Dünyanın tortusunu dönüştürme sanatı – Kudret Sönmez

Eğer beynimdeki (kalbimdeki de olabilir) ilk köşeyi dönmeyi başarınca girebiliyorum yazma moduna… Bazen sonbahar gibi oluyor kafamdaki dalgalanmalar; dokunduğum, soluduğum her şey sayfama dökülüyor. Ve sonra bir bakıyorum, güz rüzgârlarına kapılmış gibi uçuşan veya taşa, toprağa, duvara sürtünerek değişime uğrayan nesnelerin arasındayım.

 Bana göre sıcağın ve kurumuş yaprakların parçalandığı, düştüğü bir mevsimdir sonbahar… Böylesi vakitlerde yürekler de kırılır bazen. Pare pare olur duygular, düşünceler. Ve her pare, sinemizde beslenen hikâyelerden birinin eksiğini tamamlar; tıpkı yapboz (puzzle) oyunundaki düzen gibi… Noksanlar tamamlanınca tablo biter, hikâye sona erer ve bir yazımın girişi daha kapanır… Ve de konumuzun aslı başlar.

***

Mersin’de dünyaya gelmiş Ece Uzel… 24 yıldır Türkçe öğretmeni olarak öğrenim hayatımıza katkı sağlıyor. Şuan AGİAD Ortaokulu’nda mesleğini sürdüren Uzel’in sanata olan ilgisi, çoğumuz gibi çocukluk döneminde doğmuş. Fakat o, edebiyat bölümünde aldığı detaylı eğitimin de etkisiyle konuya dair çalışmalarına okuyarak başlamış. Ünlü ressamların hayat hikâyelerine derinlemesine yaklaşıp kültürel donanımını varsıllaştırmış. Ve bu birikme, zamanla “Acaba ben de resim yapabilir miyim?” sorusuyla yüzleşmesine yol açmış. Bu doğrultuda temel eğitim görerek, sanat diyarındaki yerini pekiştirmiş. Emeksiz hiçbir şeyin değerinin olmayacağına inanan Ece Uzel, sanat hayatının devamını şu sözlerle özetliyor:

 “İlk önce boyalarla arkadaş olmalıyım düşüncesiyle, o dönem ilkokula giden kızımın kırılmış, eskimiş pastelleriyle 3 yıla yakın çalışmalar yaptım. Evimde kendi kendimi geliştirdiğim bu dönem renklerin sihirli dünyasında yer edinmemi sağladı… Derken bir köşeye atılmış, yok edilmeye mahkûm objelerle resim sanatını buluşturma fikrine kapıldım. Popüler kültürün doyumsuzluğu, tüketimdeki hırsı, zamanı hiç bitmeyecekmiş gibi geçirmeleri; düşünmeye, yaratmaya fırsat vermemeleri bana dönüştürülebilir fikrini verdi.”

GERİ DÖNÜŞÜM BAŞLIYOR

“Bu konuda önce atıl haldeki raflara ulaştım. Kırık dökük, küflenmiş, darbeli, çivi izli raflar… Bu rafları bulmamda kardeşim de çok yardımcı oldu… Zaten yaşam akıp gidiyor. Bizler de zamana dur diyemezken neden güzellikler çoğalmasın ki! Bu arada, yüreğimin sesinin dönüştürülebilir sanat ivmesinde olduğunu belirtmeliyim.

Dünyamızın depremlerle, salgınlarla, yangınlarla yoğun olarak sınandığı şu dönemde kara kara düşünüp zamanı simsiyah boyamaktansa, ‘Belki de umut sanatta!’ diyerek yaptığım tablolarda bir geri dönüşüm hikâyesi oluşturmak istedim. Takriben 2 yıldır geri dönüşüm hikâyelerim devam etmektedir. İnsanlığa olan saygımızdan, doğaya olan duyarlılığımızdan, bana göre küçücük bir nokta olduğumuz dünyada bir şeylerin ucundan tutmak en büyük keyif ve mutluluktur.”