey var aslında… Fakat, konuyu hikâye tadında sunmasını bilen çizgi roman ustamız Çukurovalı Ressam Necati Derya’nın satırlarının bu sayfayı daha değerli kılacağını düşündüm. Eminim onun anlatacakları ellili, altmışlı, yetmişli, hatta seksenli yıllara kuşak olmuşların ilgisini daha çok çekecektir. Öyleyse ben bir kenara çekileyim de Necati, derya – deniz ve de sular – seller gibi anlatsın hayatının çizgi romanlı döngüsünü:

“Yetmişler, tam anlamıyla yokluk yılları… Teknoloji yok, renkli televizyon yok, internet, bilgisayar yok. Yani radyolu yıllar, yollar tozlu topraklı, caddeler kesme siyah parke taşlı. Fayton ve atların nal sesleri her yerden duyuluyor.

Ama her yetersizliğe rağmen mutlu, umutlu, hayallerimizin olduğu yıllardı. En çok yazlık sinemalarımız bizlerin eğlencesi, sokak oyunlarımız ve sokak satıcılarımızın hayatımıza renk getirdiği dönemdi.

Ahşap, iki katlı, güneş görmeyen bir evimiz vardı. Dedem 85’inde, hayatı dolu dolu yaşamış, donanımlı bir adamdı… Bir gün eve elinde bir gazeteyle geldi. Odasına çekildi, bir süre orada kaldı. Ben aşağıda avluda tahta taraba işlerle uğraşıyor, kendime bir eskimo sandığı yapmaya çalışıyordum. Akşam olmuş babam eve gelmek üzereydi, annem ekmek almamı istedi, koşarak bakkala gittim.

O zamanlar para nedir bilmezdik, aldıklarımızı deftere yazdırırdık. Ekmeği aldım, eve geldim, yukarı çıktım, annem mutfaktaydı. Dedem odasından çıkmış, cam kenarında sigarasını tüttürerek gelen geçenleri seyrediyordu. Ben elimdeki ekmekleri salonun ortasında duran masaya bıraktım, baktım dedemin getirdiği gazete masada duruyordu. Hemen aldım başladım sayfaları çevirmeye… Koca koca harfler, renkli resimler… İlk defa bir gazete görüyordum. Başlıkta kocaman Hürriyet yazıyordu. Birkaç sayfasını çevirdikten sonra durdum. Sayfanın bir köşesinde Tarkan yazıyordu. Altında kareler ve yazılarla birlikte resimler çizilmişti. Çok ilgimi çekti, yazıları bir solukta okudum, resimleri uzun uzun inceledim. Alt sağ köşede ‘Devamı Yarın’ yazıyordu.

Hemen dedeme dönerek, ‘Dede yarın da bu gazeteden alacak mısın?’ diye sordum. Dedem, ‘Yok evladım bir haber ilgimi çekmişti onu okumak için aldım gazeteyi.’ deyince üzüldüm.”

ÇİZGİ ROMAN SEVDASI GELİŞİYOR

“Ertesi gün okul harçlığımla bir gazete de ben aldım, çantama koydum… O gün okulun bitmesini çok istemiştim. Okul sonrası eve koşarak geldim, çantamdan gazeteyi çıkardığım gibi masanın üzerinde sayfaları çevirdim.

 Aynı köşede Tarkan’ın devamını gördüm ve bir solukta okudum. Zaten yazı ve resimler 4 karede bitiyordu. Anlaşılan her gün bu gazeteyi almam gerekiyordu. Ama buna okul harçlığım yetmiyordu.

Ertesi gün annemden, bir şeyler bahane ederek gazetenin ederi kadar para istedim. Annemin iyi gününe denk gelmişim ki, ikiletmeden istediğim parayı verdi. Koşarak bayiye gittim, o günün Hürriyet gazetesini de aldım. Bakkal bana, ‘Evladım kime alıyorsun bu gazeteyi?’ diye sordu. Ben de, ‘Kendim okumak için alıyorum.’ dedim. Bakkal gülerek, ‘Sen bu yaşta koskoca Hürriyet gazetesini mi okuyorsun?’ dedi. Ben de ona, ‘Gazeteyi tüm okumuyorum ki.’ dedim. Bakkal, ‘Ya neyini okuyorsun?’ dedi. Ben de, ’İçinde Tarkan diye bir resimli bölümü var, orayı okuyorum sadece.’ deyince, Bakkal, ‘Bırak o zaman gazete almayı, bak o Tarkan’ın dergisi de çıkıyor, onu al oku evladım, hem de renkli.’  deyince beni müthiş bir heyecan kapladı. Hemen bir dergi aldım şöyle bir sayfalarını karıştırdım, harika resimler vardı ve renkliydi.

Fiyatını sordum ‘75 kuruş. Her çarşamba çıkar.’ dedi.

Cebimdeki para tam da yetti, gazete yerine dergiyi almıştım. Sonrasında da her çarşamba Tarkan almaya devam ettim. Benim çizgi romanla tanışmam böyle başladı.”

DAHASI VAR

“Sonraları sadece Tarkan olmadığını Teksas, Tommiks ve daha birçok çizgi roman olduğunu duymuş, hatta pazar günleri kışlık sinemaların bulunduğu bir sokakta çizgi roman pazarlarının kurulduğunu da öğrenmiştim.

Fakat bu çizgi roman merakı bana pahalıya mal olacaktı. Sürekli annemden para isteyemezdim, buna bir çare bulmalıydım… Aradan bir yıl gibi bir zaman geçmişti. Çizgi roman konusunda bayağı bilgi birikimim olmuştu. Bir yılın sonunda öğleden sonraları çalışmam ve para kazanmam gerekiyordu. Bir matbaanın cilthane bölümünde iş buldum. Şansım dönmeye başlamıştı. En güzeli de, ustamın kardeşinin yazlık sinemalara film afişleri çiziyor olmasıydı. Resme olan ilgi ve merakımın olduğunu o an anlamıştım. İşten arta kalan saatlerde ustamın kardeşi olan Nejdet Abi’ye resim yaparken yardım ediyordum. Bu arada Nejdet Abi de çizgi romana çok düşkünmüş.

Ben de aradığım ortamı bulmuştum. Orada öğrendiklerimin uygulamasını evde yapmaya çalışıyordum. Çizgi roman kapakları ve iç sayfaları çizmeye başlamıştım. Bu arada, çizgi roman da biriktiriyordum. Pazar günleri evimizin önünde çizgi roman sergisi açıyordum. Mahallenin çocukları da çizgi roman sergisine bayağı ilgi gösteriyorlardı. Bu uğraşım üç-dört yıl sürdü, artık genç bir delikanlı olmuştum. Bu tür işler bana basit ve çocukça geliyordu, bıraktım.”

ÜRETME ZAMANI

“Gazetelere çizgi romanlar çizerek yayınlatmaya başlamıştım…  Adana’da kendime reklam atölyesi kurdum. Uzun yıllar grafiker ressamlık, tabelacılık, reklamcılık, matbaacılık ve yayıncılık işleri yaptım. Yaklaşık 10 yıldır İstanbul’dayım, çizgi roman koleksiyonerlerine özel kapak tasarımları çiziyorum. Aslında çizgi roman üreten pek ressam kalmadı. Ama çizgi roman koleksiyonerleri hâlâ var. Bu işi büyük bir keyifle yapıyorum.”

SON DURUM

“Çizgi roman Türkiye’ye, başta İtalya olmak üzere birçok ülkeden yayınevleri tarafından ithal edilerek getirtiliyor. Bazı yayınevleri yayın haklarını satın alarak baskılarını Türkiye’de yaptırıyorlar, bizler de hem o çizgi romanlardan satın alıyoruz hem de arşivci ve koleksiyoner arkadaşlara kapak çizimleri yapıyoruz. Ancak, satışını yapan arkadaşlarla görüştüğümde Covid-19 nedeniyle aylardır satışların düşük olduğunu söylüyorlar.”

Teknoloji geliştikçe, kâğıt sayfalarla aramıza kara kedi giriyor… Fakat neyse ki, çizgi roman sanatını tanıyıp yüreğinde taşıyan insanlarımızın sevdası hiç tükenmiyor.