Dostlarım insanlığımızı sorguladığımız enteresan bir çağ.
Öyle bir suni ihtiyaç ve görsel tatmin yalanının batağına düştük ki,
Size buradan, insani erdemlerle ilgili sohbet açmaya korkar oldum.
Herşeyin başı bir insan olduğumuz gerçeği dostlar.
Ümit, iman ve şefkat ile beslenen ruhu ile öncelikle yalın bir insanız.
Şimdi diyeceksiniz ki, Emre kardeşim,
Menfaatperest bir ihtiyaç kaosunda yol alan sahte ve zalim bir dünyada,
Tekno feodal kandırmacanın sağrısında, gerçek ötesi bilinçsizlik kuyusunda,
Üstelikte koşu atı misali gün doldururken şefkatte ne ola.
Bu devirde şefkatten beslenen bir insan nasıl huzur bulabilir diyeceksiniz?
Bakın şefkatin insanlık için en büyük önemi başlangıç ve bitişte bellidir.
İnsan doğarken sevgiyi beraberinde getirir çünkü onun mahsülüdür.
İlk tattığı duygu da ebeveynin, özellikle annenin aktardığı şefkattir.
Bir güçlü, bilen, muktedir ile güçsüz, yalın ve bilmeyen arasındadır şefkat.
Sevgi, merhamet ve yardımı barındıran en yüce erdemlerdendir ki,
İnsan içindekini yansıtmaya çalıştığı çağlardan beri,
İlk dışavurumlarını yavrusunu besleyen canlı veya tapınma çizimlerinde,
Belki de sanatın ilk eserlerinde ana tema olarak kullanmıştır onu.
Neo-spritüalist görüş şefkati bir ruhsal yetenek olarak betimler,
İnsan ruhunun dünya okulunda geliştirmesi gereken en önemli erdemdir o.
Temelinde vicdani motivasyon denen hazine kilidinin anahtarını taşıyan,
Diğerkamlık adı verdiğimiz esansiyel ruhsal yeteneklerin hasıdır şefkat.
Öyle bir sevecenlik çatısı ki, acıma, koruma, hoşlanma, bağlılıkla kenetlenir.
Peki bu denli yüce bir erdemin, bu çağda gördüğü aldırmazlık niyedir?
Acep insan olduğumuzu unutmamıza mı teşni artık bu uygarlık…
∞Ω∞
Bu son saptamamı Voltaire usta çok net bir ifade ile öldürür.
‘’İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker.’’
İnsancıl şeylerin hepsi ölümsüzdür der büyük usta.
Şefkat ve merhamette güneş gibi olmayı öğütler yüce Mevlana.
Annenin kucağında çocuğun huzurla uyuyabilmesinin hikmetini,
Kollarının şefkatten yapılmasına bağlar Victor Hugo.
Ümit, iman ve şefkatten yoksunluğun büyük açmazlarını çözümlemiş,
Bilimi ve bilgiyi inkar etmeyen ama her ikisininde ulaşamadığı yerlerde,
Oluşturulması gereken vicdani kudreti görebilmişlerin ifadesiyle,
Tekamül etmiş insanın husulündeki en elzem yapıtaşıdır şefkat.
Vicdani berraklığı sürdüren, saflığı koruyan insancıl avadanlık.
Sağgörü, seziş ve hakikati kalbiyle hissedip anlama hidayetine ermişlerin,
Hertürlü akıl, gözlem ve deney menzilinin ötesindeki basiret gücünü farkedenin,
En tabanda örtülediği temel harcın bileşenidir şefkat.
Bu pazar Şefkati arayın içinizde bakalım dostlar,
En son nereye kaldırdığınızı hatırlayabilecekmisiniz?
Acep daha yücelelim diye, insancıllığımızımı bırakıyoruz aşağıda…
∞Ω∞
‘’Kardeşim, sen düşünceden ibaretsin,
‘’Geriye kalansa et ve kemiksin.
Gül düşünürsen gülistan, diken düşünürsen dikenlik olursun…’’
‘’Satılma’’ der Mevlana.
Daha doğumla birlikte bedenimize salınan, düşüncemize nakşedilen,
İlk tattığımız ve içinde serpildiğimiz şefkati ne zaman sattık dostlar.
Acaba bilen(özne) ile bilinen(nesne) arasındaki kurulan bağ sonucunda,
Açığa çıkan ürün olan bilgiye ulaşmayı çok önemli bir haslet sayıp,
Sahte bir erdem haline getirip amacının üstünde yücelttik,
Ve bugün pazar tezgahına serer gibi heryere mesnetsizce dağıttıkta,
O yüzden mi büyük bilgiye, hakikate duyarsız kaldık, tam çözemiyorum.
Ama bu yaşamdaki kısa zamanımda gördüğüm en önemli ipucu,
Ümit, iman ve şefkatin hakikate en yakın erdemler olduğu,
Bilgi ve vicdanın da, beraber olmadan bir işe yaramadığıdır.
Yaradanı, kendini ve tekamülü üç temel bilgi olarak görüp uygulayan,
Kendince gelişen bu tesirleri, bilgileri, yanılmaksızın vicdan kanalından geçirip,
Tutmadan ve biriktirmeden aktarmaya çalışan kamil insan için,
Şefkatten daha makul, daha efektif bir yol olabilir mi?
En büyük ideal ‘’makul vicdan’’ , en ideal kılavuz ise ‘’ şefkat’’,
Sahi nereye kaldırdık bu şefkati de bulamıyoruz biz…