OKALİPTÜS AĞACI
İnsanın rüyasına ağaç girer mi?
Bir Okaliptüs gecelerim oldu.
Dilberler sekisi koşu alanının ucu,
25 yıllık sabah koşu yolumun yarısı,
Etrafından döndüğüm Okaliptüs.
Devasa, kocaman, ulu bir ağaç.
Etrafındaki onlarca ağaçla birlikte,
Çam, çınar, yabana mersinleriyle,
Yol yapımı için kesiliveren, zııt zııt,
On dakikada gövdesi yere indirilen.
‘Eu-Kalyptos’, meali ‘ İyi Korunan’,
Haşa; yanlış anlaşılmasın!
Asla çevrecilik, ya da doğa adına,
Kahramanlık tefrikası değil niyetim,
Sadece samimi olarak üzüntümün,
25 yıllık bir yoldaşa içlenmenin,
Bir dost kaybının ağıtıdır bu yazı.
Bu dünya, sadece insanların değil !
Özleyeceğiz seni güzel Okaliptüs…
●●●●○○○○●●●●
Her şehirde, asıl tabiatımızı andıran,
Gerçek doğayı taklit eden alanlar,
Özellikle Dilberler sekisi gibi bakir,
Şehir yokken bile orada olan,
Beton çölündeki vahalar yok oluyor.
Görüntü güzelliği, ruha huzuru değil,
Fizyolojik açıdan da hepimize gerekli.
Basit anlamda oksijen(O2) ve su (H2O),
Birini 5 dakika, birini biraz daha uzun,
Bulamazsan, allameyi cihan olsan vızz.
Hücreden, Krebs siklüsünden, kana,
Dokunun yaşamından, organlarımıza,
Mikrokozmozdan, makrosuna kadar
Her yerde O2 ve H2O, o yok sen yok!!
Okaliptüs, oksijen ve su, mesele bu.
Dibindeki börtü böcek, üstündeki yosun,
Tepesindeki kuş, kovuğunda yılan çıyan.
Mesele bu, yoksa insana yol da gerekli,
Trafik, taşıt, petrol , egzos gazı, korna…
Ulaşmamız da gerekli, mesele o değil,
Mesele O2, mesele H2O, mesele bu…
●●●●○○○○●●●●
Dilbersekisi Adana’nın kalbindeki vaha,
Bitki, hayvan, insan birarada mutlu orada.
Ama usul usul, sağdan soldan kırpılıyor.
Setin altından yol, manzara nefis, ohh,
Ulaşanlar, yolu yaptıranlara dua edecek,
Binlerce araç akacak, vakit nakit vs,
Peki ya, her güz suya konan gövel ördek,
Çamdaki tırtıl, ottaki kertenkele, karınca,
Dalda öten sığırcık, ağustos böceği,
Yosun, mantar, toprak, su ve oksijen,
Onlar yoldan nasıl faydalanacak?
Hani biz bu dünyanın tek sahibiyiz ya,
Yolun kralını yapıyoruk, yaranamıyoruk,
Sen hala otta, karıncadasın değil olay,
Mesele başka,
Biz hadi koşabilirsek, oksijen yeterse,
On yıl daha, yolun beton ayağını dönüp,
Kuş sesinden, motor ve korna vızıltısına,
Yaprak, yosundan demir çimentoya terfi,
O2 yerine CO soluyup, koşalım da,
Bizim dışımızdaki mahlukat ne etsin?
Mesele bu…
●●●●○○○○●●●●
Neyse, biz ne desek boş, bomboş,
O Okaliptüs ki, insana faydası mebzul,
Biz onu bataklıkta sevdik, sıtmada,
Ama yol da lazım, saç yağı, esans ta,
Odun da, Okaliptüs illa kesilecek,.
O kısmı ayrı, bizim mesele ayrı,
Mesele denge, olay keskin sirke,
İnsan doğa ortaklığındaki ince ayar.
Doğa ancak izin verildiğinde yaşıyor,
Doğa kendini tekrarlayarak yaşıyor.
İnsan savunmasız doğaya izin verecek,
İnsan ağaca, kuşa, böceğe saygı duyacak,
Oksijene, suya, rüzgara saygı duyacak ki,
Doğa insana diklenmesin, elinin tersiyle,
Şimdi sıra şairin dediği gibi yapmakta,
Yolu yapabilen, ağacı da dikecek gardaşım.
Hem de Nazım Hikmetin zeytinini…
‘’Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile,
Mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yanı ağır bastığından’’…
Yarım aklımla bildiğim, öğrendiğim şu;
Dünya bizim olduğu kadar onların da,
Böceğin, suyun, okaliptüsün de.
Biz de tabiatın küçük bir ayrıntısıyız.
Merhum okaliptüs artık anılara tevdi,
Ben mahzun, onu kalbime gömdüm,
Amma ve lakin dengeli paylaşmazsak,
Okaliptüssüzlük birgün hepimizi gömecek,
Haberimiz olsun…