Aslen Khataylardan değilim, yine de Khatayların yaşadığı coğrafyayı iyi bilirim. Sırf keşif amacıyla, daha çok Uzak Asya’ya duyduğum kronik meraktan, defalarca seyr ü sefer kıldım Taklamakan’a, Gobi’ye, Mançurya’ya.
Lakin memleketim Hatay’la Khataylar arasında bir ilişki, tarihin zifir sayfalarında kalmış bir bağlantı, mübadele var mıdır bilmiyorum. Aynı şey Hatayî mahlasıyla şiirler yazan I. İsmail, diğer adıyla Şah İsmail için de geçerli. Onu da belli bir yere, murassa bir posta oturtamadım, Hatay’la Hatayî arasında kayda değer bir bağlantı kuramadım, organik ve inorganik bir ipucu bulamadım.
Ne var ki bu konu hiç yakamı bırakmadı. İçimde hep egzotik bir çalkantı, tarihsel, hatta mistik bir serzeniş uyandırdı. Geç de olsa, şu an İran’da Safevîlerden eser kalmamış da olsa, söz konusu sorunu tartışmak üzere Tebriz’e, bizzat Şah İsmail’e gitmeye karar verdim. Kim bilir, belki de Hatayî mahlasıyla şiirler yazması Hüseyin Ferhad’a özel bir işaretti.
Sahi kimdi İsmail, kimlerdendi? Hangi harf cinlerinin imgelemimize musallat ettiği bir kalemşordu, hangi şer ilâhlarının üstümüze sürdüğü bir silahşor?
İsmail 1487 yılında, 16/17 Temmuz gecesi, Azerbaycan’ın (Azerbayigân demek daha doğru olur) ücra kentlerinden Erdebil’de dünyaya geldi. Anası Âlem Şah, diğer adıyla Halime Begüm, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kızı, babası Şeyh Haydar da Safevîyye tarikatının üçüncü kuşaktan halifesiydi.
Safiyeddin Erdebilî’nin kurduğu bu tarikat, Halvetîlik’le Kalenderîlik’in bir birleşimiydi, tasavvuftan çok siyasal iktidara talipti. Nitekim Şeyh Safiyeddin’in torunlarından Şeyh Cüneyd (ki Hatay’ın Arsuz bucağına dek gelmiştir), daha sona Şeyh Haydar, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da hükümdarlara özgü birer nüfuz kazandılar. İşaret ettiğim gibi, Safevîliğin öbür Şiî tarikatlardan farkı laf-u güzaf cinstendi, yok denecek kadar azdı.
Kışın başlangıcındaki ilk kırk günde, Zilhicce’nin ilk dokuz gününde (ki bu Şihabeddin Sühreverdî’nin ölüm yıldönümüdür) ve Ramazan ayının son on gününde inzivaya çekilerek ibadet etmekten, sabah ve akşam namazlarından önce Kur’an okumaktan ibaretti. Öğretilerinde katı, bağnaz değillerdi, bu yüzden kısa zamanda pagan Türkmenlerin, Çerkeslerin, agnostik Gürcülerin sempatisini, desteğini kazandılar. Şeyh Haydar hırslı bir liderdi, tekmil Ön Asya ve Kafkas halklarını siyasal bir birlik altında toplamak istiyordu. Hayatını da bu davaya adamıştı. Akkoyunlu Yakub Bey’le yaptığı savaşta öldüğünde, İsmail 1 yaşındaydı daha, kundakta bir bebekti. Mağlup Safevîler savaş meydanından kaçırdılar İsmail’i. Uzun süre Geylan’da saklandılar. Onu vecdle bağırlarına bastılar.
Yazının devamını okumak için tıklayın