‘Bir yerin bizde kalan imgesinde neler neler vardır; su, kaya, çatılar ve meydanlar ama benim için özellikle de ağaçlar.’
Her yeni güne katlanması zor haberlerle uyandığımız bu günlerde hepimiz hayata tutunmak için kendimizce yöntemler geliştiriyoruz.
Herkesin bu zor günlerde yılmadan, yetkinliğince hayata katkı sunmaya devam etmesi çok değerli. Bunu yaparken ben dikkatimi sıradanın ve olağanın içindeki mucizelere vererek basit olandan beslenmeye çalışıyorum.
Hayata, mevsimsel dönüşümlere, ağaçlara, çiçeklere…
Bugünlerde dikkat gösterirseniz sokaklarda sıklıkla karşılaşabileceğiniz hayatı güzelleştiren kelebeklere,
Şekilden şekle, renkten renge bürünen bulutlarıyla ve kendine has ışığıyla sonbahar gökyüzüne dikkatimi verdikçe her şeye rağmen geniş bir nefes alabiliyorum ve bir nebze ferahlıkla, kendi yolumda hayata katkı sunmaya devam edebiliyorum.
Hayatın içine bakarken, yaşadığım yerlerde, sıklıkla kullandığım güzergahlarda varlığına şükran dolu olduğum, arkadaşlarımmışçasına sevgiyle bağ kurduğum, bazen temas ettiğim bazen de uzaktan selam verdiğim bazı ağaçlar var.
Kentsel dönüşüm adı altında gerçekleşen bina yıkımları ve yeniden yapılanma süreçlerinde çok üzücü bir şekilde ağaçlara çok hoyrat davranıldığını gözlemliyorum.
Zaten şehirlerin yeni yapılandırılmakta olan birçok alanının betona hapsedildiği bir zamanda, yalnızca eski mahallelerin sokaklarında ve binalarının bahçelerinde asırlık ağaçlarla karşılaşabiliyoruz. Bu eski mahallelerin birçoğunda kentsel dönüşüm için yapılan yıkımların kolaylaşması veya yeni yapılan binaların daha çok alana sahip olabilmesi için mahallelerin akciğeri olan, onlara ferahlık ve serinlik katan ağaçların pek çoğu kesiliyor. Sokaklar yıldan yıla ağaçsızlaşıyor, cansızlaşıyor.
Geçtiğimiz günlerde işlek bir caddenin köşesinde bulanan, her tarafı gelip geçerken selam verdiğim büyüleyici, dev çınar ağaçları ile çevrili olan binanın boşaltılmış olduğunu fark ettim.
Dikkatimi ilk önce binanın giriş katında bulunan, ağaçların kattığı renk ve yarattığı gölgeyle benzerlerinden ayrılan kafenin bomboş olması çekti. Sonra kafamı yukarı kaldırdım ve tüm binanın boşaltılmış olduğunu fark ettim. Ve aniden gözlerim doldu.
O an bu canım ağaçları belki de son birkaç görüşüm olduğunu anladım ve çok üzüldüm.
Üzüldüm çünkü ne yazık ki adım adım neler olacağını artık biliyorum!
Üzülüyorum çünkü tüm bu dönüşümün bir parçası olan belediyeden müteahhide, mimardan mal sahibine kimsenin önceliği ağaçlar değil. Herkesin önceliği kendinin ne kazanacağı. Kimsenin gözü kentin sokaklarına asıl değeri katan ağaçları görmüyor.
Maalesef öncelikle bu ağaçlar da diğerleri gibi kentsel dönüşüm uğruna katledilecek ve yakın zamanda bu bina yıkılıp yerine sıfır kilometre, çıplak bir beton bina dikilecek.
Herman Hesse, Ağaçlar adlı kitabında hislerime tercüman olan şu satırlara yer veriyor;
‘’Bir yerin bizde kalan imgesinde neler neler vardır; su, kaya, çatılar ve meydanlar ama benim için özellikle de ağaçlar. Bizatihi güzel ve sevilesidir onlar, kendilerini binalarda ifade eden insanın karşısına doğanın masumiyetini koymakla kalmaz, toprağın türü, ömrü, iklim ve hava, ayrıca insanın anlamı üzerine de çok şey söylerler.’’
https://www.t24.com.tr/yazarlar/ilksen-utlu/bir-agacla-arkadas-olabilir-misiniz,46837