Sanat hayatı boyunca 50’nin üzerinde sergiye imza atan usta ressam Abidin Dino, vefatının 27’nci yılında anılıyor.
Ressam, yazar ve yönetmen Abidin Dino’nun hayatını kaybetmesinin üzerinden 27 yıl geçti.
Saffet Gaziturhan ve Rasih Dino çiftinin beşinci ve son çocukları olarak 23 Mart 1913’te, İstanbul’da dünyaya gelen Abidin Dino, Çağdaş Türk resminin öncülerinden biri oldu.
Henüz 6 aylıkken Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıç yıllarında ailesi çeşitli nedenlerle Cenevre’ye yerleşen Dino, 6 yıl burada yaşadı. Dino, bir süre Fransa’da da ailesiyle birlikte yaşadıktan sonra 1925’te Türkiye’ye dönerek, İstanbul’daki Robert Koleji’nde öğrenim görmeye başladı.
Abidin Dino, ilkokul döneminde önce babası Rasih Beyi, ardından da annesi Saffet Hanım’ı kaybetti.
Sanata duyduğu ilgi nedeniyle öğrenimini yarıda bırakan Dino, ağabeyi şair Arif Dino’nun desteğiyle resim, karikatür ve yazı alanında kendini geliştirdi.
NÂZIM HİKMET’İN KİTAPLARINI RESMETTİ
Dino, o yıllarda minyatür ve hat sanatına ilgi duydu; minyatür sanatı üzerine yoğun araştırmalar yaptı.
İlk desenlerini “Yarın” gazetesinde, ilk yazılarını ise henüz 18 yaşındayken “Artist” dergisinde 1930’lu yılların başında okurlarla buluşturan usta ressam, bu yıllarda aynı zamanda Nâzım Hikmet’in “Sesini Kaybeden Şehir” ve “Bir Ölü Evi” kitaplarının kapaklarını tasarladı.
Abidin Dino’nun bir dönem yaptığı Atatürk ile ilgili çizimleri de büyük bir beğeni ile karşılandı. Dino, kapak resimleri çizdiği 1930’lu yıllarda halk bilimci Pertev Naili Boratav’ın kitaplarını da resmetti.
Daha sonra memlekette sanatın gelişmesini ve yayılmasını sağlamak amacıyla ressam Elif Naci, Nurullah Berk, Zeki Faik İzler, Cemal Tollu ve Zühtü Müridoğlu ile birlikte 1933’te “D Grubu” adlı sanat topluluğunu kuran Dino, bir yandan resim, karikatür ve edebiyatla ciddi bir uğraş içinde olurken diğer yandan sinema alanına da ilgi duydu.
MALRAUX VE PICASSO GİBİ DÖNEMİN ÖNDE GELEN SANATÇILARIYLA TANIŞTI
Atatürk’ün ricası ile “Türkiye’nin Kalbi Ankara” adlı bir belgesel film çekmek için 1933’te İstanbul’a gelen Rus yönetmen Sergey Yutkeviç, filmin çekim sürecinde bir sergide gördüğü Abidin Dino’nun resimlerini çok beğendi. Atatürk de bu sürece dahil olarak ünlü yönetmenden bir Türk genci eğitmesi konusunda söz aldı ve Yutkeviç resimlerini çok beğendiği Dino’yu dekoratör ve ressam olarak çalışmak üzere Rusya’ya davet etti.
Abidin Dino, bu davet üzerine 1934’te gittiği Rusya’da makyajdan dekora, rejiden senaryoya kadar tüm yönleriyle sinema ile ilgili bir eğitim aldı ve bu sırada Gertrude Stein, Tristan Tzara, Sergey Ayzenştayn, Andre Malraux ve Pablo Picasso gibi dönemin önde gelen sanatçılarıyla tanıştı. 1937’de 2. Dünya Savaşı’nın etkisi ile Rusya’da yaşayan yabancı uyruklu öğrenciler ülkeden ayrılmak zorunda kalınca Abidin Dino da Paris’e gitti.
Paris’te bazı film çalışmalarında bulunan Dino, yine bu dönemin önemli şair ve yazarları ile yakın bir bağ kurdu. İki yıl boyunca Paris’te yaşayan Dino, daha sonra 1939’da Türkiye’ye döndü ve resimle ilgili çalışmalarına devam etti. Usta ressam, bu yıllarda işçi, balıkçı ve köylü bireylere resimlerinde yer verdi.
FRANSA, CEZAYİR VE ABD BAŞTA OLMAK ÜZERE BİRÇOK FARKLI ÜLKEDE SERGİ AÇTI
Abidin Dino, 1941’de de arkadaşlarıyla Yeniler Grubunu oluşturdu. Türkiye Komünist Partisi’ne üye olan Dino, Aynı yıl Yeniler Gurubu’nun balıkçıları konu alan ilk sergisini açtığı dönemde siyasi nedenlerle önce Çorum’a daha sonra da Adana’ya sürgün edildi.
Adana’da “Türk Sözü” adlı bir gazeteyi yöneten Dino’nun bu dönem yazdığı “Kel” adlı oyunu kısa süre sonra toplatıldı.
Dino, çizgi ve desenlerin ön plana çıktığı resimlerinde işçi ve köylü tiplerini özgün bir üslupla işledi. Eserlerinde Picasso’dan da oldukça etkilenen Dino, bu dönem dilbilimci ve yazar Güzin Dino ile 50 yıl sürecek bir evliliğe imza attı. Dino, daha sonra 1943’te sürgün sona erince İstanbul’a geri döndü.
Kurtuluş Savaşı zaferini canlandıran “Toros Destanı” adlı senaryosunu 1944’te yazan Dino, o yılların genç yazarı Yaşar Kemal’le de bu senaryo aracılığıyla tanıştı ve aralarında uzun sürecek bir dostluk başladı.
İstanbul’a döndükten sonra da yasakları devam eden Dino, 1952’de yurt dışına çıkış yasağı kalkınca Paris’e yerleşti. Fransa, Cezayir ve ABD başta olmak üzere birçok farklı ülkede sergilere imza atan Dino, Fransa Plastik Sanatlar Birliği’nin onursal başkanlığı ile New York Dünya Sanat Sergisi’nin sanat danışmanlığı görevlerinde bulundu.
“MESAJ, RESİMLE SEYİRCİ ARASINDA HALLEDİLECEK BİR MESELE”
Resimleriyle bir mesaj iletme kaygısı taşımadığını belirten, “Resim bir mesaj iletmek istiyorsa kendi kendine, bu onun bileceği iş, benim değil. Çünkü karıştığım andan itibaren o mesaj dediğimiz nesne kaybolur. O, resimle seyirci arasında halledilecek bir mesele.” ifadelerini kullanan Dino, bir röportajında Paris’e yerleşmesini şu sözlerle anlatmıştı:
“1952 yılında Paris’e geldim, yerleştim, çalışmaya başladım. İlk sergimi ancak 1956 yılında açabildim. Bir süre çabalamak icap ediyordu fakat başlangıçta hoş deneylerim oldu. Mesela 1938’den beri tanıdığım Picasso beni Vallauris’e çağırdı. Orada seramik yaptık birlikte. Birlikte biraz iddialı kaçacak ama aynı atölyede ve aynı masada Picasso’yla birlikte seramikler yaptık. Tekrar resim yapma isteğim canlandı ve Paris’e döndüm. Paris’te bir süre çabaladıktan sonra ki bu çaba daima uzun sürüyor ve serüvenli bir çabadır ressamların çilesi, ilk sergimi yaptım. İlk sergiden sonra birçok kapılar açıldı.”
Abidin Dino, aynı röportajda resim yaparken neler hissettiğini de şöyle ifade etmişti:
“Pek düşünmeden yapmak lazım. Bir kaynaktan akan su doğal olarak nasıl akıyorsa resmin de şiirin de o şekilde akması lazım. Bir iç zorunluluk sonucu. İçeriden o zorunluluk bulunmadıkça bir şey yapmanın imkanı yok. Bu kötü bir tembellik belirtisi değil, sadece o iç kaynağın olmaması. Bir ip cambazına tam ipin üzerinde dolaştığı sırada derseniz ki ‘neler düşünüyorsunuz?’, ‘birtakım fiziksel kanunları düşünür müsünüz?’ ‘düşerseniz size ne olur?’ diye, o gerçekten düşünüp de size cevap vermeye çalışırsa muhakkak ki düşer. Ressamlar için de galiba aynı sorun var. Düşünmemek lazım mümkün mertebe. Bu mümkün değil maalesef. Büsbütün düşünmezsek belki harikalar çıkacak ortaya. Bir karara bağlı bir iş değil yapılan resim, bir gereksinim.”
TÜRKİYE’DEKİ İLK KİŞİSEL SERGİSİNİ 1969’DA SANATSEVERLERLE BULUŞTURDU
“İşkence”, “Atom Korkusu”, “Savaş ve Barış”, “Çıplaklar”, “Dört Kent”, “Dağ-Deniz” gibi birçok yapıtı çeşitli galeri, müze ve koleksiyonlarda yer alan Dino, 1960’da Nazım Hikmet’in yazdığı “Saman Sarısı” şiirinde kendisine “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” demesi üzerine ona bir şiirle karşılık verdi.
Bu şiirleşmeden sonra her röportajında kendisine sorulan mutluluğun resmini yapması konusuna ise Abidin Dino, şu yanıtı verdi:
“Mutluluğun değil ama sevincin resmini zaman zaman yaptım. Mutluluk süreklilik gerektiren bir şey. Resim tarihinde pek de yapabilen olmadı. Korkunun, çirkinliğin, sefaletin, mutsuzluğun yapıldı da mutluluğun hayır. Büyük sevinçler yaşadım. Evet, tekrar tekrar yaşadım. Bir ömür boyu Güzin’le yaşamak mutluluğun eşiğinde yaşamak demek. Güzin olmasaydı, çoktan yok olmuştum.”
Abidin Dino, yine bir röportajında kendi resim çalışmalarını ise şöyle özetledi:
“1930’lu yıllarda parmak resimleri yapmaya başladım. Ardından Adana’da bulunduğum yıllarda çizdiğim Türk köylüsü çizimleri geldi. Türk köylüsünü o güne kadar cici bici çizmişti ressamlar. Çok iyi resimler vardı ama idealize edilmiş bir Türk köylüsüydü görünen. Ben o yıllarda Türk köylüsünü yakından izlediğim için gerçeğe daha yakın, ama kaba bir realizme düşmeden çizdiğimi düşünüyorum. O sıralarda Yaşar Kemal ile tanıştım. Ağıtlar, türküler toplayan genç bir çocuktu. Geleceğin yazarının ilk tomurcuklarını gördüm. Derken Paris’te önce parmak resimleri, ardından işkence resimleri sergisi açtım. Bir hayli çetin ve hırçın bir sergiydi ama Paris öyle bir şehir ki değişik ve şaşırtıcı şeyleri kabul edebiliyor. Dostlar bana böyle resimlerle işe başlamanın hata olduğunu, bu resimleri kimsenin beğenip almayacağını söyledi. Ama hepsi satıldı. Paris böyle bir kent, hiçbir şey belli olmuyor. Sonraki dönemlerde soyut dönemim başladı. Daha düşünsel biçimler ortaya çıktı. Deniz, gök ve soyut yapılar.”
Dino, 1966’da yönettiği Dünya Futbol Kupası’nı konu alan “Gol” adlı belgesel filmle, İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi tarafından yönetmen Robert Joseph Flaherty anısına verilen belgesel film ödülünü aldı. 1968’te ise öğrenci olayları sırasında Paris sokaklarında yürüyüşlere ve toplantılara katılan Dino, bu sırada sokaklardaki izlenimlerine eserlerinde yer verdi.
Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü” adlı romanını, İlhami Bekir’in “Unuttum” ve Melih Cevdet Anday’ın “Tanıdık Dünya” adlı şiir kitaplarını da resimleyen Dino, Türkiye’deki ilk kişisel sergisini 1969’da açtı. Bu sergilerde Paris izlenimlerini bir bölümünü eserleriyle sanatseverlerin beğenisine sunan Dino, 1989’da Fransız Kültür Bakanlığı’nın “Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı” ile ödüllendirildi.
SANAT HAYATI BOYUNCA 50’NİN ÜZERİNDE SERGİYE İMZA ATTI
Fikret Mualla, Hakkı Anlı, Remzi Raşa, Selim Turan, Avni Arbaş, Nejat Devrim, Mübin Orhon ve Albert Bitran ile beraber “Paris Türk Ekolü” pentür sanatçılarından gösterilen usta ressamın “Eller, Parmaklar, Acılar, Acayipler, Tedirginler, Domatesler” başlıklı sergisi 1984’te ve “Bu Dünya Sergisi” 1987’de İstanbul’da açıldı.
Heykelle de ilgili olan Dino’nun el motiflerinden oluşan bir eseri ise 1993’te Maçka’ya yerleştirildi. Aynı yıl, Dino’yu anlatan “Biçimden Öte” ve “Acıyı Çizmek” adlı kitapları yayımlandı.
Sanat hayatı boyunda 50’nin üzerinde sergiye imza atan sanatçıya, 1990’da tiroid kanseri teşhisi konuldu ve 7 Aralık 1993’te Paris’te vefat etti. Sanatçının cenazesi daha sonra İstanbul’a getirilerek, Aşiyan’daki aile mezarlığında toprağa verildi.
Usta sanatçının vefatının ardından “Kültür, Sanat ve Politika Üstüne Yazılar” adı altında, “Kısa Hayat” öyküsü, “Kel” ve “Verese” adlı oyunları, “Eller”, “Pera Palas”, “Sinan” adlı anlatıları ve 1938-1993 tarihleri arasında yazdığı yazılar yayımlandı. Ayrıca sanatçının eşi Güzin Dino’nun da “Gel Zaman Git Zaman-Abidin Dino’lu Yıllar” adlı bir kitabı da bulunuyor.
Abidin Dino’nun kaleme aldığı eserleri ise özetle şöyle:
Oyun : “Kel” (1944), “Kel- Verese” (1947) Deneme: “Ölüm mü ? Ne Buluş” (2004), “Eller” (2005)
Monografi: “Fikret Mualla” (1980), Ferit Edgü’nün hazırladığı “Kısa Hayat Öyküm” (1996)
Öykü: Yine Ferit Edgü tarafından 2002’de hazırlanılan 1934 ve 1940 yılları arasında yayınlanmış 5 öyküsü ile yayınlanmamış 3 kısa film öyküsünün yer aldığı “Yeditepe Öyküleri”
Anlatı: “Pera Palas” (1994), Ferit Edgü’nün yayına hazırladığı “Sinan” (1996) ve “Ne Güzel Çocukluktu” (2002), “Kızılbaş Günlerim” (2001)
Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr