Merih Soylu, Trinity College Kütüphanesi, Dublin

Kütüphaneden 11 kare linkte
Toprak Ana der dururuz, ama kaç kişi bilir gerçek adını acaba? Ben bilmiyordum adının Gaia (Gaea, Ge) olduğunu. Gaia, Yunan mitolojisinde yeryüzünün kozmik bir varlık olarak kişileştirilmiş hali olan, tüm yaşamın ata-anası, engin göğüslü, doğurgan Toprak Ana’nın adıymış.
Araştırırken gördüm ki Gaia olarak anılan bir de teori var. Bu teori dünyadaki her şeyin birbiriyle ilişkili olduğunu ve kendi kendini düzenleyen karmaşık bir sistem oluşturmak için yakın bir şekilde entegre olduğunu savunuyor. Yani dünyayı harmoni içinde yaşayan tek bir canlı organizma olarak tarif ediyor. Bu organizmanın tek amacı var o da yaşamı sürdürmek. Gaia müthiş bir uyum içinde bu dengeyi koruyor, korumaya çalışıyor, ama biz insanoğlunu bu dengeyi bozmak için bilinçsizce uğraşıyoruz sanki, Toprak Ana’ya her türlü kötülüğü yapıyoruz. Aslında özümüzü yok ediyoruz, çünkü insan ırkı tükense da Gaia hep var olacak.
Nereden çıktı bu Gaia diye düşünenleriniz varsa hemen cevap veriyorum. Biliyorsunuz ben bir yaşam oburuyum, bilgiye hep açım, yeni birşey öğrenmeden rahat edemiyorum. Gaia karşıma çok etkileyici bir sanat eseri olarak çıktı. Olağan olduğu üzere kütüphaneler, yani bilgi tapınakları benim seyahatlerimin olmazsa olmazı. Her gittiğim yerde arar sorar, kütüphane bulamazsam o şehrin en eski kitapçısını bulmaya çalışırım. Çünkü o eski kitapların kokusunu içime çekmek, kitap karakterlerinin, harflerin soluduğum havada varlıklarını hissetmek benim için vazgeçilmez bir tutku. Bu sefer yolum Dublin’de Trinity College‘a düştü. Daha önce görüp çok etkilendiğim Long Room’a tekrar gittim. O kadar etkileyici bir kütüphane ki, gerçekten bir mabede benziyor. 18. yüzyıldan beri var olan, 65 metre uzunluğunda bir salon, iki tarafında binlerce kitap (200,000 civarındaymış), sıra sıra düşünür, filozof ve yazarların büstleri, bir anda başka bir boyuta geçiyor insan…. Sekiz sene geçmiş buraya ilk gelişimden beri, bu defa beni kütüphanenin ortasında havaya asılı duran, kendi etrafında dönen 6 metre çapında dev bir dünya karşıladı. Luke Jerram bu enstalasyonu kütüphane yeniden yapılandırma projesi kapsamında çevre ve sürdürülebilirlik konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla yapmış. Nasa tarafından astronotların uzaydan çektikleri binlerce pikselden oluşan dünya fotoğraflarının birleştirilmesi ile bu eser oluşmuş, bu eserin adı ise Gaia. O kadar heyecanlandım ki bu dünyanın altında durup bir süre başka bir boyuta geçtim. Sanat, bilim, estetik, felsefe, teknolojinin uyum içinde birlikte ne kadar güzel olduklarını düşündüm. Toprak Ana’nın istediği gibi evrende uyumun mümkün olabileceğini, herşeyin temelinde aklın ve bilimin olduğunu, sanatın ise bu temelin olmazsa olmazı olduğunu bir kez daha gördüm. O sırada fısıldaşmalar duydum. Cicero yaşam varsa umut vardır diye fısıldadı kulağıma, ardından Sokrates bir şey bilmediğim dışında başka bir şey bilmiyorum diye seslendi, sonra baktım Aristo birşeyler söylüyor, iyiliğe gücün yetmezse kötülük etme diyor, ve devam ediyor; Evrende toprak, su, hava ve ateşten oluşan dört unsura ek olarak bir de döngüsel devinim yapan beşinci bir unsur vardır, ve bu unsur değişmez ve bozulmaz diyor, sanki Gaia’yı anlatıyor.
Ben acaba Plato bu konuda ne diyor diye düşünürken, ayaklarım yerden kesilmişken, içimdeki fotoğraf çekme dürtüsüyle gerçeğe döndüm. Fotoğraflar aynı gerçeküstü duyguyu yaşatamasa da sizlerle bu özel anları paylaşmak istedim.
Fırsat bulursanız siz de geç kalmadan bu deneyimi yaşayın derim. Orada keşfedilecek daha çok şey var, en önemlisi de Brian Boru arp’ı görmeden dönmeyin..
Sevgiyle kalın…