Toroslar’ın eteklerinden Güney’e doğru aktıkça çukurlaşan, sonra da bir düzlüğe dönüşen, her anlamda verimli bir coğrafyadır Çukurova… Nice değerlerin doğum yeri olmuştur. Adana, Mersin, Osmaniye, Tarsus, Ceyhan ve diğer kentlerimizin tarihsel ve çağdaş dokusuyla biçimlenen bu doğurgan topraklar binlerce sanatçı yeşertip evrensel bir sanat ormanı kurmuştur.
…
1987 yılında (kendi deyişiyle) Çukurova’da dünyaya gelmiş Emrah Emir… Adana Anadolu Güzel Sanatlar Merkezi’nde edinmiş ilk sanatsal bilgilerini. Ardından, Anadolu Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde okumaya hak kazanıp başarıyla mezun olmuş. Devlet memuru olmanın sanatçıyı engelleyeceğini düşünen Emir, resim öğretmenliği yerine Resim Bölümü Ana Bilim Dalı’nda çalışmalar yapmaya başlamış. Bu arada Rus Akademisyen Azamat Kouliev, Prof. Dr. Bahadır Gülmez gibi hocalardan desen ve sanat felsefi içeren dersler almış.
ÇOK YÖNLÜ BİR SANAT HAYATI
Sanata çok yönlü yaklaşmış Emrah Emir… Ressam, yazar, eleştirmen, kuramcı, ideolog sıfatlarıyla çizmeye başlamış hayat yolunu. Tarihini öğrendikçe sanatın, çağdaş gelişmeleri daha iyi kavramış. Bu bağlamda, hiperrealist tavrı özümseyen resimsel ürünlere imza atmış.
Sanata dair yaklaşımlarını anlatırken geniş bir yelpaze açıyor Emir… Duygu ve düşüncelerini şu sözleriyle dile getiriyor:
“Önce çizgimi belirleyerek başladım işe… Çukurova’da yetişen Abidin Dino, Yaşar Kemal gibi isimlerin yolunu seçtim. Bu süreçte, toplumcu ve gerçekçi bir çizgiyi benimsedim. Sosyoloji, psikoloji ve parapsikoloji üzerine yaptığım araştırmaları eleştirel tavra dönüştürdüm. Kişisel fikirlerimi önce tablolarıma aktardım, sonra da ‘Karanlık Sanatlar’ adını verdiğim teoriyle tek tek işledim…”
Sadece resim yapmakla yetinmeyen Emir, roman yazarak da yer edinmiş sanat dünyasında:
“2013 yılında üniversite ikinci sınıftayken, ilk toplumcu gerçekçi romanım olan ‘Delikanlı’yı yayınladım. 2015’te yazımını bitirdiğim ‘Ayşenur’ adlı romanım da var.”
TABLOLAR
Tablolarını anlatırken de sanatsal coşkusunu elden bırakmıyor ressamımız… Bu konudaki duygularını, düşüncelerini şu sözleriyle özetliyor.
“Tablolarımda, sanat tarihinde iz ırakmış önemli dönemlerin en estetik özelliklerini barındırıyorum. Rönesans’ın kompozisyon anlayışını modernize ediyorum. Barok döneminin ışığını alıyor ve saat ustası gibi ince ince işliyorum. İzleyiciye psikolojik baskı uygulayarak, günlük yaşamlarında var olan ama görmek istemedikleri gerçeklikleri gerçekçi bir çizim ile tekrar sunuyor ve bu defa fark etmelerini sağlıyorum. Aynı tavrı romanlarımda da görünür kılıyorum.”
Ürettiği tablolarla birçok etkinlikte yer almış Emrah Emir… Şimdilerdeyse Ankara Soyut Galeri bünyesinde, Türkiye ve yurtdışında açacağı sergilere hazırlanarak sanat yolunda ilerlemeye devam ediyor.
…
Bir zamanlar, “İstanbul’un taşı toprağı altın.” sözünü sıkça duyardık filmlerde, türkülerde, sohbetlerde… Nicedir duyamıyorum bu deyimi. Ama Çukurova’nın altın sarısı sıcağını hiçbir vakit düşürmüyorum dilimden, yüreğimden. Biliyorum ki o sıcağı salan güneş sönmeden, düşmez Çukurova dillerden, şarkılardan, resimlerden.