Ne kadar çetrefilli olursa olsun insanlığın ayağına dolanan bazı etkenler, yine de üretmeye, yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Eğrisini düzeltip hayatın doğrusuna doğru ilerlemeyi bırakmayacağız… Dikenlerini uzatıp battı, sıcağını salıp yaktı diye hiç vazgeçer miyiz gülden, güneşten? Birkaç defa tökezleyip kaydık diye merdivenden, korkar mıyız yine düşeriz diye yükseklerden?
Resimler yırtılmaya, heykeller kırılmaya, rölyefler dökülmeye, notalar karışmaya, şiirler silinmeye, fotoğraflar solmaya, filmler kopmaya, ömürler sonlanmaya müsait olabilir… Olsun varsın… Bizler asla çıkmayız, sanat devranının umuda giden ekseninden.
***
1981 yılında Antakya’da gelmiş dünyaya Eda Mutlu… Liseye kadar olan öğrenim sürecini memleketinde tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olmuş.
2005 yılında başladığı İngilizce öğretmenliği hayatına halen Antakya Gazi Ortaokulu’nda devam eden Mutlu, hayatına dair bilgileri şu sözlerle anlatmaktadır:
“Otoriter bir ailede büyüdüm… İçe dönük ve yalnızlığı seven bir çocukluk dönemi geçirdiğim için sanırım, sert ve güçlü duruşumun ardındaki hassas çocuk kalbini kimse fark etmedi. Dolayısıyla, resim çizme isteğim bir rahatlama ve çıkış noktası olarak o zamanlarda şekillendi. Üniversite hayatı ve evlilik nedeniyle resme ara verdim. 36 yaşındaysa tekrar başlama fırsatı yakaladım.”
SANAT HAYATININ FELESEFİ HİKÂYESİ
‘’Resim sanatına başlama hikâyemi felsefi bir perspektiften değerlendirmek istiyorum… Her insan yaratma içgüdüsüyle doğar. Neyi yaratacağımız, doğuştan gelen yeteneklerimiz ve çevrenin etkisiyle şekillenir. Hayattaki acılarımız ya da sevinçlerimiz yaratım gücümüzün tetikleyicileridir. Yaratma sürecine ruhumuzu ve sevgimizi kattığımız zaman ortaya sanat çıkar. Bunlardan biri de resim sanatıdır.
İnsan, dünyaya sadece maddi bedenini beslemek için gelmiş olamazdı… Ruhun da doyurulmaya ihtiyacı vardır. Ruh sanatla, edebiyatla, müzikle, yaratımla, sevgiyle beslenir. Bunu yapmadığımız zaman bir yanımız eksik kalır. İşte hayatımın anlamını ve varoluş sebebimi sorguladığım bir anda, kendimi çok değerli üstadım Yusuf Altunay’ın atölyesinde buldum. Burası bana bir atölyeden ziyade, güzel sanatlar akademisi hissiyatı veriyor. Dördüncü yılıma girerken, burada yaşadığım güzellikler, dostluklar, sanat sohbetleri, fikir alışverişleri, hayat deneyimleri, müzik eşliğinde icra ettiğimiz sanatımız ve Yusuf Hoca’mızın elinden içtiğimiz nefis kahvelerimizin verdiği motivasyonla ikinci üniversitemden mezun olmak üzere hissediyorum kendimi.
Son olarak, herkese tavsiyem; mutluluğun anahtarını dışta değil, içlerinde yatan yaratım gücünde ve yeteneklerinde keşfetmeleridir. Size düşen onu bulup dışarı çıkarmaktır.’’
İDEALİST KURSİYER
Sanatsal birikimlerini Antakyalı sanat dostlarıyla paylaşmaya aralıksız devam eden Ressam Yusuf Altunay’ın, öğrencisi Eda Mutlu hakkındaki düşünceleriniyse şu sözlerle özetleyebiliriz:
“Eda Hanım, resim sanatına aşık bir arkadaşımız… Atölyemize geldiği ilk günden beri, ciddi anlamda, bütün teknikleri benden öğrenmek için çok çalıştı. Nitekim, çok iyi bir yere geldiğini düşünüyorum. Şu anda dördüncü yılına girdi. İdealist kursiyerlerim arasında ilk sırada yer alır.”