Mehmet Emin Arıcı, Ben iyiyim sen kötüsün

BEN İYİYİM SEN KÖTÜSÜN
Etkinlikler neden düzenlenir? Ya da şöyle bir soru sorayım; Etkinlik halk için mi yapılmalı, etkinliği organize edenler için mi? Ben bunu çözemediğimizi düşünmüyorum. Bir etkinliği senden benden çıkarıp, halkı içine alamazsak neden yaparız? “Biz sanat insanlarıyız, üç kişi gelsin bize yeter” diyebilen bir yapıya sahip değilsek eğer…
Düşünsenize sanat ile ilgilenen ben, bazı zaman yapılan bir organizasyondan habersiz kalabiliyorsam, benim duyarsız kalmış olma olasılığım sizce nedir? “Aman bana ne ya, bu etkinlikte neymiş, ben buna katılmayayım” deme lüksüm olsa dahi etkinlikten haberdar olmak istemez miyim? “Adana için sanat” derken bireysellikten çıkıp, sanatı halkı da içine alarak Dünya’ya yaymak istemiyor muyuz?
Evet bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Günlerce uykusuz kalınıyor. Sonuç? Kime ulaşabildik? Kim bizim yaptığımız etkinliğe katıldı? Bunu sorguluyor muyuz? Yoksa onun yerine “Görüyor musunuz halkımızı, etkinliklere katılmıyor. Ne kadar ilgisiz bir halkımız var” diyerek suçluyu karşı taraf olarak mı seçiyoruz?
İşin kolayına kaçmayı tercih ediyor olmamız geçici bir çözüm. Bunun gerçekten farkına varamıyor muyuz? Ya da “biz bu sene şu şu etkinlikleri yaptık” diyerek böbürlenip anlatmanın bizi daha mı güçlendirdiğini sanıyoruz. Daha mı saygın oluyoruz? Az şey ile çok şey anlatmanın daha etkili olduğunu bilmiyor muyuz?
O zaman önce iğneyi kendimize batırmayı öğrenmeliyiz. “Ben ne yapmalıyım da halkı yapmış olduğum organizasyonun içine çekebilmeliyim” diye kafa yormalıyız. Haklı olabilirsiniz sergilere duyarsız olabiliriz. Ama bizler, yani sanat ile uğraşan insanlar olarak ilgi çekecek bir yöntem bulmalıyız.
Sergilerimize ya da düzenlediğimiz etkinliklere kimse gelmiyor diye hayıflanacağımıza yenilikler peşinde koşmalıyız. Adana’ya Güç Verenler sergisinin açılışını hatırlasanıza, insanlar sergi salonuna girebilmek için saatlerce sıra beklediler. Bu, Adana için bir ilkti. Neydi onlara ilginç gelen? Serginin farklı bir konseptte hazırlanmış olması mı yoksa içinde halktan insanların olması mıydı? Evet farklı konseptte hazırlanmış olması ilgi çekiyordu. Ancak günler hatta aylar öncesinden halkın dikkatini çekecek kampanyalar yürütülmüş olması ve en önemlisi kentin nabzını tutuyor olması sergiyi farklı kılmıştı.
Peki her yıl düzenlenen ancak çoğu zaman düzenlendiğinden haberdar bile olamadığımız festivaller için ne düşünüyorsunuz? 13 Kare Sanat Festivali’ni düşünecek olursak, sizce en akılda kalan hangisiydi? “Satsneferu’yu Adana’ya İstiyoruz” desem yeterli gelecektir sanırım. Bu etkinlik için bir sosyal sorumluluk projesi belirlenmişti. O’da; Heykelimizi Geri İstiyoruz.
Hatta bu projeyi tüm kentin sahiplenmesi için 33 sivil toplum kuruluşunu da ortak ederek imza kampanyası düzenlendi. Aynı zamanda 13 Kare Sanat Festivali’ne ilk kez bu kadar sayıda sivil toplum kuruluşu destek vererek sanata çok sayıda insanın ulaşması sağlanmıştır.
Takdir edersiniz ki sergiler, gösteriler, festivaller üzerinde günlerce çalışılan, uykusuz gecelerin meyvesi ile ortaya çıkan etkinliklerdir. Ancak bu etkinlikler, kentin nabzının attığı kurum ve kuruluşları en önemlisi halkı içerisine dahil edemezse kimseye bir fayda sağlamamış olacaktır.
Kaç kişi biliyor “Çukurova Sanat Günleri”ni ya da kaç kişi biliyor bu sene Altınkoza Film Festivali’nin kaçıncı yılı olduğunu? Bu soruları sorarken eksiklikleri hep başkasında aramak yerine kendimizi sorgulamalıyız. Kimler daha çok etkinlik sonraları düzenlenen kokteyllere katılıyor da kimler yemekleri etkinliklere tercih ediyor? Ya da en basitinden sergiler sırasında etkinliğin bir parçası olan kokteyli sergi alanının dışında arkadaşlarıyla sohbet aracı olarak kullanıyor? Sinema festivali denilince kimlerin aklına müzik şöleni geliyor? Neden Üniversite, Film Festivaline ilgi göstermiyor? Neden festivallerin amaçları halk tarafından bilinmiyor?
İşte bu yüzden birbirimizi suçlamak yerine etkinlikleri sahiplenerek üzerinden desteğimizi esirgemezsek o zaman kentimizin yaşayan çocukları sanata, sanatçıya duyarlı olarak yetişirler.
Bana kalırsa o zaman büyürüz, o zaman halkımız gelişir ve o zaman kentimiz aydınlanır. Aydınlattığımız kent ülkeye ışık tutabilir. Böylece yayılır, böylece çoğalır.
Ve bir kez daha Adana’yı seviyoruz diyebiliriz