“Çizgiler yüreklerimizde değil, yalnızca alınlarımızda belirir. Çünkü insan yüreği hiçbir zaman yaşlanmaz.” demiş, Amerika Birleşik Devletleri’nin 20. başkanı James A. Garfield… 1881 yılında, henüz 50 yaşındayken, bir suikast sonucu hayatını kaybetmiş. Ömrünün çizgisi kısaymış Başkan’ın. Alnındaki derinlikler uzayıp gidemeden, çizgisiz yüreğini durduruvermişler.
…
“Çizgi” denilince ne çok ifade, anlam ve “şey” geliyor aklımıza… “Çizgi” sözcüğü de “şey” gibi joker olarak yerini buluyor konuşma, yazı ve sanat dilimizde.
Ama iş resim arenasına gelince, vazgeçilmez ve durdurulamaz bir ifade mücadelesinin sonsuz özgürlüğüne salıveriyoruz çizgi’mizi.
BABADAN OĞULA UZAYAN ÇİZGİ
1981 yılında Adana’da doğmuş Eser Yılmaz… Bir savunma savunma sektöründe uzman olarak çalışıyor. Evli ve bir oğul sahibi.
Görsel sanatların birçok dalında ustalaşmış bir babanın, şiirler yazan annenin dünyasında yetişmiş. Ayrıca, Türk Sanat Müziği dalında profesyonel yorumcu olan bir ablaya sahip olmaktan dolayı da onur duyuyor. Kısacası, sanata olan tutku ve yeteneklerinin genlerinden kaynaklandığına inanıyor.
Görsel sanatlarla ilk tanışması fotoroman hikâyelendirmeleri, çeşitli teknikte çizimler ve yağlıboya çalışmalar yapan babası Abdullah Yılmaz sayesinde gerçekleşmiş. Babası resim yaparken dizinin dibine oturur hayranlıkla izlermiş. Sanatla ilgili kopmaz bağları bu süreçte düğümlenmiş Eser Yılmaz’ın. İlk fırsatta o da kalemi, kâğıdı eline alıp çizimler yapmaya başlamış.
Belli bir erişkinliğe ulaşınca da araştırmalar yapıp dijital çizim, renklendirme ve desen alanında yeni sayfalar açmış sanat hayatında. Duayen olarak nitelendirdiği ressamlarla tanışıp onlardan teknik anlamda destek görmüş. Bu bağlamda, adaşı Adanalı Ressam Eser Afacan’la iletişimini hiç kesmemiş.
“DESEN SANATIN NAMUSUDUR”
Fransız Ressam Dominique Ingres’ın “Desen sanatın namusudur” sözünü her vakit kaleminin ucunda taşımış Eser Yılmaz…
“Çalışmalarımı, uzun zamandır ağırlıklı olarak karakalem tekniğiyle devam ettirmekteyim. Kendime özgü çizgim ve farkım olduğuna inanıyorum. Asıl mesleğim ve ailemden ayırabildiğim zamanlarda çizimler yapıyorum…” diyor Yılmaz. Ve sanat hayatından kesitler vermeye devam ediyor; “Daha önce, bazı yazar arkadaşlarla kitap kapağı ve içeriği resimleme gibi çalışmalarım oldu. Yanı sıra dijital logo, banner alanında da uğraş verdim. Şu aralar, ağırlıklı olarak desen ve karakalem çalışmaları üzerinde yoğunlaştım. Gelişimin asla son bulmayacağı ilkesi ile yeni tekniklerde farklı çalışmalara imza atmak istiyorum. Bir Çin atasözü der ki; ‘İyi bir sanatkâr olabilmek için ustanı geçeceksin ve seni geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.’ Bu konuda, asıl ustam olan babamın çizgisini geçebileceğimi sanmıyorum, ama minik oğlumu tamamen yetiştirme gayesinde olacağımı biliyorum.”
Ve hayatın çizgisi, kuşaktan kuşağa sanatın halkalarıyla zincirlenerek sürüyor Yılmaz ailesinde.
…
Çizgi… “İki alanın kesiştiği sınır.”, “Çizilerek veya çeşitli yollarla oluşmuş iz, çizi, hat…”, “Nokta olarak başlarlar ve her yönde ‘düz, kıvrımlı, kırık, kalın/ince, koyu/açık’ olabilirler.”
Sözlükleri karıştırdığımızda, daha niceleriyle karşılaşırız bu tür tanımların.
Aslına bakarsanız tanımlar bitse de, başlangıcı ve sonu olmayan bir alanda uzarken şekillenen çizgiler yoluna devam eder.
İçimizden dışımıza, dışımızdan içimize akar durur…
Hayat gibi, sanat gibi… Biri bitmeden diğeri başlar.