Örnek verecek olursam sabah evden çıkıp asansöre bindiğinizde belki de hiç tanımadığınız bir komşunuzla cömertçe paylaşacağınız, güler yüzlü bir ‘Günaydın’ın etkisi sizin haberiniz olmadan, aynı durgun bir göle taş attığınızda etrafa yayılan halkalar gibi, genişleyerek hiç tanımadığınız canlılara, diyarlara kadar uzanacak.
Tüm canlılar görünmez bağlarla birbirine bağlı.
Bu hayatta yaptıklarımızdan, olduğumuzdan ve hissettiklerimizden en başta kendimize beraberinde de bir parçası olduğumuz insan topluluğu, doğa ve evrene karışı sorumluyuz.
Polonyalı film yönetmeni Krzysztof Kieslowski’nin bu konuyla ilgili çok beğendiğim bir sözü var.
‘’Dikkatli yaşayın, çünkü etrafınızda hayatı ve esenliği sizin eylemlerinize bağlı insanlar (ben bu ifadeyi ‘canlılar’ olarak genişletmek istiyorum) var. Bu hepimizi ilgilendiriyor çünkü yollarımız biz farkında olsak da olmasak da sürekli kesişiyor.’’
Cömertlik içinde yardımlaşmayı ve paylaşmayı barındıran bir kavram. Hızla akan, birçok insanın hayatını idame ettirme telaşı içinde koşturduğu, şirketlerin hedeflerine ulaşmak için ekiplerine sert şartlar koştuğu bu zamanda belki de hem bireysel hem de topluluklar bazında en rahat es geçilen ve çokça özlem duyulan bir kavram ‘cömertlik’.
Bu hafta kitabım ‘Ahenk İçinde’nin imza ve söyleşisi için gittiğim Samsun’da hayatı birlikte çalıştıkları ekipleriyle paylaşan, onların kişisel gelişimlerine ve vizyonlarına katkı sunacak şekilde kendilerinin de ilgi duydukları kültür-sanat etkinliklerinden ekiplerinin de faydalanması için fırsatlar sağlayamaya özen gösteren bir yönetim örneğine rastlamak beni çok mutlu etti.
Yeni Samsun
Önce, en son yaklaşık 20 sene evvel gittiğim ve motorsikletle yaptığım bir Karadeniz seyahatinin başlangıç noktası olarak tanıştığım Samsun’a dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Bir parçası olduğum ekip seyahate İstanbul’dan start vermişlerdi. Bense başlangıç tarihinde İstanbul’da olmadığım için Samsun’a uçup oradan bağlanmıştım ekibe.
20 yıl önce havalimanından, heyecan içinde ekibime doğru yol alırken kesinlikle bu kadar düzenli ve yeşil bir Samsun deneyimi yaşamamıştım. Hatta üzücü bir şekilde Samsun’da başlayan ve Artvin’e kadar süren seyahatimizde Karadeniz sahil şeridi boyunca uzanan şehirlere, Çamlıhemşin’e, Uzungöl’e, birçok yaylaya ziyaretimizde hayal kırıklığı yaşamıştım. Beni en mutlu eden yer Artvin’in Yusufeli ilçesinin Barhal köyü olmuştu. Beni üzen ve yoran; bu kadar şahane doğal güzelliklere sahip olan bir coğrafyanın nasıl bu kadar estetikten uzak ve özensiz olabildiğiydi.
Alplerde motor seyahati yapma deneyimlerimde benzer doğal özellikler taşıyan coğrafyaların nasıl da güzel ve doğayla uyumlu olabileceğini pek çok kez deneyimledim. Memleketimizde, doğal güzellikleri açısında Alpler’den farkı olmayan bir coğrafyanın çirkin binalara, betona, yüksek apartmanlara teslim olmasına çok üzülmüştüm. Bu deneyim üzerine de Karadeniz Bölgesi’ne gitmeye bir daha da heyecan duymamıştım.
Ta ki bu hafta beni çok mutlu eden bir kitap imza ve söyleşi daveti için Samsun’a gidene kadar.
Yeni Samsun beni çok şaşırttı. Havalimanından şehir merkezine kadar olan yolun yeşilliği, düzenlemesi, çevrenin temizliği daha Samsun’a ulaşmadan beni etkiledi. Ülkemizde şu ana kadar gezme görme fırsatı bulduğum şehirlerimizin maalesef birçoğunun girişi bu kadar özenli ve düzenli değil. Genelde şehir girişlerinde varsa organize sanayii bölgesi, irili ufakli düzensiz dükkanlar ve artık neredeyse her şehirde aynı olan, şehirlerin özgün kimliğinin yok olmasına neden olan kimliksiz, yüksek katlı, beton binalar var.
Ne mutlu ki Samsun’da durum böyle değil. Havalimanı- Samsun arasındaki yolun etrafı çok düzenli ve yemyeşil. Şehir merkezine yaklaşınca sağımda kalan, sahille yol arasında kalan alanlar halkın kullanabileceği geniş yeşil alanlar olarak düzenlenmiş. Yol boyunca parklar, plajlar ve spor alanları var.
Sohbet ettiğim şoförler çevredeki bu düzenlemelerin 2017 yılında Samsun’da gerçekleşen Uluslararası İşitme Engelliler Olimpiyatları vesilesiyle yapıldığını söyledi. Stadyum’dan, bowling salonuna kadar birçok spor alanı ve salonu gördüm.
Ziyaret etme fırsatımın olmadığı Samsun Müzesi’nin mimarisi de pek hoştu. 19 Eylül Üniversitesi’nin yoldan gördüğüm, sahil tarafında, kocaman çam ağaçları arasında bulunan Güzel Sanatlar Fakültesi’ne hayran oldum. Akşam havalimanı yönünde dönüş yolumda Vilayet binası, Emniyet Müdürlüğü binası gibi dikkatimi çeken devlet binalarının mimarileri de ışığı da şehre katkı sunuyor.
Sahil yolundaki tek göze batan bina Sheraton Otel’in deniz kenarında bulunan, yüksek katlı binası. Sahil bandında eski ve yeni binaların çoğunun yatay olmasına rağmen bu otelin bu kadar yüksek kat olmasına nasıl izin verildiğini anlamadım. Bina zaten deniz kenarında bulunuyor. Denizle arasında bir engel de yok üstelik.
https://t24.com.tr/yazarlar/ilksen-utlu/yeni-samsun-tutun-ambarindan-teknoloji-ussune,45164