Hakan Türkoğlu htrocker@yandex.com
20 Nisan 2025
POPÜLER-KALİTELİ TEZATINDA
KAPİTALİZM VE MÜZİK ENDÜSTRİSİ
Popüler olan en kaliteli midir? Ya da soruyu tersten soracak olursak kaliteli olan popüler olmak zorunda mıdır? Bu paradoks özellikle müzik endüstrisi açısından yıllarca tartışma konusu olmuştur.
Müzik dünyası 1700’lü yılların ortalarından 1800’lü yılların ortalarına kadar Klasik müzik ile meşgul oldu. Bu dönemden sonra 1800’lerin sonlarında New Orleans’ta doğup gelişmeye başlayan caz türü 1920’li yıllarda altın çağını yaşadı. Her iki dönemin de ortak bir yönü vardır. Bu zamana kadar müzik dinleyicisi radyo, televizyon ya da daha önemlisi müzik dergileri gibi araçlarla yönlendirilmemişlerdir. Zaten müziğe ulaşmanın ilk ve tek yolu olan plak satın almak ancak 1880 yılından sonra gerçekleşebilmiştir. Müzik dinleyicisinin özellikle Caz müzisyenlerini tanıyabilecekleri yegâne yerler o zamanlarda yeni yeni ortaya çıkan Caz kulüpleriydi. Değindiğimiz dönemlerde müzik henüz global anlamda bir sektör değildi. En azından çok büyük bir ticari hacme sahip değildi.

1954 yılında Leo Fender’in tasarladığı Stratocaster adlı elektrikli gitar müzik dünyasında devrim yarattı. Buluş “Rock’n Roll Devrimi”ni başlattı. Chuck Berry, Elvis Presley, Little Richard ve Bill Haley gibi isimler bir anda “star” oldular. Müziğin ciddi bir sektör olacağının ilk sinyalleri bu dönemde anlaşılmaya başlandı. İşte bu nedenledir ki Top 100 listeleriyle tanınan ünlü dergi Billboard’un 12 Kasım 1955 tarihinde yayın hayatına başlaması bir tesadüf değildi. Nitekim az önce adı geçen Chuck Berry, Billboard 1955 yılı Haziran dergisinde 1 numara olmuştur. ABD’de 1922 yılında yayın hayatına başlayan çoğu yerel olan radyo istasyonları çok etkili değildi. 1940-1955 yılları arasında daha geniş kitlelere ulaşan radyo sinyalleri müzik sektörünün gelişmesindeki ivmeyi hızlandırdı. Avrupa’da ilk radyo yayını İngiltere’de yine 1922 yılında yapıldı ama kitle çok kısıtlıydı ve etkili değildi. İngiltere’nin radyo frekanslarını kısıtlayıcı yasaları radyonun etkili olacağı yılları biraz geciktirdi. Bu dönemde dinleyicinin müzisyenleri tanıyıp dinleyebileceği yerler yalnızca sahnelerdi.
İşte buraya kadar büyük fotoğrafı görmek adına süreci özetlediğimiz müzik sektörü kapitalizmin çarkları arasında düzene sokulmaya başlamıştır. Çünkü parasal hacim inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. İtiraf etmek gerekirse benim de etkilendiğim ve yönlendirildiğim Billboard listeleri ya da Avrupa’da bir dönem çok etkili olan Melody Maker dergisi listeleri nasıl hazırlanır sorusuna bir göz atmak lazım bu noktada. Bu dergiler listelerini hazırlarken market satışlarını ve radyoda çalma sıklığı verilerini baz alırlar. ‘50’li yıllardan ‘70’li yılların sonlarına kadar dinleyiciyi en etkileyen unsur radyo programlarıydı. Program yapımcısını ikna edip şarkısını çaldırmayı başaran müzisyen o an şöhreti yakalamış oluyordu. Parçası sıklıkla çaldığı için müzik dergilerinin listelerinde üst sıralarda boy gösteriyor servetine servet katıyordu. Müzik dinleyicisi için listenin üst sıralarında gördüğü şarkı “kaliteli” anlamını taşıyordu. (!?)
Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse 1950’lili yılların ünlü gitaristi Duane Eddy, dönemin en önemli Dj’i ve yapımcısı Lee Hazlewood’u ikna edemeseydi bugün yok muydu? Ya da radikal Rock yapımcısı efsane Dj John Peel ne olmuştu da bir anda aşağıladığı punk gruplarına yer vererek bu tarzın popüler olmasına neden olmuştu. Bu sorular çoğaltılabilir ama ticari hacmin inanılmaz boyutlara ulaştığı müzik sektöründe pastadan illegal pay alma ve yönlendirme sorunları baş göstermeye başlamıştı.

