Tuğçe Tatari
Sanatı icra edenler de, üretenler de açlıktan ölsün mü diyorsunuz şimdi? Hadi devlet diyor, peki ya bizler? Bizler ne diyoruz, esas önemli olan o?
Evet farkındayım…
Artık daha çok karşımıza çıkıyor “bu virüs ortamını fırsata çevirdiklerini…” düşünenler.
Neredeyse sadece HES kodlarımızla ilgililer.
Onun dışında kim hangi mecburiyetleri dolayısıyla risk altındaymış, umurlarında değil gibi.
Kısıtlamaları yeterli bulmayan vatandaşa “Hastalıktan korunmak için bu sene evlerinizde yılbaşı kutlamayın” diyorlar.
“Salgını ancak böyle kontrol altına alabiliriz” diyorlar.
Tutarlı düzenlemeler yapmıyor, vatandaşı devlet güvencesiyle korumaya almıyorlar.
Mesela;
dizi setleri aktif, televizyon çekimleri yasaklardan muaf.
Şehirler arası seyahatler serbest
Ama konserler, sahne sanatları iptal, akşam saatinde olabilecek tüm müzikli-müziksiz faaliyetler yasak.
Adeta ideal toplum bu olsa gerek!
İdeal derken bizim idealimiz değil muhakkak!
İdeal bir toplumun sanattan, müzikten uzak olması gerektiğini düşünebilecek bir zihinden söz ediyoruz, şükür o çemberin dışındayız.
İyi de ne yapalım yani, bunca yıl komplo teorilerine pabuç bırakmadık tamam da mesele dönüp dolaşıp her fırsatta yaşam tarzlarımızın dizayn edilmesine, düşüncelerimizin baskılanmasına geldi oturdu.
Memlekette toplu taşımalar serbest, yüzlerce emekçinin bir arada çalışması sakıncalı değil ama akşam oldu mu herkes eve! Korona alemciymiş, ondan. Yoksa başka bir niyet yok!
Neyse tabii işin farazi kısmını bırakır, elle tutulur gerçekliğine odaklanırsak canımız yanabilir.
Yanabilir derken, bizim, yani memlekette sadece bir avucu biraz daha geçen sayıda ve hâlâ hayattan beklentilerini özgürlükleri olarak tanımlayan kişilerden söz ediyorum.
Bir belgesel hazırlanmış. Şimdilik sadece birinci bölümü yayınlanan belgeselde müzik sektörünün Koronavirüs’ten aldığı yara anlatılıyor. “Ben İnsan Değil miyim? – Türkiye’de Müzisyen Olmak” adıyla internetten bulup izlemenizi öneririm.
Yazının devamınık okumak için tıklayın