“Kaybettiğimiz değerleri, sadece doğum ya da ölüm yıldönümlerinde anmayalım diyedir bu paylaşım.”
Alaca duygularımın çeperini aşıp saatlerce gezindim içerimde… Klavyemin silik tuşlarına vurarak, yitirdiğim dostumu anlatacak birkaç kelimeyi sözdizimine dönüştürme çabasıyla kıvrandım durdum.
Eğer sıkkınsam ve onun mekânına uğramışsam, suratımın asıklığı darmadağın olurdu… Sürekli gülümseyen yüzündeki olumlu ifadeyi cömertçe ikram ederdi hepimize. İçi acısa dahi, gözlerindeki ışıltının sönmesine asla izin vermez, sevgi dolu bakışlarını bolca sürerdi bağrımıza.
Fotoğrafçıydı, gazeteciydi… Yorumladığı şarkılara mimik ve jestleriyle can katan enerjik bir sahne adamıydı. Söz yazarıydı, bestekârdı. En önemlisi de, ihya ettiği yüreklerimizin beyefendisiydi.
…
Adana’nın Karşıyaka’sında 1948 yılında doğdu Mesut Eray… Henüz 16 yaşındayken, fotoğrafçı ve müzisyen kimlikleriyle adını duyurmaya başladı. Ve bu kimliklerine, yetmişli yılların sonlarına doğru gazeteciliği de ekledi. Ulusal ve yerel gazetelerin, dergilerin muhabirliğini yaptı. Hayatının son yıllarında, sahibi olduğu Adana Ses Haber gazetesini yayımlıyor ve “Gençliğin Fotoğrafçısı” adlı stüdyosunda fotoğraf alanındaki çalışmalarına devam ediyordu.
Albümler, kasetler, plaklar, konserler, sergiler, şiir kitapları, fotoğraflar, ödüller vs. Eğer Mesut Abi’nin 68 yıllık ömrünün 52’sinde ürettiklerini derleyerek yazmaya kalkacak olursam, işin içinden çıkamayacağımı gayet iyi biliyorum. Bu nedenle sizlere, onun birkaç niteliğini anlatmaya çalışacağım.
TANIDIĞIM MESUT ERAY
Sanırım ilk kez, 10’lu yaşlarımın başındayken karşılaştım Mesut Eray markasıyla… Küçüksaat’le Kuruköprü arasında, şimdi toplu taşıma araçlarının durağı olan yerde fotoğraf stüdyosu vardı. O zamanki Adana’nın mimari dokusuyla uyumlu mekânın vitrininde görürdüm Gençliğin Fotoğrafçısı’nın karelediği siyah beyaz manzaraları, portreleri. Her kareyi hayranlıkla inceler, fotoğrafların kaldırılacağı, yerine yenilerinin konulacağı günleri sabırsızlıkla beklerdim.
Ve bir düğün salonunun sahnesinde dinledim ilk kez, Mesut Abi’nin seslendirdiği şarkıları. Sahnedeki muhteşem performansı, herkes gibi beni de etkiledi… 1982 yılında da tanışma olanağı buldum onunla. Ziyapaşa Bulvarı’nın İnönü Caddesi’yle buluştuğu yere yakın sokaktaydı yeni stüdyosu. Zaten, bazı yurtdışı gezileri hariç bir daha ayrılmadı oradan, ömrünün sonuna kadar rengi oldu o diyarın.
Zamanla, sergilerde ve diğer etkinliklerde sık sık karşılaşmaya başladık. İkimiz de Adana Ressamlar Derneği’nin onursal üyesi olduk. Birlikte sergiler açtık. Dostluğumuzu iyice perçinledik.
ÇALIŞKAN VE SABIRLI
Elleri de yüreği gibi her daim doluydu Mesut Abi’nin, boş görmek imkânsız gibiydi. Mikrofon, bilgisayar klavyesi ve fotoğraf makinesi… Her an eyleme hazır bir savaşçı gibiydi. Sahnede şarkılarını söyler, klavyesinin tuşlarına dokunarak çektiği fotoğrafları düzenler ve diğer zamanlarda da parmağını deklanşörün üzerine yapıştırıp tetikte beklerdi.
Biri 70’li yıllarda, diğeriyse 2000’li yıllarda olmak üzere iki kez uçak ve helikopter kiralayarak fotoğraf çekimleri yaptı. Böylece, Adana’nın görsel arşivine kuşbakışı kazanımlar sağladı… Ayrıca, Merkez Cami’yi özgün bir şekilde kareleyebilmek için Seyhan Nehri’nin batı yakasında sabahladığını bilirim. Hatta, bir duvarın oyuğuna yuva yapmış kuşların gizemli yanlarını fotoğraflayabilmek için, elinde makineyle günlerce sokakta beklediğine de tanık oldum.
FOTOĞRAF MÜZESİ
Fotoğraf teknolojisinin yüzyılı aşkın gelişim sürecinden örnekler topladı Mesut Eray…1900 yılında üretilmiş tahta bir makineden tutun da, 80’li yıllarda teneke gazoz kutusu şeklinde yapılmış kameraya dek, çalışır haldeki yüzlerce aleti büyük bir özveriyle satın aldı. Paha biçilemeyen bu ikinci el makineleri, bir müze çatısı altında korunması ve sergilenmesi amacıyla, doğduğu yer olan Yüreğir’in belediyesine bağışladı. Bu bağlamda, Yüreğir Kültür Merkezi’ndeki bir bölüm düzenlendi, makinelerle birlikte bazı fotoğraflar da görücüye çıktı.
Fakat ne yazık ki, “Mesut Eray Fotoğraf Müzesi” olarak adlandırılan bu mekânın resmi açılışı yapılamadan, değerli dostumuz uzun süre direndiği sinsi hastalığa 28 Haziran 2016 tarihinde yenilerek aramızdan ayrıldı.
Mesut Eray… Hayatımızın karelerini kucaklayıp anılarımıza salan ince bir gözlemciydi. Sayısını tahmin edemeyeceğimiz kadar çok fotoğrafta yürek izlerini bıraktı. O, gençliğin fotoğrafçısıydı ve yaşadığı sürece yaşlanmadı, yaşlandırmadı.
Toprağını acıyla kürekleyen yüzlerce yürek, bu “genç” adamın gidişine ağladı.
“Uzunca bir yolu bitirip başka diyarlara vardın. Sen oraları da renklendirirsin… Rahatça çek fotoğraflarını Mesut Abi, asla unutulmayacaksın!”