Ne önemlidir; Allahın emri, peygamberin kavliyle, denilerek başlayan hikâyeler.
Ve ne anlamlıdır; güzel geleneklerimizin, göreneklerimizin yaşatıldığı düğünler.
Üç gün önce yeni yuvalarına uğurladığımız yeğenimizin ve eşinin düğünü aşamasında yaşadıklarımız, bütün bunların en hoş örneğiydi.
Her şey gençlerin, birbirlerine söz vermesiyle başladı.
Allahın emriyle gelin kızımız ailesinden istendi, nişan sandıkları hazırlandı, kına gecesi düzenlendi, çeyiz serildi ve gelin alındı, çiçeği burnunda evliler önce evlerine sonra balayına uğurlandı.
İçinde bir parça geçmişin kokusu, bir parça da günümüzün izleri vardı.
Bazıları, çocukluğumdan aklımda kalanları hatırlattı.
O zamanlar, özellikle köy düğünlerinde,
Yeni bir yuva kuracak olan bu gençlerin evliliğe ilk adımları, tatlısı yenerek atılırdı. Konuklara, iki bisküvi arasına konan lokum dağıtılırdı ve söz kesimi yapılır, nişan tarihi belirlenirdi.
Nişan zamanına yakın, nişan bohçası hazırlamak üzere alışverişe çıkılırdı. Bu alışverişte, gelinin ve damadın anneleri, yakın akrabalarından birkaçı da bulunurdu. Gelin hanıma ve damat beye, üzeri işlemeli, şık nişan bohçaları dikilir, içine, ailelerin bütçelerinin uygunluk durumuna göre her ikisinin kullanacağı çamaşırlar, pijamalar, gecelikler, giysiler, terlik, ayakkabı gibi eşyalar konurdu. Hazırlanan bu bohçada yalnız gelin ve damat için değil, aile bireyleri için de küçük hediyeler olurdu.
Düğüne yakın, çeyiz sandıkları açılır, içindekiler havalandırılır, yıkanacaklar yıkanır, ütülenir, kolalanırdı. Önceden belirlenen bir gün, gelin çeyizi, davul-zurna eşliğinde ve kamyonla alınır, yeni yuvanın, huzurlu, mutlu olması amacıyla özellikle su kenarından geçirilir, her iki ailenin genç kızları tarafından çeyiz serilirdi.
Yazının devamını okumak için tıklayın