H. Ayhan Tinin Sanat da var / Tiyatro
Genco da çekip gitti işte!
Aslında böyle “Genco” diye söylemek saygısızlık.
Koskoca Genco Erkal o…
Ama “Genco” işte!
“Genco’daydık”, “Genco’yu izlemeye gittik”, “Genco’nun yeni oyunu yine kapalı gişe, bir bilet bulabilir misin?”.
Tiyatronun sevdalıları yıllarca böyle konuştuk aramızda.
Sözde bu yaz ara vermiştik yazmaya.
Ahmet Uğurlu, Ayla Algan, Kenan Işık ve en son Genco Erkal…
Dur durak bilmeden bu dünyayı ve sahneleri aydınlatanlar çekip gidiyor.
Kim bilir kimlerin isimlerini yazamadım unuttum; bu içime oturmuş, sıkılmış bir yumruk gibi bir hüzünle…
Bu nobranlık, kin ve öfke, bilgisizlik ve bayağılık, ucuzluk ve vurdumduymazlık, kör cehalet ve yüzsüzlük; bütün tercihlerini barıştan, sevgiden ve insan olmanın onurundan yana kullanan insanları çok mu yordu?
“Kuş ölür / Sen uçuşu hatırla” diye yazmıştı unutulmaz bir şiirinde Füruğ Ferruhzad…
Bu sitede yazdığım yazıları toplayıp yeniden yazarak kitap haline getirdiğim bu yaz mevsiminde; kitabın ismi olacaktı bu mısralar, kısmet Genco’ya veda yazısının başlığına yazmakmış.
Genco Erkal’ın tiyatro hayatındaki serüvenini yazmaya gerek yok. Bilen bilir, bilmeyen de kendi dünyasının fakirliğinde ne yapacağını kendi bilir.
Ancak Genco Erkal’ın bir hayat bilgisi dersi gibi sürdürdüğü yaşamıyla bize önemli bıraktığı önemli mirası unutmamamız gerekir kanımca…
Türkiye’nin en iyi kolejlerinden birinden mezundu. Bir plazanın üst katlarında geniş camlı bir odaya, devasa bir masaya ve maroken misafir koltuklarına sahip olup çantasını birilerine taşıtabilirdi.
Yapmadı. İçine tiyatro ateşi düşmüştü. Öyle ünlü olmak için filan değil, insanı anlattığı için; insan olmanın onuru ile onursuz insan olmak arasındaki ince çizgiyi sahnede göstermenin büyüsüne kapıldığı için; barış, sevgi, adaletten yana olduğu için…
Ailesi karşı çıkmıştı tiyatro sanatçısı olmasına, gitti psikoloji okudu. Ama kararlıydı yaşamını sahnede sürdürmeye, tiyatroyla yattı/kalktı, düş gördü, dünyayı gördü, inceledi, çalıştı; her gününe yeni bir fikir, yeni bir metin, yeni bir projeyle başladı.
Bedenini, yeteneklerini, beynini her zaman en uç sınırlarına kadar zorladı. Derdi ünlü olmak, iki diziden bir villa, bir lüks araba çıkartmak değildi. Tiyatroda kaldı, tiyatroyla kaldı. Ama hiç boş koltuklara oynamadı.
Dünyada ne varsa, ülkede ne varsa Genco Erkal’ın, Dostlar Tiyatrosu’nun sahnesinde o vardı.
Sinema filmi de çekti. Tabii ki dünya görüşü, ilkeleri ve değerleri ne ise o senaryolar üzerinden ilerledi. Kimse de kendisine başka bir şey teklif etmeye cesaret edemezdi zaten.
Ne ilginçtir ki filmleri de gişe yaptı!
Hani öyle sanat / ticaret ilkel ayrımına gitmeden, iyi eser, doğru eser, insanın hakikatine dokunan her eser kendi seyircisini bulur diye düşündü, buldu da… Anadolu’nun dört bir yanında turneler yaptı.
Bütün engellemeler, soruşturmalar ve yasaklara rağmen ne sanatının ilkelerinden ne duruşundan ne sözlerinden ödün vermeden, fırıldak gibi dönmeden, yanlış anlaşıldım diye gözyaşı dökmeden…
İnsan gibi yaktı sahnesinin ışıklarını, açtı perdelerini, alkışlarla Genco gibi indi sahneden!
Füruğ Ferruhzad ile başladık öyle bitirelim.
“Boynumdaki yorgun damarların mavisine / Beyaz dalgaları omuzlayan deniz mavisine / Denizin bittiği yerde başlayan / göğün mavisine inanırdım.”
Bugün kendimiz olmaktan çıkıp Genco’nun gözleriyle bakalım hayata…
Nasıl uçtuğunu kuşun hatırlama zamanı.
Hoşçakal usta…
https://www.diken.com.tr/genco-da-cekip-gitti-kus-olur-sen-ucusu-hatirla/