SERKAN AKSÜYEK
“Rüsumat” Mehmet Uluğtürkan ile yeniden yola çıkıyor…
Benim gibi çocukluk ve ilk gençlik yıllarını 80’li yıllarda yaşayanlar, Kurtuluş Savaşı’mızın gerçekleri ile hemen hiç tanıştırılmadı.
Dünyanın en onurlu savaşını veren, bugün bile mazlum uluslara rehber olması gereken mücadeleyi başaran bir milletin evlatları olarak, Atatürk’ün “insan” yüzü ile hiç karşılaşmadık biz.
Bağımsızlık Savaşı’nın akıllara sığmayacak muhteşemlikte insan hikâyeleri ile hiç tanıştırılmadık.
Bu nedenle bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi çok sevsem, onlara çok saygı duysam da maalesef kırgınlığımı ifade etmekten çekinmedim.
Sözgelimi…
Mezunu olmakla her zaman iftihar ettiğimiz İzmir Atatürk Lisesi, İzmir’in işgali öncesinde ve sonrasında, dünyada eşi örneği olmayan bir mücadelenin adresiydi.
HİÇ TANIŞMADIK…
Başta Mustafa Necati bey olmak üzere, hepsi birer Kuvayı Milliye kahramanı olan öğretmen ve öğrencilerimizin kim olduklarını hiç bilmiyorduk.
İzmir Atatürk Lisesi’nde okurken, bu köklü geçmiş ile hiç tanışmadık biz…
Benim gibi, öğrencilik yıllarında da cumhuriyet tarihine çok meraklı gençler bile, nasıl bir mirasın o günkü temsilcileri olduklarından habersizdiler.
İzmir Atatürk Lisesi’ndeki yıllarımda, istisnasız tüm milli bayramlarda kahramanlık şiirlerini kürsüden okuyan ben; Türk devriminin milli eğitim stratejisini belirleyen Mustafa Necati’nin, Vasıf Çınar’ın, Dr. Reşit Galip’in kimler olduklarını arkadaşlarıma hiç anlatmadım.
Oysa…
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılan, çoğu şehit ve gazi olan öğrencileri ve öğretmenlerinin ruhlarını rahatlatmak için, DEVLET ŞEREF MADALYASI alması gereken bir okulun öğrencileri idik.