Henüz 4-5 yaşlarındayım, evde kalemle kağıtla tanışmış insanlar var; ben de öykünüyorum ama okuma-yazma bilmediğim için işin o yanına katılamıyorum. Ama fırsat buldukça da kalemtıraşla ucu kütleşmiş kalemleri yontuyorum; hem eğleneyim hem de işe yarasın diye bu tür yontma işlerini de bana yaptırıyorlar. Fakat kalemin ucundan çıkan ve kopmadan epey uzayabilen talaşlar hoşuma gittiği için de -çünkü ancak o kadar yapabiliyorum- zaman zaman gereksiz yere kalemleri yontup ufaltıyorum. O gibi durumlarda “yazı kalemlerini ziyan ediyorsun” diye uyarıyorlar.
Fakat “yazı” sözcüğünü henüz bilmediğim için, ona en yakın bildiğim “yaz” kelimesi ile ilişkilendirip, o kalemlerle “yaz mevsiminde (yazın)” yazmama izin verileceğini düşünüyor ve yazın gelmesini çok istiyorum.
Böylece evin içinde ne zaman sıkılıp kalem yontmak istesem “yazın kalemi nerede?” diye soruyorum-çünkü saklıyorlar-; bunun üzerine köşe bucak yazın kalemi arıyorum.
Yazın kalemi zihnimde, tüm özlemlerimi yüklediğim bir “şey” halini almış. Her tarafı kurcalayıp yazın kalemi aradığımı bugün bile hatırlıyorum.
Bu kişisel hikayemden çıkardığım hisse, “erişmek istenilip de henüz gerçekleştirilemeyenlerin zihinde gerçeğinden soyutlanıp farklı bir hale dönüştüğü ve sıkıntılardan kurtulma ihtiyacı hissedildiğinde başvurulabilecek birer kurtarıcıya (yazın kalemi) dönüştüğü”dür.
Bir şey yapmak lazım! (isterseniz sonra da tıklayabilirsiniz J)
Toplumumuz eğri giden şeylerden şikayet konusunda açık ara birincidir ve kanımca bu çok da iyi bir özelliktir. Fakat galiba eksik bir bileşen, şikayet konusunun tersini söylemenin çözüm olamayacağının farkında olarak, arzulanan eyleme yol açan nedenlerin tam anlaşılması ve o nedenlerin nasıl giderileceği’nin “yapılabilir” adımlar halinde ortaya konulmasının, “bu kadar işin arasında katlanılması güç bir sıkıntı” olarak görülmesidir (tıklayabilirsiniz).