“Babam okulda hademeydi.
Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına..
Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira..
Deterjan yok o zamanlar. Küllü su vardı. Küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı. Etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur..
Etli bulgur dediğim, et yok. Annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi.
Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik.
Seyhan’ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu.
Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi,
bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur..
Ama dedim ya,
sevgi öylesine çoktu ki evde,
sevgi karnımızı doyuruyordu..”
Muzaffer İzgü