Babamın bir kaç kez cenazelere kalanlar için gidilir dediğini hatırlıyorum. Hazin bir olay sonrası kalanların acısını dindirmek, ne çok sevenim var duygusunu yaşatmanın önemini vurgulamak için söylemişti belli ki, ayrıca varoluşçuydu. Sonra bunu söyleyen de gitti bir Mart günü, 2010 yılında. Yazı hüzünlü başladı ama okumaktan vaz geçmeyin, güzel bir şey geldi gelecek.
Çok büyük bir katılımla defnedildi ama bensiz çünkü ben mezarlıkta kayboldum, şaka değil, taziyeleri alırken, duygu yüklü konuşmalara daldım, duygulardan uyanınca bir baktım biz orada iki kişi kalmışız, ben ve Aytaç Durak, ben de bir panik, ordan oraya koşturup kalabalığı aradım. Vardığımda, görmek istemediğim manzara bitmişti.
Sonraki günlerde gelenimiz gidenimiz çok oldu, akın akın gelen konuklar acımızı dindirmeye uğraştı, akla gelen de geldi, gelmeyen de. Ne mutlu bize. Altıncı gün kendi aramızda konuşurken annem şöyle bir şey söyledi, ´Vakıf Bey her gün geldi, her duaya katıldı. Çok memnun oldum. Oysa babanızla yakın bir arkadaşlıkları yoktu, ne kadar muhterem bir insanmış.´
Yedinci gün Vakıf Bey yine geldi, duadan sonra ona ´Vakıf Amca, bizi çok mutlu ettiniz, her gece duamıza katıldınız, şeref verdiniz, çok teşekkür ederiz. Açıkcası, çok yakın arkadaş olmamanıza rağmen gelişiniz bizi öylesine mutlu etti ki size özel olarak teşekkür etmek istedik,´ dedim.
Sonra Vakıf Bey bana, bize, hepimize bir ders verdi.
Yazının devamını okumak için tıklayın