Emre Toğrul Yazmasam Ölecektim

İnsan neden okur ve yazar, buna niye kafayı takmış,
Hiç düşündünüz mü?
İnsan evladının kaderinde mi yazılı bu okumak ve yazmak?
Kader dediğimiz, kaderimiz buymuş demek ki dediğimiz şey,
Binlerce olasılığın içindeki onbinlerce değişkenin arasından,
Sadece bir tanesinin, sonuca ulaşıp gerçekleşmiş olma hali.
İçine doğduğumuz aile, toplum, çevremiz, geçmiş tarih kalıntıları,
Derslerimizi aldığımız eğitmenlerimiz, içinde yaşadığımız coğrafya,
Ve daha binlerce bileşenin, yüzlerce varyasyonla sınanması,
Sonrada gidip tek bir sonucun içine bırakılmamızdır kaderimiz.
İnsan neden okur ve yazar konusunu irdelemek için,
Kaderimizi oluşturan bu bileşenleri işin içine katmadan,
Neden sorusuna cevap bulamayız.
İşte kaderimizi oluşturan bileşenlerin içinden çıkan hayat,
Bize ne verirse o kadar bir dağarcık, çap ve cesamette oluruz.
Beden ne kadar süslesen de, geliştirsen de, korusan da, abartsan da,
O kadarcıktır hani.
Allame-i cihan olsan, doğumdan ölüme sürekli yitip giden bir devinimle,
Hep eksildiğin, hep bir façayı zamana uydurma telaşı içinde olduğun,
Ez cümle, yittiğin ama bir türlü gidemediğin bir fiziksel yaşamdır o.
O naçizane kimyevi hususiyetin ise, usarelerinin sana hissettirdiği ruhun,
İster başında ol ister sonunda; neyi nasıl salgılarsan kalıtsal yolaklarından,
Yahutta bahsolunan kader bileşenlerin ne salgılatırsa öz usarelerinden,
O kadarcıktır hani.
Bedenine sığar yada sığmaz, akışkandır, sıkışıp genleşebilir hani.
Niye okur yazar insan sorusu işte bu iki kısıtlı unsurumuzun devası,
Fiziksel ve kimyasal yetersizliğimizin çaresi olagelmiştir tarih boyu.
Uçsuz bucaksız dimağ, sonsuz okuma, sonu gelmeyen yazma…
●●●●○○○○●●●●
İnsan ancak kendinde olanı verebilir başkasına, ötesi hayaldir.
İnsan ancak anladığı, kavradığı, idrak ettiği kadar aktarabilir, ötesi yalan.
Neden bu kadar yazıyor ve yazılanları okuyoruz,
Kitaplarda, gazetelerde, duvarlarda, afişlerde, anı defterlerinde dosyalar dolusu,
Mesajlar, tweetler, hikayeler, masallar kısalı uzunlu, yaz babam yaz.
Okumak sadece yazmak için değil, düşünmek, konuşmak, anlatmak
Ve kendini ya da bir fikri daha iyi ifade etmek için de gereklidir.
Ama bir şekilde dönüştüren bir etkisi olması lazım okumanın ve yazmanın.
Önce biz dönüşürüz, sonrasında toplumu dönüştürürüz.
Yoksa bir ömür kendi kuyruğumuz etrafında dönüp dururuz,
Akrep yelkovanın, ay güneşin, kan kalbin etrafında nasıl dönüyorsa, öyle.
Günümüzde, bu dayanılmaz okuma ve yazma istenci ve ihtiyacı,
Dimağın gelişip derinleşmesi, kavrama ve idrakin artması yerine,
İnsanların duygu ve düşüncelerinin inkişafına, daha uygar hale gelmesi yerine,
Az düşünüp, verilene inanıp, empoze edileni yazma şekliyle körelmeyi beslese de,
Okuma ve yazma aydınlanma adına akıl ve ruhun ortak mimarlığıdır.
Neo-liberal, globalist ve safsata kültürü ve ekonomik düzeni içinde,
Ve onun yeni enstrümanları olan yazılı, sözlü, görsel sosyal ağlar ve ötesi,
Her ne kadar insan aklını gecekondulaştırsa da,
Davranışsal kültürün toplam çıktıları her zaman okunan ve yazılanın ürünüdür.
Okumak hayata aktarıldığı, yazmak hayatın aktardığı ölçüde etkindir…
●●●●○○○○●●●●
Eski zamanlarda okuyup yazmanın, bu güce inanmanın en büyük nedeni,
Geleceğin, geçmişin arkadan görüntüsü olduğunu anlayan o zaman insanının,
Birikime verdiği değer ve ondan hayatı anlama isteği idi.
Geçmişin birikimi sıcak bir mabet, gelecek ise korkutucu bir karanlıktı.
Günümüzün yap-boz sosyal yaşamı ve disposable kullan-at kültüründe,
Dünü unutmuş, sadece an içine yayılmış, anı genleştirip yayan,
Geleceği, yarını olmayan insanların dünyevi ülkesinde, fiziksel varlığında,
Okuma ve yazmayı tarif et derseniz, hepinizin yüce affına sığınarak derim ki;
Eskiden bir beslenme ve soluk alma olan bu işlevimiz,
Artık bir boşaltım ve nefes verme eylemine dönüşüyor ve bizleri dönüştürüyor.
Yazmak ve tabii ki okumak, kendini ifadenin, saklayıp geleceğe yükselmenin aracıyken,
Kendini gerçekleştirme adına sürekli tüketen sosyal primatlar haline döndüğümüzden,
Geleceğe ait umutlarını yitirip, gün içi sürekli sığınacak mecra ve ‘’verse’’ aradığımızdan,
Okumak ve yazmanın iyiyi, güzeli ve doğruyu arama felsefesini dejenere ettik.
Oysa ben kendime bakıp; neden bu karalamalar, yazarak nereye varacaksın dediğimde,
Becerinin eğitilmiş pratik olduğunu düşünüp ve okuma yazma kaderime uyguladığımda,
Çok kısa, samimi ve güçlü bir yanıt geliyor içimden.
‘’Yazmasam ölürüm ben dostlar’’…