Kültür endüstrisinin üzerinde dolaşan “Gezi” hayaleti

Burak Savaş

Her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor; aslında dönüp dolaşıp Gezi’ye gelmedik. Gezi hep orada; kimileri için umut verici bir nostalji, kimileri için geçmişin tedirgin edici bir hatırası, kimileri için ise araçsallaştırmaya her an hazır bir dava olarak yanı başımızda duruyor.

Ayşe Barım

Ayşe Barım

Siyasal Alevicilik gündemiyle kapattığımız 2024 yılının ardından, 2025’in ilk günlerini Ayşe Barım ve menajerlik sektöründe tekelleşme iddiaları ile açmıştık.

TV100 yazarı Fuat Uğur‘un, aylar önce kaleme aldığı bir yazıda, doğrudan isim vermeden “oyuncu kılığındaki kızları adeta mama gibi pazarlayan iş kadını” olarak tarif ettiği kişinin aslında Ayşe Barım olduğu ve “Büyük yayıncı platformlarla anlaşarak kendi kontrolü dışında olan sanatçılara iş yaptırtmayıp sektörde tekelleşen ID İletişim’in, aynı zamanda oyuncu Serenay Sarıkaya ile Mert Demir arasında para karşılığı magazinsel bir sahte ilişki kurdurduğu” iddiaları ortaya atılmıştı. Bu tartışmalarla birlikte, tekelleşme ve haksız kazanç incelemesi sebebiyle MASAK ve Rekabet Kurulu tarafından ID İletişim’in de içinde olduğu çeşitli firmalar hakkında soruşturma süreçlerinin başladığı öğrenildi.

Hakkındaki iddiaları yalanlayarak hedef gösterildiğini ve hukuk yoluyla mücadele edeceğini söyleyen Barım’a, başta ID İletişim ile çalışan sanatçılar olmak üzere, çeşitli isimlerden destek açıklamaları geldi. Hazal Kaya, Bergüzar Korel, Ceyda Düvenci gibi oyuncular “kadın dayanışması” üzerinden destek verirken, Halit Ergenç de “25 yıllık arkadaşı ve menajeri üzerine atfedilen ahlaksız senaryolar”ın haksızlığını dile getirdi. Farah Zeynep Abdullah ve Deniz Işın gibi oyuncular ise, kadın dayanışması adı altında sektörde yapılan haksızlıkların göz ardı edilemeyeceğinin altını çizerek, tekelleşme iddialarını doğrular nitelikte yorumlarda bulunacaklardı.

Tekelleşme iddialarının üzerine asıl gidenler ise, tahmin edileceği üzere, iktidara yakın yorumcular oldu. “Vergi kaçırma, tekelleşme, rüşvet gibi ciddi iddialar içeren soruşturmanın reklam aşkına indirgenmesinin gerçekleri karartma çabası olduğunu ve sosyal medyada örgütlü bir aklama çabası görüldüğü”nü iddia eden bu yorumcular;“Muhaliflerin sırf kendilerinden diye her türlü rezilliği örtbas etmek istediklerini ve mafya eliyle korunan bir toplum mühendisi olan Barım’ı bu yüzden savunduklarını” dile getiriyorlardı.

Bu suçlamalara karşı çıkan muhalif yorumcular, sürecin yalnızca ekonomik çıkarlarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda daha geniş bir kültürel dönüşüm hedeflediğini öne sürecekti. Onlara göre, iktidar, menajerlik sektöründeki büyük gelir akışını kendi kontrolüne almanın yanı sıra, medya ve sanat dünyasını yeniden yapılandırarak kültürel hegemonyasını güçlendirmeyi amaçlıyordu.

Bu yorumlara göre, Ayşe Barım ve ID İletişim gibi sektörün kilit aktörlerine yönelik soruşturmalar, yalnızca hukuki bir inceleme değil, aynı zamanda sektörel bir güç transferi hamlesiydi. Ekonomik kazanç sağlama amacının ötesinde, sanat ve medya alanında muhalif seslerin etkisini zayıflatmaya yönelik bu girişimlerin, kültürel alanı daha merkezi ve otoriter bir düzene entegre etme çabasının bir parçası olduğu görüşü; Ayşe Barım’ın Gezi olaylarına karıştığı gerekçesiyle göz altına alınması üzerine daha da güç kazandı.

https://t24.com.tr/yazarlar/burak-savas/kultur-endustrisinin-uzerinde-dolasan-gezi-hayaleti,48321