Henry Miller*
Ben de herkes kadar şimdiki düzenin bir parçasıyım. Onunla yoğruldum, biçimlendim; ona isyan ettim. Sonunda kabullenmek zorunda kaldım, yoksa kalbim kırık ölecektim. Fakat içinde bulunduğum koşulları kabullenmem onları onayladığım anlamına gelmiyor. Ben her zaman kendi bildiğim gibi yaşamaya çabaladım, çabalamaya da devam edeceğim. Kimseyi öldürmek, kimsenin malını mülkünü elinden almak, kimseye benim gibi düşünmediği için zulmetmek istemiyorum. Tek amacı hayatı dolu dolu yaşamak olan barışsever bir adamım ben. Kulağa basit ve sıradan gelebilir, fakat bunu gerçekleştirmek ömrümün büyük bir kısmını aldı.
Yazar olmak kolay olmadı benim için. Yazmaya ancak otuz üç yaşında teşebbüs edebildim. O zaman bile başladığım söylenemez. Bir daha hiç kimse için çalışmamaya, kendi kendimin efendisi olmaya ve sanat icra etmeye karar verdiğim 1924 yılından 1934 yılına kadar yazdığım hiçbir şey yayımlanmadı, dergilerde çıkan üç dört önemsiz öyküm dışında. İlk kitabım Yengeç Dönencesi Paris’te, Obelisk Press tarafından 1934 yılında yayımlandı. İnsan ve sanatçı olarak kişiliğimi de Paris’te bulduğumu eklemeliyim.
Alanımda ustalaştığım o on yıl boyunca yayımlanmamış bir yazar olarak kaldım; bu da kitaplarımın pornografik ve müstehcen bulunmasından değil, henüz kimliğimi bulamamış olmamdan kaynaklanıyordu, artık eminim. Kendi sesimi Yengeç Dönencesi’ni yazarken buldum. Eleştirmenler bu kitabın sözde karakterini tanımlamak için çeşitli imgeler yarattılar. Oysa çok basit bir biçimde tanımlanabilirdi, tek yapmaları gereken bunun bir iç dökme, bir rahatlama denemesi olduğunu söylemekten ibaretti. Kitap hoş, geleneksel ya da uygun edebiyat tanımına uymasa da doğumunu kaçınılmaz kılan koşullar göz önünde bulundurulduğunda olağan ve doğaldı. Eleştirmenler, çoğu en azından, yirmi yıl sonra onun ciddi bir eser, hatta bir sanat eseri olduğunu teslim ettiler.
(…)
Şimdiye kadar yazdıklarım hayatıma ve kitaplarıma aşina olmayanları bilgilendirmeye yönelik bir giriş sayılabilir. Daha dolaysız ve sarih olmak adına, bütün samimiyetimle, kendimi sözcüklerle ifade etmekteki asıl amacımın kendimi utanmadan, olabildiğince açık ve çıplak halde sunmak olduğuna inanıyorum. Bunu yapmayı neden istediğim sorulacak olursa sadece şöyle yanıt verebilirim; çünkü doğam ve mizacım beni buna zorluyor. Ben hayatla ilgileniyorum, hayatın tamamıyla, her yönden. En iyi bildiğim hayat kendi hayatım. Kendi hayatımı inceleyerek, ayrıntılı bir biçimde betimleyip pervasızca ifşa ederek pekiştirilmiş ve efsunlanmış olarak geri sunduğuma inanıyorum. Bu, bir yazara yaraşır bir görev ve bunu benden önce yapan pek çok ünlü yazar var.
Cinselliğin yaşamın önemli bir parçası olduğu tartışma götürmez. Cinselliğin yaşamdaki rolünün ya da öneminin kişiden kişiye değiştiği de genel olarak kabul görür. Asıl sorulması gereken soru şu sanki – hayatın cinselliğe dair gerçeğinin ne kadarından edebiyatta da yararlanabiliriz? Belki asıl mesele bu değil, belki de asıl mesele cinselliğin sunuluş biçiminde. Özetle, soruyu şöyle sormak gerek: Sanat eserinde cinselliğe doğru ya da yanlış yaklaşım söz konusu olabilir mi? Bu da bizi hemen bir sonraki soruya götürür: Doğru yaklaşım ahlakçının, sansürcünün, polisin yaklaşımı mıdır? Ya da, yeğlerseniz, sanatta neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verecek son merci yasa koyucuları aracılığıyla Devlet mi olmalıdır?
https://www.gazeteduvar.com.tr/henry-millerin-kitabi-yazmak-uzerineden-tadimlik-bolum-haber-1637520