Aslı Selçuk
Ressamlar sinemanın vazgeçemediği kişilerdir. Sinema neredeyse keşfedildiğinden bu yana ressamlardan çok etkilenmiştir. Ressamlar, fırtınalı, ilginç yaşamlarıyla sinema tarihi boyunca çok sayıda filme, yönetmene, senariste konu olmuştur. Hollywod’un Altın Çağı’nda sinemacılar Gaugin, Van Gogh, Modigliani, Toulouse-Lautrec gibi ünü Avrupalı ressamların yaşam öykülerini sinemaya uyarladılar.
Sinema neredeyse keşfedildiğinden bu yana ressamlardan çok etkilenmiştir. Çünkü bu fırçalı sanatçı bir yazar ya da besteciye göre, çıplak gözle anında görülebilecek bir sanat yapmaktadır. Kimi zaman resim tarihinden ya da bir senaristin düş dünyasından çıkan bu yaratıcılar dramatik bir potansiyel ile yüklüdürler. Bu kahramanların yaşantıları olağanüstüdür, duygusal dünyaları hep dalgalıdır, çoğunlukla yoksulluğun eşiğinde yaşamaktadırlar, yaratıcılıkla ilgili boğucu sıkıntıların kıskacındadırlar. En küçük bir başarısızlığın acısını bile derinden duyumsarlar. Bu roman kahramanlarını anımsatan sanatçılar genellikle yaşamlarını trajik bir sonla yitirirler.
Sinemada ressam kişiliği çoğunluk bu prototipe göre işlenmiştir diyebiliriz. Ressam tavan arasında veya bir çatı katında barınır. Yaşadığı mekan kirlidir, soğuktur. Boya tüplerinin, fırçaların ve tuvallerin arasında sehpası bulunur. Kirasını ödemekte çok zorlanır, borç bulmaya çalışır. Başında bir bere, boynunu saran canlı renklerden oluşan bir atkı ya da fuları vardır. Kadınlar onların hem modeli hem de metresleridir.
Hollywood’un Altın Çağı’nda yönetmenler ressamlarla çok ilgilendiler. Gaugin, Van Gogh, Modigliani, Toulouse-Lautrec gibi ünlü Avrupalı ressamların yaşam öyküleri sinemaya uyarlandı. Vincente Minelli, “Lust for Life”ta (Yaşama Tutkusu/1956) Van Gogh’un gerçekçi bir portresini çizdi. Hollanda ve Fransa’da çekilen film Irving Stone’un renkli ve eğlenceli romanından çok değişik bir yaklaşımla peliküle aktarıldı. Resme yakınlığı olan Minelli çekimlerboyunca kılı kırk yardı. Van Gogh’un görüntüye girecek tablolarından dekor için oluşturulan mekanlara dek ressamın özgün dünyasına son derece sadık kaldı. Hatta kullanılacak pelikül için doğru saydığı malzeme konusunda stüdyolarla kavga etti. Kirk Douglas, Van Gogh rolünde çok başarılıydı. “Kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplarını okuduktan sonra satır aralarından onun geçirdiği evreleri gerçekten anladım. Birlikte yaşanması çok zor biriydi. Gaugin’le olan ilişkisindeki bastırılmış eşcinselliği yansıtırken epeyce zorlandım” demişti Kirk Douglas. Gaugin’I canlandıran Anthony Quinn yardımcı erkek oyuncu Oscar’ını aldı.
Vincent Van Gogh’un trajik yaşamı birçok yönetmene konu oldu: “The Life and Death of Vincent Van Gogh” (Vincent Van Gogh’un Yaşamı ve Ölümü/ Paul Cox, 1987), “Vincent and Theo” (Vincent ve Theo/ Robert Altman, 1990), “Vincent and Me” (Vincent ve Ben/ Michael Rubbo, 1990), “Dreams” (Düşler/Akira Kurosawa, 1990), “Van Gogh” (Maurice Pialat, 1991), “Loving Vincent” (Dorota Kobiela-Hugh Welchman, 2017)
John Huston, “Moulin Rouge”da (Kırmızı Değirmen/1952) Henri de Toulouse-Lautrec’i (José Ferrer) anlattı. Kendisi de eski bir ressam olan Huston filmi çekerken Lautrec’e dikkatle bağlı kaldı ve onun sanat dünyasına saygın bir atıfta bulundu. Çekimlerde ressam Marcel Vertés, görüntü yönetmeni Oswald Morris ile bir filtre sistemi oluşturarak canlı, etkin renkler, renksel yayımlamalar yaparak izlenimci tabloları çağrıştıran görüntüler elde etti.
Filmin açılış sekansı belleklerde yer etti: 1880’lerin Paris’inde Moulin Rouge’un şenlikli çılgın atmosferi, Can Can danslarının, dansçıların hışırtılar çıkaran kabarık içeteklerinin tavandaki aynalara izdüşümleri izleyiciyi büyülemişti. Pierre La Mure’ün kitabından uyarlanan “Moulin Rouge”daki her plan bir tablo görünümündedir. Montmartre’ın dışavurumcu atmosferi Technicolor sistemle iyice pekiştirilmişti. Film, sanat yönetimi, set tasarımı, kostüm Oscar’larını kazandı.
“The Agony and the Ecstasy”de (Acı ve İlham/1956) Carol Reed ressam ve heykeltraş Michelangelo ile onun koruyucusu Papa 2 Julius arasındaki çekişmeyi anlattı. Irving Stone’un romanından uyarlanan filmde ressamın Sistine kilisesinin tavan freskolarını yaptığı dört yıl anlatılır. Reed filmin belkemiğini Michelangelo’nun (Charlton Heston) sanatçı saldırganlığı ile askerlikten gelme Julius’un (Rex Harrison) aynı ölçüde inatçı kişiliğine oturtmuştur.
Yazının devamını okumak için tıklayın