1950 ve 70’lerde sinemayı yeniden yaratan adam:
“Süperbaba” Marlon Brando
“Bütün zamanların en popüler ‘baba’sı Don Vito Carleone ve Supeman’in babası Jor-El onun bedeninde hayat buldu.”
***
Çocukluğumda, hayallerime yeni renkler edinebilmek için, beyazperdenin derinlerindeki bilinmezleri arardım. Gong sesiyle başlayan devinim, başka bir boyutta geçireceğim bir buçuk saatimi müjdelerdi. Karşımda gördüğüm her şey o anın yaşantısına dönüşürdü. Senaryoyla bütünleşen görüntü ve ses trafiği beni de katmanlarına eklerdi: Kavga sahnelerinde, beş kişiyi döven güçlü kuvvetli atletik adam olurdum. Romantik esintilerde, güzel bir kadının ruhuna dokunmanın heyecanını yaşatan her yıldıza aşık olurdum. Trajik sonlarda ise, gözyaşlarım fren tutmaz; ağladıkça ağlardım.
Ben, içime tellenen projeksiyon ışıklarındaki başka “ben”leri sevdim.
…
3 Nisan 1924 yılında Amerika’nın Nebraska eyaletinde doğdu Marlon Brando. Fırsatlar ülkesinin bir vatandaşı olarak ilk nefesini aldı. Aykırı tavırlarıyla, içinde yaşadığı toplumun tepkisini çeken bir çocukluk dönemi geçirdi. Gençliğinde aldığı tiyatro ve sinema eğitimiyle bütünleşen özel yeteneğiyse ona, usta oyuncu Al Pacino’nun deyimiyle; beyazperdedeki “Tanrısallaşma”nın yolunu açtı.
Efsane Marlon bütün zamanların en iyi oyuncusuydu. Yönetmen ona belli bir karakter sunar, canlandırmasını isterdi. O ise yönetmenin beklentilerinin çok ötesinde bir tavır koyardı ortaya; ama en iyisini! Bu tavrı, bu oyunculuğu kimse reddedemez; Marlon’u hiçbir sinemacı olumsuz anlamda eleştiremezdi.
Ama bir sorun vardı: Gişe… Aktörün filmleri, sinema hayatının ilk 20 yılında iş yapmasına karşın, 1960’ların sonlarına doğru izleyici kaybına uğradı. Evet, Marlon mükemmel bir oyuncuydu, ama sinemaseverler onun rol aldığı yapımlara artık ilgi göstermiyorlardı. Zaten oyuncunun bitmek bilmez kaprisleri de vardı. Bu durumdan iyice sıkılan yapımcı ve yönetmenler, aynı bahaneyle, aktöre filmlerinde yer vermemeye başladılar.
1972 yılında, Mario Puzzo’nun çok satan ünlü romanı “The Godfather” (Baba) sinemaya uyarlanıyordu. Filmin ana karakteri Don Vito Carleone rolü için bir oyuncu aranıyordu. Filmleri gişe yapmayan Marlon bu role kendini aday gösterdi. Filmin yapımcıları ve yönetmen Francis Ford Coppola, önceleri hasılatı düşük aktöre prim vermediler. Hatta şiddetle karşı çıkanlar oldu, onun bu rolü üstlenmesine. Ünlü oyuncu, o aşamada, ağzının içerisine pamuklar yerleştirip yüz mimiklerine farklı bir form sağladı. Ses tonunu da değiştirip, masrafını kendi cebinden ödediği deneme çekimleri yaptı. Ortaya koyduğu “mafya babası” karakteri, kitabın yazarı Mario Puzzo’yu etkilemeyi başardı. Yazarın ısrarıyla rol Marlon’a verildi…
Ve aktör, bir efsanenin kolay kolay yitip gitmeyeceğini kanıtlarcasına, rolünün gereklerini, normalin çok üzerinde bir performansla yerine getirdi. Don Vito Carleone adlı Mafya Babası karakteri, Marlon’un mükemmel yorumuyla zirvede hayat buldu. Filmi izleyen hiçbir kimse, onun kendi bedeninden ve ruhundan yarattığı Baba’yı hafızasından silemedi.
Bu rol oyuncuya bir de Oscar kazandırdı. Yıllarca yapımcı ve yönetmenler tarafından dışlanan Marlon Brando, Kızılderililere yapılan soykırımı bahane ederek ödül törenine katılmadı. Kendi yerine bir Yerli’yi gönderdi. Kısacası efsane, “Rıhtımlar Üstünde” adlı ödülle ilkine sahip olduğu heykelin ikincisini reddetti. Aslında bu tepkinin altında, ona yıllarca rol vermeyip süründüren sinemacılara olan kızgınlığı vardı. Günü gelince, deyim yerindeyse, kendi üslubuyla öcünü aldı.
Artık isyankâr aktöre, rol alması için yeni film teklifleri yağmaya başlamıştı. Bir yapımın jeneriğinde onun adının yazılı olması, filmin gişe hasılatını garanti ediyordu.
1978 yılında, televizyonun kaliteli yapımlarla sinema izleyicisini ele geçirmeye başlaması Dünya sinemalarını olumsuz yönde etkiledi. Hollywood da dahil tüm sinema sektörü çökme sürecine girdi. Artık bir şeyler yapılmalıydı… Seyirciyi sinema salonlarına yeniden çekebilmek için, dev bütçeli süper yapımlara ihtiyaç vardı.
İşte “Superman” o hızla geldi!
Filmin çekimleri için her şey hazırdı. Yapımda, Gene Hackman’dan tutun da Glenn Ford’a kadar bir çok stara rol verilmişti. Sadece, Superman’in babası Jor-El’i oynayacak aktör belirsizdi. Sonunda bu rol için Marlon Brando düşünüldü. O eşsiz bir oyuncuydu. Bu karakteri başarıyla canlandırabilirdi… Teklif götürüldü; Marlon reddetti… Yıllar önce kendisini dışlayan yapımcılardan bir kez daha intikamını aldı… Ama manevi bir borcu vardı: Herkesin Marlon’a cephe aldığı dönemde, Mario Puzzo ona sahip çıkmıştı. Şimdi Puzzo, Superman adlı filmin senaristleri arasında yer alıyordu. Marlon’la görüştü; aktörü filmde yer almaya ikna etti…
Ama Marlon Brando’nun bir şartı vardı: Filmde göründüğü her dakika için para istiyordu; bu da üç-beş dakikalık rol için ortaya astronomik bir rakam çıkartıyordu. Sonuçta anlaştılar. Film çekildi; müthiş bir gişe hasılatına ulaştı.
“Apocalypse Now” (Kıyamet) adlı filmde, yönetmen Francis Ford Coppola ile yolu bir kez daha kesişti. Filmin son karelerinde ortaya çıkan Marlon, yapımın başarısında büyük pay sahibi oldu…
Ve kaprisli aktör, sinemaya uzunca bir süre ara verdi.
…
1995 yılında, Johnny Deep ve Faye Dunaway’le birlikte rol aldığı “Don Juan DeMarco” adlı filmde, aldığı aşırı kilolar görenlerin dikkatini çekiyordu. Fiziksel kusurları, oyunculuğunun önüne çıktı. Ayrıca, setteki tembel tavırları basına yansımıştı. Aktör rolünü ezberlemiyor, kamera arkasında duran bir set görevlisinin elinde tuttuğu kartonda yazılı olan diyalogları okuyarak sahneyi tamamlayabiliyordu.
2001 yılında, yine kendisi gibi efsaneleşen aktör Robert De Niro ile birlikte rol aldığı “The Scor” adlı film, onun sinemadaki son noktası oldu.
…
Sinemanın kaprisli çocuğu Marlon Brando; 1 Temmuz 2004 tarihinde, Los Angeles’taki bir hastanede akciğer yetmezliği bahanesiyle yaşamının son karesini oynadı.
…
Ben sinemayı çok sevdim. İzlediğim her filmde, sanki içimdeki çocuğa da bir rol verilmişti… Hem de ne rol: Başrol!