Ağustosta nefes verdik kaleme, teneffüs verdik yazılara…
‘Gecedeste‘yi okuduk. ‘Dündeste‘yi okuduk. Nefes aldık. Kalem biledik.
Feran’ağbi, “Yazmayı bırakma, hep yaz” derdi. Ona da ustası söylemiş.
Hep kış be Feran’ağbi!
Üçüncü zilden sonra sen yoksan sahnede, hep kış…
Ne hain yaz’mış meğer…
Nefesimiz kül oldu.
Ne orman kaldı tutuşmadık ne ciğerimizin is tutmayan köşesi kaldı.
Çarşamba’da başlayan çocukluğundan, Montreal’e uzanan; tiyatro sevdan, merakın, kendi dilini ve kelimelerini benzersiz şekilde bulman, hep ama hep yazman; ustan Haldun Taner’e verdiğin sözü bozmadan… Galatasaray Lisesi’nden bin bir anıyla gölgeni büyüttüğün Beyoğlu…
Sonbahar geliyor diyorduk.
Perdeler açılacak diyorduk.
Can havliyle Ses 1885’e koşup sahnede ne varsa, onu seyredecektik.
Belki üç kez bilet alıp, üç kez ertelenen ‘Şahları da Vurular‘ı yeniden oynayacaktın.
Yangınlar içinden geçen ömründe her defasında, sahneni; hevesi diri/kalası yıkılmadan ayakta tutmak için; bu coğrafyanın dört yanında turneler yaparak, emek vererek tiyatroya, yazmaya adanmış bir ömrün nasıl olacağını miras bıraktın genç sanatçılara…
Yazının devamını okumak için tıklayın