Bir yakın zaman filozofu çok güzel söylemiş:
‘’Ahlaki mükemmelliğe ulaşmak, mükemmel bir bahçe yetiştirmeye benzer.
İşin en büyük önceliği, yaban otlarını temizlemek değil,
Tohum ekip, fidanlar yetiştirip, güzel güllerle donatmaktır bahçeyi.’’
İnsanın yaşam yolculuğu içindeki bedensel, zihinsel ve ruhani ilerleyişi,
Ahlaki gelişim ve normlarını da o gelişime paralel etkiler.
Sadece taklit eden, öğrenen ve kural koyucu otoritenin varlığıyla bu kavrama vakıfken,
Birgün gelip zihnin insanı ruhun ve bedeninde ötesinde bir ahlaki davranış kalıbına taşıyan,
Yaşamın her döneminde edindiği deneyimler ve çıkarımlardır.
İyiyi, güzeli ve doğruyu bulma çabası, her insan yolculuğunun klişe düsturudur.
Ancak bu kadar kötülük, çirkinlik ve yanlış içinde kavrulan dünyada,
Bu çabayı boşa çıkaracak ne kadar çok unsur olsa gerek ki,
İnsanlık tarihi çok küçük anlarda bulduğu bu mükemmel ahlaki üçleme dışında,
Tamamen karanlık ve kaotik bir zaman geçirmektedir.
Sokrates ‘’ aklın başlangıcı, kavramların tanımlanmasıdır’’ der.
Ahlakı bir bilinç düzeyi algılar şeması içinde kavramlaştırırsak,
İngilizcede morals ve etics olarak, bizim tek kelimeyle kavramlaştırdığımızın ayrıldığını,
Bu ayrımla kişisel ahlak bilincinden toplumsal ahlak bilincine geçişinin de,
Daha kolay tanımlanabileceğini görürüz.
Tanımlayamadığımız bir kavramın bize ait olması mümkün değildir der Usta,
Dolayısıyla günümüzde ahlak kavramının nasıl değiştiğini gözlemleyebilmek,
Kavramın bizde yarattığı anlamın toplumsal anlamıyla örtüşmesini anlamaktan geçer.
‘Etik’ olarak ahlak felsefesini, ‘moral’ olarak ta toplumdan insana indirilen,
Davranışlar sistematiği içindeki homeostaz sağlayan kurallar ve normları,
Ve kültür, etnik yapı, gelenek ve zaman içinde bu ikisinin örtüşmesini alırsak,
Dilimizdeki ahlak tamamen insana özgü ve insanı kendini aşmaya iterek,
Onu toplumun gerçek bir örneği yapmayı hedefleyen kavramların bütünüdür.
●●●●○○○○●●●●
O zaman bunca zaman, gelenek ve kültürel kökenden gelip normlaşan,
Üstelik hiç bilmeden, bilinçsizken dimağlarımızın en derin köşelerine nakşedilen,
Ahlak anlayışının, zamanla değişebilmesinin ardında yatan neden nedir?
Neden; kişisel olmayıp, toplumsal baskılardan doğmuş, otomatizm halindeki, tabulu,
Kişisel durumu asla göz önünde bulundurmayan kapalı ahlak anlayışı ile,
İnsana özgü, esnek, değişimleri hesaba katan, insan tekamülüne açık ahlak anlayışının,
Evrensel ve toplumsal kulvarlarda karşılaşıp, çatışması ile oluşan bir süreçtir.
Öyle ki, insan evrimleşip uygarlaştıkça, bu iki ahlak tipi arasındaki çelişki,
Birey ve toplum çıkarları arasındaki dengeyi örtüştürmediği sosyal yapılarda,
Gittikçe artan yozlaşma ve deregülasyona neden olmakla kalmayıp,
Toplumları, keskin bir sınırla tezat bireylerle ayıran bir ikiliğe sürüklemektedir.
Ahlak felsefesinin en geniş tanımında şöyle denir;
‘İnsan suretindeki bir animadan, tanrı siretinde bir insan yaratma sanatı’.
Tarih içinde oluşmuş, geleneklere kazınmış, kültür adı altında zerkedilen,
Onca norm içinde, sadece ayrık otlarını bile temizleyemeyeceği ömür süresinde,
Yine de ahlak anlayışını değiştirebilme mücadelesi inanılmaz bir serüven.
Ayrık otlarının dahi temizlenemiyeceği bir süreçte, gül bahçesi hayali…
●●●●○○○○●●●●
Günümüz ahlak ve ahlaksızlık anlayışı dişin derisi denen ince bir çizgiden yürüyor.
Çağdaş toplumların ahlak anlayışındaki en büyük yenilik olan,
Bilinçli olarak kurallara uyma seçimi, akla giderek ahlaki bir yapı kazandırmasına rağmen ,
Geleneksel ahlak anlayışında, kişiyi kendi kendiyle ve ruhuyla başbaşa bırakıp,
Toplumsal yönlendirmeyle de ahlaki davranışına kendince bir sınır çizmesi halen çoğunlukta.
Modernizmin insanları çok seçenek içinde seçimsiz bırakması etik kargaşası,
Bireyleri referans alacakları temel değerler, izleyecekleri akli yol ve normlar konusunda,
Oldukça fazla soru ve net olmayan formülle başbaşa bırakıyor.
Bireysel ve duygusal tatminin herşeyin üstüne çıktığı günümüz yaşamında,
Gerçekliği yargılamak için geleneksel yada toplum değer ve normlarından çok,
Son derece değişken sübjektif duygu ve coşkun itkilerle karar veriyoruz.
Zijderveld’in ‘’ahlaksız ahlak’’ dediği bu tüketimci duygulanım ve itki bütünü içinde,
Evrensel ahlaki değerleri yükseltecek bir toplumsal özveri artık hayal.
Bugün modern toplumun geleneksel yükümlülük ve sorumluluk şartından bigane,
Bulunduğu zaman ve şarta göre ola ve akla gelip geçiveren ahlak anlayışında,
Erdemler bir değer değil, yeni uygarlığın geçici duygusal tatmin aracı olacaktır