Emre Toğrul ‘’Görmeyi Öğrenin, Herşeyin Biribiriyle Bağlantılı Olduğunu Fark Edeceksiniz.’’

‘’Görmeyi Öğrenin,
Herşeyin Biribiriyle Bağlantılı Olduğunu Fark Edeceksiniz.’’
Son yıllarda hastalarımın sıklıkla muzdarip olduğu mide ve barsak problemleri,
Sanki ortopedik, romatolojik yada nörolojik sorunlardan çok farklıymış gibi gelirdi,
Taa ki kendimde de benzer sıkıntılar yaşayıp, araştırmaya başlayana kadar.
İnsan yaşadıkça ve yaş aldıkça ne kadar büyük bir bütünün parçası olduğunu anlıyor.
Herşeyin nasıl biribiriyle ilgili ve bağıntılı olduğunu anladıkça hayatın anlamı netleşiyor.
Evet, enflamasyon ya da yangı denen iç savaşın başlamasında,
Mide ve barsak sisteminin ne büyük etkisi olduğunu anlatan ‘’fonksiyonel tıp’’ tan bahsim.
Şimdi ben sizlere sorsam insanların bağışıklık sistemi nerede diye,
Bana kemik iliğinden kana, beyinden timusa, oradan karaciğere bir çok doku sayarsınız,
Ama barsaklardan, ağızdan çıkışa kadar aslında içimizde ama dışa açık dokuları saymazsınız.
Bizim en büyük hasletimiz, keyfimiz, uğrunda bir ömür geçirdiğimiz yeme içme sonucu,
Vücudumuza kabul ettiğimiz herşey, işte bu sistemden ya kabul edilip alınır yada atılır.
Bir tür sınır kapısıdır ve besinlerin içindeki antijen denen pasaportlarına göre içeri alır yada atar.
İnce Barsak epiteli dediğimiz ve açılımı 40 ila 120 metrekare olan bu zar,
Hangi besinin dost ve gerekli hangisinin düşman ve zararlı olduğunu anlayan bir mekanizmadır.
Yani diğer bir deyişle, yeme içme dediğimiz garibe yoluyla, hergün içimize alıp vücudun karşılaştığı,
Bir ömür boyunca bir insanın karşılaşacağı yabancı madde, mikrop ve antijenin kat be katıdır.
O halde siz Tanrının yerinde olsanız vücudun kimlik sorma, düşman tanıma sınırını nereye koyardınız?
Haklısınız ilahi kudret antikor denen savaşçı hücrelerimizin ve beyaz kan hücrelerimizi %80’ini,
Barsak zarı altındaki lenfoid dokuya yerleştirerek bir tür pasaport kontrolü güvenliği sağlamış.
Barsak zarına bağlı bu bağışıklık dokusu (GALT) vücuda giren çıkan herşeye dur yolcu der.
Amma velakin işin püf noktası bu zarın kalınlığı ve geçirgenliğidir,
Zira deri 6, göz bebeği üstü zar bile 5 kat iken bu zar sadece ve sadece bir kattır.
Mühendislik hatası değil, zira onca besinden alınan enerji protein vitamin de buradan geçecektir.
İşte bütün sorun yeme içme lüksümüz, tutkumuz, alışkanlığımız, hovardalığımız, sapkınlığımızla,
Buradan her elini kolunu sallayanın içeri girmesine izin vermemizle başlar.
Leaky Gut, geçirgen barsak denen bu durum başladığında artık pasaport kontrolü bitmiş,
Zararlı zararsız, iyi kötü, dost düşman herşey aynı anda içeri girmeye başlamıştır.
Barsağın iç tarafındaki bağışıklık hücreleri de, boş duracak değil ya hemen kolluk kuvvetleri gibi,
Bari içeri gireni yok edelim derken başlayan savaşa ‘’enflamasyon’’ yani yangı diyoruz dostlar,
Birçok sorunumuzun temelinde işte bu ilkesiz kabulün yarattığı nafile mücadele yatıyor.
Gereksiz kabul, geçirgen barsak, yangı, yani iç savaş…
∞Ω∞∞Ω∞
Ağızdan çıkan sözün kulağa ulaştığında bıraktığı etki nasıl insanların bize tavrını yönlendiriyorsa,
Ağızdan giren her besin de, barsakta yarattığı etki ile bağışıklık sistemimizin yönlendiricisi.
Ya bizim vücudumuza giriş için pasaportu uygun besinlerle yaşamayı öğrenmeyi öneriyor bilim,
Ya da sınır ihlalleriyle dolu bir hudut misali, geçirgen bir zar haline gelmiş barsaklardan,
Kolayca içeri sızan uygunsuz lokmaların yarattığı iç karışıklığıyla, yangılarla yaşarsınız diyor.
Ülkeler de öyle değil mi dostlar, sınırları güvenli olduğunda kimin gelip gittiğinden habersiziz,
Ammavelakin leaky gut ( sızdıran barsak) gibi her elini kolunu sallayan geldimi, vay halimize.
Genetiğimizden, beslenme eğitimimize, yediklerimizin yetiştirilip sofraya getirilmesine,
Çiğneme ve yutmadan, yeme içme saati, yeri, ısısı ve sıklığına kadar birçok değişkene bağlı olsa da,
Vücudumuzda çıkan ve birtürlü halledilemeyen birçok problemin kriz masası gibi barsaklar.
Daha bebekken bakıcımızla başlayan, yaşadığımız çevre ve şartlarla olgunlaşan alışkanlık kaskadı,
Asıl işlerinden biri bağışıklık olan bir dokuyu boş işlerle oyalayıp vücudu düşmana teslim ediyor.
Ağız tadı, lezzet, afiyet, sanat, mis gibi derken yeme içme işini de ihtiyaçtan zevke devşirdik,
Sosyal medya yıkılıyor, yeme içmenin saltanatında süren ucube beslenme görüntüleriyle.
Bize yeme içmenin insani şartlarını ve felsefesini çok açıkça telkin eden bu Ramazan ayında,
Sağlık ve hastalık çarpışmasındaki besin, barsak ve bağışıklık ilişkisini görmenizi öneririm.
Da Vinci’nin dediği gibi; farketmeyi ancak görebilirsek sağlarız…