Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

Sinemacılar, ilk günlerinden bu yana emekçileri konu alan filmler yapmaktan hiç geri durmadılar. 1 Mayıs İşçi Bayramı vesilesiyle biz de emekçileri konu alan sinema klasiklerini hatırladık. Habertürk film eleştirmeni Mehmet Açar’ın yazısı…

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

METROPOLİS (1927)

Sinema tarihinin öncü niteliği taşıyan ilk uzun metrajlı bilimkurgularından biri olan ‘Metropolis’in senaryosu Thea Van Harbou ve Alman yönetmen Fritz Lang tarafından yazıldı. Alman dışavurumcu sinema estetiğinin bir ürünü olan filmin geçtiği şehir, o yılların New York’undan esinlendi…Distopya filmlerinin öncüsü olarak kabul edilen ‘Metropolis’te zengin fabrika sahipleri yüksek kulelerde yaşarken, işçiler yeraltında ağır çalışma koşullarıyla mücadele ederler. Sermaye güçleri, emekçilere karşı acımasızdır. Onları hasım olarak görürler ve kontrolü sağlamak için işçilerin çok güvendiği Maria’ya tıpatıp benzeyen bir robot yaparlar. İki dünya savaşı sırasında Avrupa’da yaşanan sınıf çatışmalarının bir yansıması olan film, finalde getirdiği iyimser uzlaşma önerisiyle de öne çıkar.

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

ASRİ ZAMANLAR (1936)
(Modern Times)


1930’lu yıllarda emekçilerin ABD’deki durumu Charlie Chaplin’i kaygılandırıyordu. Ekonomik kriz dönemlerinde en büyük zararı hep emekçiler görüyordu ve durumlarında hâlâ gözle görülür bir düzelme yoktu… Chaplin, Büyük Bunalım döneminde geçen filmi zihnindeki bu düşünce ve kaygılarla yazıp çekti… Chaplin’in fabrikadaki hızla akan üretim bandındaki çaresiz anları ve çarkların arasında döndüğü sahneleriyle hafızalara kazınan ‘Asri Zamanlar’, mükemmel bir komedi filmi olmanın ötesinde, getirdiği sağlam kapitalizm eleştirisiyle de hâlâ değerli bir film. Charlie Chaplin, Küçük Serseri ve kız arkadaşının ayakta kalma mücadelesini anlatırken filmin her bölümünde çalışan sınıfın farklı sorunlarını ele aldı. Üretimde verimliliği artırmak adına insanın makinenin bir parçası haline getirilmesini eleştiren Chaplin, makineleşmenin birçok insanı işsiz bırakmasından duyduğu endişeyi de yansıttı.

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

GAZAP ÜZÜMLERİ (1940)
(The Grapes of Wrath)


Cezaevinden yeni çıkan Tom Joad (Henry Fonda),Oklahoma’daki ailesinin yanına gider. Bankanın topraklarına el koymasının ardından Tom Joad, iş bulmak ve yeni bir hayat kurmak üzere ailesiyle birlikte California’ya doğru yola çıkar. Yolda onlara vaiz Casey (John Carradine) de katılır… California’da iş bulup çalışırlar ama emekçiler için hayat çok zordur. Casey’nin meyve toplayıcılarını örgütlemeye çalışması beraberinde trajik sonuçlar getirir. Tom Joad’un finalde Ma Joad’a söyledikleri, eski bir suçlunun hayatın akışı içinde kazandığı sınıfsal bilinci yansıtır ve işçilerin tek kurtuluşunun dayanışmayla geleceğinin altını çizer. Zamanın hâlâ eskitemediği bir Hollywood klasiği… 7 dalda Akademi Ödülleri’ne aday olan film, yönetmen John Ford ve oyuncu Jane Darwell’e Oscar kazandırmıştı.

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

BİSİKLET HIRSIZLARI (1948)
(Ladri di Biciclette)

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Roma’da hayat, tüm emekçiler için çok zor geçer…. Savaşın yaralarını sarmaya çalışan bir toplumda ekmek aslanın ağzındadır ve işsizlik ciddi boyutlardadır… Vittorio De Sica’nın yönettiği, İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımının başyapıtlarından biri olan film, böylesi bir dönemde iş arayan bir babanın öyküsünü anlatır. Luigi Bartolini’nin romanından Cesare Zavattini tarafından uyarlanan filmde, kendisine zar zor bisikletiyle yapabileceği bir iş bulan 2 çocuk babası Antonio, tam da hayata bağlandığı dönemde bisikletini çaldırır. Bulamazsa işini kaybedecektir. Antonio, oğluyla birlikte Roma sokaklarında bisikletini arar ve hayata tutunmaya çalışır… 

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

İŞÇİ SINIFI CENNETE GİDER (1971)
(La Classe Operaia va in Paradiso)


1970’lerde İtalyan sinemasının önde gelen isimlerinden biridir Elio Petri… O yıllarda adı politik sinemayla birlikte anılan Petri’nin, senaryosunu Ugo Pirro ile birlikte yazdığı film, fabrikanın en verimli işçisi Lulu Massa’nın sınıf bilinci kazanma sürecine odaklanır. İşverenlerin örnek gösterdiği Lulu, çalışma koşullarından şikâyetçi olan diğer işçilerden tepki görür. İşi her şeyin üstünde tutması nedeniyle birlikte yaşadığı Lidia’ya da yeterli ilgi gösteremez. Bir iş kazasında parmağını kaybetmesi Lulu için yeni bir sürecin başlamasına vesile olur. Sendikacıların işçileri örgütlemeye çalıştığı, fabrika önündeki radikal öğrencilerin ise herkese iş bırakmayı önerdiği bir dönemde mücadelenin simgesi olur.

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

HER ŞEY YOLUNDA (1972)
(Tout Va Bien)


Hayatı boyunca anaakım sinemanın estetiğinden uzak duran, seyircileri duygulandırmaktan ziyade düşündürmek için elinden geleni yapan Fransız yönetmen Jean-Luc Godard’ın Jean-Pierre Gorin’le birlikte yazıp yönettiği film, sosis fabrikasında gerçekleşen bir grevi konu alır. Fransa’da bir basın kuruluşunun temsilcisi olarak çalışan Amerikalı gazeteci Suzanne (Jane Fonda) ve eşi Jacques (Yves Montand) grev sırasında fabrikaya gelir. Fabrika müdürünü rehin alan işçiler, işveren ve sendikadan ücret artırımı ve daha iyi çalışma koşulları istemektedir. Suzanne gazeteci refleksiyle işçilerle röportaj yaptıkça ekonomik açıdan onlara hak vermeye başlar…. Godard’ın her zaman olduğu gibi ironiden vazgeçmediği sıra dışı bir grev filmi…

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

BLUE COLLAR (1978)

‘Taxi Driver’ın senaryosuyla adını duyuran Paul Schrader’in yönetmen olarak imza attığı ilk yapım olan ‘Blue Collar’, Amerikan sinemasının en iyi işçi sınıfı filmlerinden biri olarak kabul edilir.  Başrollerinde Harvey Keitel, Richard Pryor ve Yaphet Kotto’nun oynadığı film, Detroit’taki otomobil endüstrisinde çalışan üç işçinin öyküsünü anlatır. Sendikalı olmalarına ve maaşlarını düzenli almalarına karşın üçü de ailelerini geçindirmekte zorluk çekerler. Son çare olarak, yerel sendika ofisinin kasasını soymaya karar verirler. Ama sendika yöneticilerinin işçilerin sırtından kazandığı haksız paraları keşfedince eylem planları değişir. Gerçekçi, sağlam ve öfkeli bir film…

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

9’DAN 5’E (1980)
(Nine to Five)


Colin Higgins’in, Patricia Resnick’in öyküsünden uyarlayıp yönettiği ‘9’dan 5’e’, başrollerinde Lily Tomlin, Dolly Parton ve Jane Fonda’nın oynadığı bir komedi… Cinsiyetçi, yalancı, ikiyüzlü ve bencil bir yönetici olan Franklin Hart (Dabney Coleman),bağnaz bir kadın düşmanıdır. Onun işyerindeki sözlü tacizlerinden ve davranışlarından bunalan üç kadın, bir gece barda buluştuklarında Hart’ın hayatını nasıl mahvedecekleri üzerine fantaziler kurarlar… Sonra bir dizi tuhaf olay, Hart’ı kaçırmalarıyla son bulur. Onun yokluğunda ofis çok daha rahat ve verimli bir yer haline gelir… 1970’lerin özgürlükçü ve politik Amerikan sinemasından ilham alan, eğlenceli bir film…

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

SILKWOOD (1983)

Bir plütonyum işleme fabrikasında çalışan Karen Silkwood’un gerçek hikâyesi… Karen, işçilerin zehirli maddeyle temas etmesinden kuşkulanmaktadır. Ancak yoksulluk ve çaresizlik nedeniyle, çalışanlar koşullardan şikâyetçi olmaktan çekinirler… Karen, yetersiz önlemler nedeniyle kendisinin de zarar görmüş olduğunu fark edince harekete geçmek, bilinçli bir işçi olarak çalışma arkadaşlarını uyarmak ister. Mike Nichols’un yazıp yönettiği filmde Karen’i Meryl Streep canlandırıyor. Sadece çevreci temasıyla değil, işçi sınıfının hayatından gerçekçi bir kesit aktarmasıyla da önemli bir film.

Emekçileri anlatan 10 sinema klasiği

BEN, DANIEL BLAKE (2016)
(I, Daniel Blake)


İngiliz yönetmen Ken Loach ve senaryo yazarı Paul Laverty, duygu sömürüsünden uzak, dokunaklı bir işçi sınıfı hikâyesiyle geliyor karşımıza… Laverty’nin yaptığı uzun araştırmaların sonucunda, yaşanmış vakaları temel alan film, devlet yardımı almaya çalışan emekli marangoz Daniel Blake ile yalnız anne Katie’nin bürokrasiye karşı verdiği savaşı anlatıyor. Doktor, kalp hastası olan Daniel Blake’e ‘Çalışırsan sağlığın tehlikeye girer ve hayatını kaybedebilirsin’ diyor. Ama devletin yetkili kurumları yüzeysel bir muayenenin sonunda ‘Çalışabilir’ raporu vererek Blake’i tam bir çıkmaza sokuyorlar. Devlet adına çalışan kurumların, yardım isteyen her işçiyi bir hasım gibi gördüğü sahneler, asap bozucu ve etkileyici… “Ben, Daniel Blake”, insanî değerlerden uzaklaşan sistemin katılığına isyan niteliği taşıyor.

Kaynak: www.haberturk.com