Modernizm, 20. yüzyıl yarısının yenilik getiren akımlarını içine alan büyük bir harekettir. Her ne kadar farklı modern akımlar çoğunlukla zıt olsalar da hepsi deneysel sanatı destekleyerek Doğalcılık’ın ve Akademizm’ in egemenliğini red etmişlerdir.
Ortak yönelim, sanatın doğası ve insan yaşanmışlığı ile ilgili temel sorunlara yanıt aramaktır.
Post-Modernizm, 1970’lerde mimarlıkla gündeme gelen modernizm tartışmalarıyla gelişir. 1980’lerde ise toplumu eleştiren görsel sanatlar da, postmodern olarak nitelendirilir. Post-Modernizm, eleştirilerine Modernizm’i de içinde bulmanın mümkün olduğu etkin bir geç Modernizm’dir. Post-Modernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin tamamının II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıktığı görülür. Kesin bir dönemleştirme yapmak ve tarihsel sınırları saptamak olanaklı görünmemekle birlikte ve hatta öncülleri bizzat modernizm içinde yer almakla birlikte, Post-Modernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi açısından II.Dünya Savaşı sonrasından itibaren ele almak yerinde olur.
Bütün modern akımlar, modern dünyanın geçmişten bütünüyle farklı olduğunu ve sanatın kendi modernliği ile yüzleşerek ve keşfederek kendini yenilemesi gerektiği duysunu paylaşmışlardır. Bazıları için bu, ilkel olanı endüstrinin yaratılarına tercih etmek, bazıları içinse teknoloji ve makineleşmenin yüceltilmesi anlamına gelir.
Modernizm de genel olarak sanatçının kendi bakış açısını bulması ulaşılacak en üst noktadır. Her ne kadar bu moda zaten 19. yüzyılda ortaya çıkmış olsa da modernistler için bir doktorin haline gelmiştir.
Belirli modern akımlar, sanatın ne ve ne için olduğuna, neyi desteklediğine ilişkin sorular sormaya başlamışlardır. Bu süreç boyunca sanatsal etkinlik ve kültürel eleştiri birbirini yakından belirler duruma gelmiştir. Dadacılık bireye bilinçaltıyla yer değiştirterek onu bütünüyle gündeminden çıkarmıştır.
Modern akımlar birbirleriyle, sanatın duyguları ve zihnin durumlarını (Dışavurumculuk), ruhsal düzeni (Yeni-plastikçilik), toplumsal işlevi (Yapısalcılık), bilinçaltını (Gerçeküstücülük), temsilin doğasını (Kübizim), burjuva toplum içindeki toplumsal rolünü (Dadacılık) araştırması gerekip gerekmediği konusunda mücadeleye girmişlerdir. Bu yönelimlerin bazıları birbiriyle örtüşür.
Sanat giderek gerçeği, ister özel türde bir modern gerçeği (Gelecekçilik), ister evrensel gerçeği (Süprematizm) keşfetmenin aracı durumuna gelir.
Modernizm ve Post-Modernizm kronolojik olarak bir tabloda, kapsadığı akımlarla birlikte aşağıda ki gibi gösterilir.
Modernizm içinde yer alan sanatçılar ve başlıca yapıtlarına ait örnek vermeye, Picasso’dan başlamak istiyorum. Picasso görmez, düşünür. Picasso aramaz, bulur. Gerçekle, çizilen arasında, görünüş benzerliğinin, onun için, hiç önemi yoktur. Nedenleri ve izlenimleri aramak için doğanın derinliğine yönelmesi gereksizdir. İçindeki duygusal atılımlar, izlenimlerini yorumlamaya yeterlidir O’nun için.
Pablo Picasso’nun ‘Sürahi, testi ve meyve kasesi, 1909’ eseri temsilin doğasına örnek yapıtlardandır.
Bir örneği bu resim olan Kübizm en önemli modern akım olarak kabul edilir. Pek çok modern akım gibi Kübizm de sanatın merkezine aklı yerleştirir. Sistemli olarak sanat ve temsil ettiği şey üzerine kafa yorar; bunu yaparken şeyleri yalnızca gözlemciye görüldüğü gibi resmetme yönündeki Doğalcı kaygıyı bütünüyle terk eder. Onun yerine Kübistler bir nesneyi farklı düzemelerde betimleyerek nesnenin zamanında ve uzayda var oluşunu ifade etmenin yollarını aramışlardır. Resimlerin nasıl yapılandırılacağını ve sanat yapıtı olarak nasıl bir işlev göreceklerini; sanat nedir ve sanat neyi temsil eder sorularıyla açıklığa kavuşturup araştırmışlardır. Kullandığı renkler parlak, yüzeyler geniştir.
Jean Arp’ın, ‘1925 yılında yaptığı ‘İki topuğu siyah bir tonoz altında ters dönmüş mavi ayakkabı’eseri başyapıtlarındandır.
Bilinçaltı, yaratıcı gücü nedeniyle yalnızca onunla özgün, irrasyonel yaratıcılığın kaynağı olarak bağlantı kuran Dadacılık ve Gerçeküstücüler için değil, öteki pek çok modern akım içinde değerlidir. Arp’ın yapıtının adı mizahi olma çabasında ve bizim yapıtın kendisine daha çok dikkat etmemizi sağlar. Arp, kendi yaratıcılığını doğal büyüme güçleriyle karşılaştırmaktadır. Ters dönmüş’teki formlar, canlı varlıkların değişim ve hareketini çağrıştırır ve belirsiz, tanımlanmamış, sabit formlar ve kesin anlamlara verilen önceliği rasyonalleştirmenin reddini amaçlamaktadır.
Jean Arp, kolajı rastlantısal kompozisyon ve hazır-nesne gibi yöntemlerle birleştirmiş ve insan bencilliğinin reddi diye tarif ettiği eserleri ile Dada hareketi içinde öncü bir figür haline gelmiştir.
Marc Chagall’ın eserlerinde, avangart bir sanat anlayışı olan eserlerini herhangi bir akım altında sınıflandırmak zordur. Fovizm ve Kübizm’e yaklaştığı söylenebilir. Eserlerinde Yahudi geleneğine ait dini temalara sıkça rastlanır. Resimleri ve vitrayları dünyanın çeşitli şehirlerinde sergilenmektedir.
Oskar Kokoschka, ressam ve edebiyatçıdır. Oskar Kokoschka’nın eserlerinde daima insanlara ve hayata karşı duyulan büyük aşk konu edilir. Renkler en yumuşak ve silik tonlardan, haşin ve derin nüanslara geçen ışık yüzeyleri meydana getirir. Hatlar gergin, şekiller güçlüdür. Portrelerinde anlamlar boş, bakışlar donuktur. Kokoschka tümüyle kübist ressamlardan ayrıdır. Onlar eşyaları ayrıntılarına dek inceleme ve birleştirme düşüncelerini benimsemez, renklerin tek tona yönelmesini, mekanik unsurları, şekil aramalarını sevmez. Kendisi renk coşkusuna ve bu çoşkuyla her türlü duygu ve tutkunun doruğuna ulaşabileceğine inanır. Resmin karşısında hiçbir zaman bir yazar veya bir düşünür değil sadece bir ressamdır. Heyecan, tutku, korku, ölüm gibi insan ruhunda kabaran duyguların dışa yansımasını resimle yapar. Tablolarında modellerin baş ve vücut kontürlerine prospekt ve profilden görünüşlerde yerleştirerek, çift boyutlu ve çoğul şekiller elde eder.
Wassil Kandinsky, Matisse, Picasso, Delauney ve Klee gibi zamanın önemli yaratıcılarını bir önder gibi etrafında toplamıştır. Der Blaue Reiter yeni dönem için müzik, tiyatro ve bilimsel alanları da kapsayarak soyut resim, gerçekçilik akımları, primitive sanatlar ve çocuksu çizimler için adeta bir yön gösterici işlevindedir. Kandinskiy yaklaşımını 1912’de yayınlanan ‘Sanatta Zihinsellik Üzerine’ adlı kitapta geliştirir. Kandinskiy için sanat, manevi değerlerin betimlenmesidir. Her sanat dalı dışsal yapısı itibariyle birbirinden ayrılsa da buluştukları ortak nokta, insan ruhunu arıtıp, harekete geçirebilecek iç amaç için çaba vermeleridir.
Piet Mondrian’a göre, varlığın durgunluğuna ulaşmak için bireysel heyecanlar aşılmalıdır. Bireyciliğe karşı evrensel biçimlerin insanın ruhunu temsil ettiği görüşü ve saf ifade biçimini savunur. Ona göre, nesnelerin farklılıkları değil ortaklığı gösterilmelidir. Genel olan kalıcıdır, o yüzden kalıcı olan bulunmalıdır. Sanat ve yaşam her ikisi de gerçeğin tanımıdır. Yeni Plastik anlayışta hacim, uzay ve zamandan arınmışlık vardır. Renkte bile sübjektifliği kabul etmez. Asal renkleri, siyah, beyaz ve griyi, en basit öğeleri ve geometrik formları kullanır. Dik açı ile birbirini kesen çizgiler arasındaki dengeyle ve etkileşimle evrensel öze ulaşılır. Karşıtların yan yana gelmesiyle fiziksel ve ruhsal dünya dile getirilir. Dikeyler; evrensel, nesnel, düşünsel ve erkeksiyken, yataylar; bireysel, öznel, maddesel ve dişiseldir. De Stijl tarzındaki resimlerde, binalarda, iç dekorasyonda, mobilyalarda ve kullanıma yönelik eşyalarda yalınlık, asal renkler, geometrik form ve simetrik olmayan bir denge dikkat çeker.
Modernizm akımıyla ilgili temel kavramlar, üsluplar ya da konuları şu anahtar sözcüklerle anlatabiliriz. Deneysel; radikal; kullanıma hazır; ilkel; bilinçsiz; ruhsal düzen; etkili gerçek; sanat ve endüstri; enternasyonalizm’ dir.
Post-Modernizm de, modernistlerin tersine post modernistler yaratıcı ve kişisel özgürlüğün kaynağı olarak bilinç altına hiç inanmazlar ya da çok az inanırlar. Sanatı, evrenselliği ve zaman ötesi oluşuyla değil; kusurlu, sıradan, ulaşılabilir, elden çıkarılabilir, yerel ve geçici olmasıyla değerlendirirler.
Post-Modernizm doğayı, özgürlüğümüzün sınırlarını, otoriteye karşı boyun eğme zorluğunu sorgularken içine düştüğü karamsarlık nedeniyle eleştirilir. Çoğu kez eleştirir ama saldırdığı şeye olumlu bir bakış açısı ya da yeniden tanımlama getirmekte, aynı ölçüde başarısızdır.
Post-Modernizm görsel sanatlarda özellikle Yeni-Kavramsalcılık’ la el eledir. Post-Modernizm’in etik denektaşı canlandırmacılıktır, hiçbir toplum ya da kültürün ötekinden daha önemli olmadığı inancıdır. Post-Modernizm, ekonomik ve kültürel güçlerin, bu gücü bireylerin ve bütün kültürlerin kimliklerini biçimlendirerek kullanılmasını da inceler.
Çoklu yapısı ve karmaşık değerlendirilmeleriyle, Post-Modernizm tam olarak nedir? Post-Modernizm kimileri ne göre, bir dönemin adıdır. Aynı zamanda yeni bir felsefi konseptin, yeni bir düşüncenin, üslubun, yeni bir usçuluğun (modern usçuluğu aşan farklı bir usçuluğun), yeni bir söylemin de adıdır. Bu, hem kültürel hem düşünsel hem de maddi nitelikler açısından bir dönemin sona ermesi ve kendi içinden ötesine geçilmesi anlamında ileri sürülen bir kavramlaştırmadır da diyebiliriz.
Post-Modernizm, gerçeği, oturmuşluğu, güveni ve karşılıklı bütün bir anlayışa dayanan insan ilişkilerini reddetmesiyle son derece radikal bir bakış açısına sahiptir. Şöyle ki, insanlar bir şekilde birbirleriyle iletişim kurmayı başarsalar da, bu sadece anlıktır, geçicidir. Geçmişle bağların koparılmaması, sürdürülmesi, postmodern ağırlıklı özelliklerden biri olmaya devam etmektedir. Post-Modernizm, gücünü ve cazibesini uyuma karşı çıkan, çeşitliliği savunan ve bastırılmış grupları destekleyen bir konumdan alır.
Eğer bilgi, temelinde bilimselse, modernist; anlatısal bilgi ile işbirliği içinde ise postmoderndir.
Temel Kavramları sırasıyla, seçmecilik, birlik karşıtı, kurumların eleştirisi, dekonstrüksiyon, görecelik, kitle iletişimi olarak sayabiliriz.
Londra da Tate Modern de bulunan, Jeff Koons’un 1985 yılında yaptığı ‘Eşit denge tankında üç top’ eseri Post- Modernizme iyi bir örnektir.
Koons, günlük yaşamda yer alan toplu üretim nesnelerini alır ve sanat galerilerinde sergiler. Bu bizim sanatın özğünlüğü ve bir başka örneğinin olmaması gerektiğine ilişkin beklentilerimizin tersidir. Koons’un yapıtları bizi sanat kurumlarının nesnelere yüklediği kültürel ve ekonomik değerleri ve kendi sanat tanımlarını nasıl zorla kabul ettirdiklerini düşünmemiz yönünde kışkırtıcıdır. Bu tüketim nesleleri, en mahrem başarılı hayallerimizin (örneğin bir basketbol oyuncusu olarak) içinde yaşadığımız kültür ve ekonomi tarafından nasıl biçimlendirildiğini düşündürtmek için sanat olarak sergilenmiştir.
Bir başka örnek, Marily Monroe diptikonu, 1962, Andy Warhol eseridir. Kitle iletişimi, pazarlama ve reklamcılığa gösterdiği ilgiyle Pop Art, Post-Modernizm’in erken bir formu olarak görülebilir. Andy Warhol’un yapıtı şöhret kültürünü ve bir bireyin kendi imgesiyle nasıl sömürebileceğini, yada onun arkasında nasıl kaybolabileceğini araştırmıştır. Bir orjinalin kaybı ve onun yerine konan kopyaları, Pop’ un habercisi olduğu, Post-Modern sanatın temel ilgi alanlarından biridir. Andy Warhol’un diptikonu Marily Monroe’nun intiharının ardından birkaç ay sonra üretilmiştir. Yapıt, bireylerin ölümlerinden sonra dergilerde ve reklamlarda çok sayıda yayımlanan kopya görüntüleriyle ‘ölümsüzlüğe’ ulaşabilme yolunu sorgulamıştır.
Salime Kaman
Sanat Eleştirmeni-Ressam