Ölüm ve Aydınlanma – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Niyeti, aydınlanma yolunu herkes için gözler önüne sermek,
Nitelikli bir bilinçle yaşamayı teşvik olan Tibet Ölüler Kitabı’nda;
‘’Arzularımızın, korkularımızın, hazlarımızın,
Değerlendirmelerimizin ve yorumlamamızın sorumlusunun,
Yalnızca ve yalnızca kendimiz olduğunu, ve tüm bunların,
Dünyanın görünüşündeki ciddiliğini ve önemini,
Bizzat kendi yaratıcılığımızın oyunu olarak görebilirsek,
Tüm ızdırap kaynaklarını kurutan bir aydınlığa erişiriz’’ der.
Etkin yaşamın en stratejik hamlesi ölümü çözmekle atılır.
Ölümü çözmek lafından kastım ;
Ne bir, nasıl olsa olacak bari güzel yaşıyalım arsızlığıdır,
Ne uzun ve sağlıklı yaşayalım, hep tadını çıkaralım ütopyasıdır,
Ne de yalan bu dünya, ne yaparsan yap boş padigmasıdır.
Ölümü zaman, mekan ve kavram olarak çözmektir kastedilen.
Sorun der,ölümü yaşamanın son anı olarak anlamakla ilgilidir,
Oysa bir yenilenme ve değişim cephesinden bakılınca,
Yaşamın her yanında ve anında mevcut olan birşeydir ölüm.
Geçen her bir an, geçmiş deneyim olarak ‘’ ölür’’ iken,
Deneyimlenmemiş her bir an, ‘gelecek şimdi’ haline gelip ‘’ doğar’’.
Koşullara yönelik beklenti ve tepkilerimizden oluşan,
Alışılagelmiş davranış kalıplarımız, deneyimimiz içinde çoğu kez,
Ölüm benzeri bir durgunluk ve cansız bir fazlalık üretir.
Ama özgürleştirici bir karakter dönüşümününe erişenler,
Ve kişiliğin yeniden doğumunu deneyimleyenler bilirler ki,
O karanlıkta kaybolmuşluk halinden kurtulmayı sağlayan bu olanaklarla,
An be an, başlangıç ve sonların biteviye çakışmasının kavranmasıyla,
O meşhur sonun gölgesinde geçen hayat hikayesi değişiverir.
Buda rahiplerinin, her ölünün arkasından yüksek sesle okuduğu metinde,
Ölü kişinin acı çekmesine neden olmuş bilinçsiz eğilimlerinden vazgeçerek,
Geçmiş deneyimlerinden özgürleşip aydınlanması hedeflenir.
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle hesabı içinde,
Yaşayanlara söylenen bu sözlerden anlanması istenen şudur;
Ölüm zaman, yer ve kavram olarak tek değil çoğuldur…

∞Ω∞

Doğa, yaşam içinde bu anlattığımız döngüyü kavramamız için,
Hergün enfes bir pratik yaptırır insana.
Uyku, rüya ve uyanış.
Yani gün içinde yaşamdan kopuş anı, uykuya dalış,
Aynı, zikrettiğimiz kendi dimağ yaratıcılığıyla oluşan rüya,
Ve yeniden doğuş anı olan, uykudan uyanış.
Rüyalar adeta kişinin ruhsal enerjisinin simgesel belirişleri olduğundan,
Her sabah aslında aydınlanmış uyanış için fırsat,
Her gece ise arınmak için bir fasıladır der ‘’Tibet Ölüler Kitabı’’.
Bize çok kısa ya da çok uzun gelen uyku süresinde zamanı,
Uykuya dalınca bilincinde olmadığımız mekanı,
Ve bunun süreklilik arzeden gerçekliğini içselleştirirsek,
Ömür denen sürenin de sürekli yenilenen bir süreç olduğunu,
Bundan bilinçli olduğumuz sürede de yararlanabileceğimizi,
Basit ama net bir şekilde kavrayabiliriz.
Ne yaşam ölümü, ne de ölüm yaşamı engelleyebilir ,
Eğer insanın varoluş komedisi içinden,
Onun inorganik arka penceresini daha net görebilsek,
Farkederiz ki, cansızlığa geri dönmek bir gerileme değil,
Daha ziyade, her an devam eden bir yenilenmedir.
Yani ebediyet gibi sınırlı değil, zamansızlık gibi sınırsız…

∞Ω∞

Yahu Emre kardeş; Pazar sabahı gazeteyi açtık, okumaya,
Sen mevzuyu getirmişsin, canımızı sıkmaya dersiniz, bilirim.
Tevbe, zinhar tevbe, maksadım asla can sıkmak değil.
Sadece zihinsel yapımız olan bellekteki geçmiş ile,
Zihinsel yaratıcılığımızda hayal edilen gelecek arasında sıkışık,
Aslında ‘’her zamanı’’ temsil eden şimdinin kurtuluşu için,
Zamanın sonsuzluk kavramından, bizzat zamansızlık kavramına,
Bir anlamda zamanın ağırlığından kurtulmaya davet bu.
Bugün Tibet’te Budist Rahiplerin ölülerin arkasından sesli okuduğu,
Aslında yaşayanların farkedip görmesini istediği söylemlerden,
Ölüm fikrinden aydınlanma çıkarmak niyetim.
İdeal aydınlanmış bir arınmış zihin durumunu betimlemek kolay,
Kolay da, her günkü cehalet, haset, garez, kıskançlık içinde,
Savaş, hastalık, yoksulluk, şiddet ve suç çarkının ortasındaki insanı,
Sıradan bilinçten kurtarıp, bu bilince ulaştırmak kolay değil.
Kolay olmadığı için de yaşamayı da,ölümü de ızdıraba dönüştüren,
Tam yorumlayıp değerlendiremediğimiz ömürler sürüyor,
Geliyor, geçiyor ve gidiyoruz.