‘’İnsan insanın kurdudur’’ demiş İngiliz filozof Thomes Hommes.
Rahat bir yaşam sağlamak ve istediklerini elde etmek takıntısı,
İstisnasız her insanda var olan bir hakimiyet duygusu tahrikçisidir.
Bu gayret, aksi durumda amaçsızlık hissine duçar olmayı çağrıştırdığından,
İnsanları arzulu istekli yapıp, eyleme geçiren de bir hissetme biçimidir.
Nereye kadar derseniz, diğer insana, onun rolüne kadar.
Hareket alanının, başkasının rol alanı ile kısıtlı olduğunu gören Adem evladı,
Öyle bir yol bulmuş ki sormayın gitsin. ‘’ Rol çalmak’’.
Gayretkeş insanoğlunun, en sık kendini attığı kaçış rampası, rol çalmak.
‘’Herşey ortada dünyasında’’ ayyuka çıkmış bir davranış kalıbı artık.
Bir başkasına özgün olan davranışı taklit etmek, sanki onun gibi olmak,
Örnekteki gibi dansetmek, yürümek, gülmek, söylemek, oynamak.
Bir başkasına ait sözü, çizgiyi, yüzü, yaşamı, hatta özü kendine aitmişçesine.
Kendimizlikten, kendi rolümüzün ayrıntılarından ve sorumluluğundan sıyrılıp,
Bize hiç de ait olmayan bir role büründüğümüz,
Üstelik kendi rolümüzün, bu olduğunu sandığımız müthiş bir gösteri bugünkü.
Herkes masallardaki kadar mutlu ve ermiş muradına, çıkmış kerevetine.
Herkes derin filozof, hızlı tazı, bülbül, tavus kuşu, kaplan, kaya, taş.
Fazilet, saadet, kararlılık, haysiyet, adalet, herkes bir erdemler topu olmuş.
Dünyada imrenilecek, gıptayla hayran olunacak, alkışlanacak ne rol varsa,
Durulacak, atlanacak, tutulacak, gidilecek gelinecek ne kadar yer varsa,
Herkes, hepimiz orada ve o roldeyiz, milyonlarca rol kleptomanı…
Yüzeydeki karmaşadan derindeki basitliği anlama güçlüğü yaratan,
Anlık görüntüdeki sahtelikten kaynaklı bir yap boz oyunu güncelimiz.
Yaşamaya daha az ayrılan, yaşadığını kaydedip, hazırlayıp paylaşmaya ait zamanlarda,
Üstelik büyük olanda çalınan diğer rolleri izleyerek geçen,
Büyük oranda kendimize ait olmayan bir yaşam bizimkisi.
Başta zikretmeye çalıştığım, istediklerini elde etme ve yaşam tutkusu,
Neşriyatül ictimainin öğütücü değirmeninde aradığımız bir rol hırsızlığıyla,
İstediklerini elde etmiş gibi görünme, orada öyle ve gibi olma takıntısına,
Sanki, aynı, inanmıyorum’a devşirilmiş bir paylaşım dünyasına temlik edilmiş.
Allah sonumuzu hayır, yeni rolümüzü kabul eylesin yarabbi…
●●●●○○○○●●●●
Kendin olmama, bir medya ekranında, daha çocukken başlıyor.
Bilgisayar oyunlarındaki roller içinde, grafik kahramanın vücudunda şekilleniyor.
Bir grup beyinde şekillenen kalıplar; oyun, kostüm, yaşam ve kişilik hali olarak,
Bomboş dimağların derin köşelerine nakşediliyor, bir oyuncak masumluğunda.
Rol modelin baba, abla, ata olduğu sosyal koridoru tamamen kapatan,
İnsan gelişimindeki en büyük yaratıcılık olan hayal gücünü kenara iten,
Hakim olunamayan bir sanal görüntüyü, aynen taklit ettiren bir düzen.
Aynı şarkıyla, aynı, yerde, aynı kıyafetle, aynılık yapmanın aynılığından beslenen,
Buz dolu kovayı kafaya geçiren binlerce aynılık görüntüsüyle kimlik bulan,
Yap denileni hemen yapan, anında bilinçsiz tepkili, ama kayıtsız bir gençlik.
Artık yaşama tutunmanın en kolay yolu rol çalmak, sorumsuzca başka bir rolü.
Rolünün hakkını vermek yerine, rollerin hakkına sahip olma ucuzluğu bugünkü.
Kurgu içinde, aynılık kolaylığından yararlanarak, kişiliğin sahteciliğine düşmek.
Bu uçsuz bucaksız içtimai neşriyat ambarında, kendimiz bu acayip rollere kaptırıp,
Hiç bizim özümüzle bağdaşmayan gömleklerden görüntü vermemizin,
Bununla mutlu olup, o mecradan yürümemizin, o dili konuşmamızın nedeni,
Büyük bir global kontrol çukuru olmasın.
Tekrar, kendimize ait genetik şifrelerimizdeki özgün kalıplar çerçevesine çekilen,
Yaratıcı hayalimizle, kendi dimağımız ve edindiğimiz yaşam deneyimleriyle şekillenen,
Ve illaki kendi atamızdan, edemizden ve anababamızdan gelenleri de özümseyen,
Rol çalmadan kendimiz olabilme sadeliğine dönebilirmiyiz bilmiyorum.
Ancak ben bu aynılıktan beslenen rol hırsızlığının, kimseye bir gelişim sağlamayacağının,
Ve toplumsal katmanlar arası farkın açılmasının en büyük nedeni olduğunun farkındayım…