Mektup tanıklıktır. Zamana, insan ömrünün anlarına, duygu ve düşüncelerine sahip çıkmaktır da.
Mektup yazıyorsanız bunu daha iyi anlarsınız. Bir de yazılan mektupların okuyanıysanız… Bunların her biri size birçok şey söyler. Ötesi, alır taşır düşlere düşüncelere, akıp geçen zamana.
Yaşananların hiç de zamansız olmadığını anlatır size mektuplar. Özellikle de sanatçı/yazar mektupları… yepyeni dünyalar taşır onların yaratıcı evrenlerine, yaşama seyirlerine dair.
Hatırlarım, Fikret Otyam’ın 1975’te yayımlanan (*) Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları’nı…
Okurken kendimi nasıl kaptırmıştım! Çok değil, Orhan Kemal beş yıl önce, 2 Haziran 1970’te veda etmişti bu hayata. Radyoda on üç haberlerinde bunu duyduğumda donakalmıştım. On altı yaşın heyecanıyla Orhan Kemal okuyordum, masamda onun kitapları vardı.
Bundan tamı tamına beş yıl sonra karşıma çıkan Fikret Otyam’ın kitabı benim için tam bir öğrenme/zamana yolculuk şenliğiydi.
Otyam’ın mektupları düzenleme biçimi ise etkileyici gelmişti bana. Anı-mektup diyebileceğimiz bir yöntemle hazırlamış, onunla dostluğunun anılaşan ânlarına dönerek adeta bir Orhan Kemal romanı çıkarmıştı ortaya. Ki; bir biyografi, bir biyografik mektup-roman da denilebilirdi buna.
Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları benim gözümde hâlâ bir “Orhan Kemal Okuma Kılavuzu”dur.
Yazının devamını okumak için tıklayın