Evet, müzik marazi bir ruh ifadesidir, o dinleyici haklı. Hele Rock müzik! Punk, metal, evlerden ırak! Senelerce sistematik şekilde hasta edildik, toplumca ağır marazlıyız. Müzikse zaten marazın ifadesi olduğu gibi onunla baş etmeye çalışmanın biricik araçlarından biri. Bu toplumda hâlâ müziğimizi sonuna kadar deneyimleyebiliyorsak bunu Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz yıl sonrasını öngörerek tasarladığı, bize en büyük hediyesi, yani Cumhuriyet sayesindedir. Asla unutmamalı, daima anlatmalıyız.
Cumhuriyet’in 100. yılında Cumhuriyet döneminde Türkiye’de müzik üzerine yazarken ve Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlanırken yurt dışında olmak tuhaf bir his. Daha da tuhafı, benim için pek tesadüf eseri değil. Şöyle bir 20-25 sene öncesinden ileriye bakıldığında ülkenin Cumhuriyet kazanımlarının zirveyi bulacağı öngörülebilecekken gelinen noktada Cumhuriyet ile elde edilen, faydalanılan ve ülkemizi eşsiz kılan unsurların çoğunun yitip gitmenin eşiğinde olduğu hissiyle yanıp kavrulmak hazin. Bu hislerle Cumhuriyetimizin ilanının 100. yıldönümüne tam 3 hafta kala Türkiye’den ayrıldım. Bu satırları da New York’tan yazıyorum.
Hani bir his vardır; 20. yüzyıl’ın başları hatta 19. yüzyıl’ın sonlarındaki İstanbul’a dair, o dönemde yaşamamış olsa da sanat ve kültürle meşgul veya bunları hayatlarının merkezine oturtmuş, arayan ve soran ruhların paylaştığı bir his. Pek çok yeri ve mekânı olsa da hissin merkez üssünü göstermek gerekirse parmakların ve gözlerin Pera’yı işaret edeceği. İlginçtir, pek çok eksiğine ve sorunlu anlatısına rağmen güncel hafızamıza öyküsünün çarpıcılığı ve yapım değerleriyle derinden işlediğini düşündüğüm Kulüp dizisi de sırtını bu nadide hisse yaslıyor ve gücünü oradan alıyor. Bana öyle gelir ki, bugün bir araya gelerek eğlenen herkes dimağında yitirdiğimiz o eskilere dair imgelerden belli ölçüde barındırıyor. Bahsedilmeden paylaşılan bu hislerse her şeye rağmen eğlenebilmeyi mümkün kılıyor.
Yaşamadığımız dönemlere dair bir şeyler hayal edebilmenin birkaç yolu var. Her şeyden önce kitaplar, ama en etkili mecralar görsel olanlar herhalde: resimler, fotoğraflar, filmler. Resimli/fotoğraflı kitaplarsa belki en kıymetli olanı. Bir yandan öğrenirken görsellerin desteğiyle anlayabiliyor insan geçmişi biraz olsun; anlamak ki, en önemlisi. Zira anlamadan insan kendi yaşadığı dönem ve koşullar dışında yaşananları da yaşayanları da birer hayal ve hayalet gibi değerlendirebiliyor. Yani sanki örneğin 100 sene önce, 1923 ekiminde kimse hiç eğlenmemiş, içki içmemiş, sarhoş olmamış, dans etmemiş, konsere gitmemiş, müzik dinlememiş, ve güncel tabirle “partilememiş” gibi. Oysa biraz gözleri kısarak bakınca asıl partilemenin de eğlencenin de o dönemde şimdikinden çok daha derinden yaşandığını farkedebiliyoruz. Ne de olsa insanın tek malzemesi insan; duygular analog, sesler otantik, iletişim organik.