Şair, içini oymaktan gelir her şeyin

Seyhan Erözçelik şiiri, anlayana apaçık tehdittir aslında. Sürekli bir ima ve sürekli bir tahrik barındırır kendinde. Seyhan Erözçelik “varlık”a, “var” olana soru sormaz asla. Ona emirler yağdıran bir kiple cevap almaksızın vuruşur. Ilgın ılgın atışır.

Karakterini sevmesem de, şiirini çok sevdiğim Ece Ayhan, “Soyadı manav soyadı” demiştir, Seyhan Erözçelik için. Seyhan, büyük büyük büyük şairdir! Dağınık akıl, saçılmış vicdan. Öyle saçılmış ki, insana zalimce gelir. Çok erken yaşlarda keşfettiğim biri. Kurban olayım o çocukluk günlerime, avluda bir çakıl taşı gibi bırakmadı beni öylece. O da beni keşfetti ne iyi. Akıl aşığıydı, ben de onun aklına âşıktım, yalan değil. Tatlı insan, huysuz adam, tutumlu akıl ve aynı bünyede zekâ ve iyi niyet her zaman bir araya gelmez böyle. Onunla ilgili konuşurken öyle canlı, öyle coşkulu tanımlamalar yapmak istiyorum ki, duysun ve yattığı yerden bir hamlede kalksın istiyorum! Ah, derim hep… Oturduğu masalarda bir cam bardak olsaydım, yere düşerken paramparça olacağını bilen. Üzülürüm hâlâ çok, herkes gibi istediği alakayı değil, beklediği anlamsal kavrayışı tatmadı hiç. Ölüm, bize her şeyi geç öğreten kötü bir hocadır. Üstelik hayattan uzun… Kendi döneminin o genç şairi, çok da genç bir yaşta bu dünyadan eminim varoluş sancılarıyla öylece bilinçli çekip gitti. Bile, isteye… 

Yeni nesil genç şairler nasıl vakit geçirir bilmem. Bilmek de istemem bazı kötü olaylara bakınca. Bazı şeylerden haberdarız tabii ve memnun da değiliz bundan. Oysa Seyhan ağabey, Asâf Halet Çelebi‘ye gömmüştür kendini. Fark edilmeyecek gibi değildir, sırayı bozmaz bir sıra dışılığı vardır. Onun şiirinde Tarih, dilbilim, insan halinin evrimleri vardır. Gırgır ve ciddiyet… Onun şiirinde toplumsal yapıyla, bireysel yaşantının apaçık anlaşılmaz zor halleri vardır. İnsanın ölürken aklının başında olması, onun şirinin en görünür özelliğidir. ’80 kuşağının ve Türk şiirinin en önemli, ama az bilinmiş ve en az anlaşılmış şairlerinden biridir. İşte bu onun gücüdür. İnsan aklıyla dönüp bakmayınca, görmüyor hiçbir şeyi. Bartın Cumhuriyet İlkokulu ve Kadıköy Maarif Kolejini bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi’nde Psikoloji ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’ndeki öğrenimini yarım bıraktı. Bırakmasaydı da zaten hiçbir şey tamamlanmış olmayacaktı. 1986’da bir grup genç arkadaşıyla birlikte Şiir Atı Yayıncılık‘ı kurdu ve Şiir Atı Dergisi‘nin yönetimine katıldı. Türkiye’nin önemli reklamcılarındandı… Yaratıcı bir yönetmen… Dibin sesini bilen, onu anlaşılır bir dile kolayca çevirebilen bir şairdi.

Seyhan Erözçelik şiirlerinde zaman zaman Bartın Türkçesiyle birlikte diğer Türk dillerini de kullandı.’Kara Yazılı Meşkler’de aruz ölçüsüne modern bir yorum getirdi. ‘Hayal Kumpanyası’yla 1991 Yunus Nadi Ödülü’nü şiir dalında kazandı, bu kazanımı reddetti. 2004 yılında Behçet Necatigil, 2005 yılında ise, Dionysos Şiir Ödülü’ne layık görüldü. ‘Gül ve Telve’ kitabı Murat Nemet-Nejat’ın çevirisiyle (Rosestrikesand Coffee Grinds) Talisman Yayınevi tarafından Amerika’da yayımlanan Erözçelik, Wayne Miller ve Kevin Prufer’ın hazırladığı ‘New European Poets’ adlı antolojide de yer almıştı. Yayımlanan ilk şiiri, “DÜŞTANBUL” 1982’de Yazko Edebiyat’ta yayımlandı. Şair Asâf Hâlet Çelebi’nin şiirleri üzerine derin bir çalışma olan “Şerh” denemesinin ardından bir diğer önemli çalışmasını da 1992 yılında edebiyat tarihi açısından önemli bir kazanım olan kayıp şair Halit Asım‘ın kayıp şiirlerini ortaya çıkarması ve yayınlaması izlemiştir.

Bu iki önemli çalışma hem kendi sanat kariyeri, hem de edebiyat tarihi açısından oldukça önemli çalışmalardır. Gereken ilgiyi görmemiş olmasına rağmen bugün “var” olmaları biraz da Seyhan Erözçelik çabasıdır. Her iki şairin şiir ve şair karakteristiklerinde de Seyhan Erözçelik’i görmek çok yerinde ve mümkün bir durumdur. Bunu en açık haliyle şöyle de izah edebiliriz. Erözçelik’in şiirinde soğuk bir mantık cereyan eder önce. Sonra sıcak bir kalbin yakınlığı girer devreye. O anlaşılmaz, soğuk şiir işçiliğiyle ilk etapta uzak duran harfleri okura ayak bileklerinden kavratır. Ve çeker bir iskemleyi çeker gibi aklı havada tutan her şeyi indirmek için kalbin hizasına, yere. Bir dağınıklık içinde stabil bir düzen ve bilgece, dâhiyane oyunlar çemberine alır kelimelerin anlamlarını. Sanki bir sözlüğe ellerini daldırıp avuçlayabildiğince kelimeleri tutup fırlatır kâğıda. Ve işte o, kendiliğindenlik! Önceden kurgulanmamış metnin kendini şiire bırakışı uyanır orada. İşte bu, yavaş ilerleyen anlaşılmaz süreç içinde denebilir ki, Seyhan Erözçelik Türk şiirinin az anlaşılmış, ama en iyi şairlerden biridir. Kendi deyimiyle de zaten hayatı ‘rahatsızlıklar üzerine kurulu’ bir şairi çok anlaşılır bulmak büyük haksızlık olurdu. O şiirin sansarıydı. Geceleri çıkıp dolaşan şehri… Küçük Balıklar adlı filmde olduğu gibi kısacık bir sahne. Öyle ya, herkes giyip dolaşamaz babadan kalma hırkasını.

Bana göre, hep sıra dışı bir şair olmuştur o. Şiirini anlamlı kılan bir politika olarak sağlam bir poetika örmüştür kendine. Anlık ve tesadüfî duyarlılıklardan çok uzak, öte yandansa kalbin mantıklı ezasını ele vererek… Onu bu bağlamda değerli kılan dil birikimi ve onu ustaca manevralarla kullanmış olması… Şiiri kapalı. Anlaşılması ilk etapta zor… Fakat Asâf Hâlet’i şu konuda geçmeyi başarmıştır Erözçelik, imlâ ve açık teknik. Demek istediğim şu, İMHA ve AÇIK TAHRİK! Seyhan Erözçelik şiiri, anlayana apaçık tehdittir aslında. Sürekli bir ima ve sürekli bir tahrik barındırır kendinde. Seyhan Erözçelik “varlık”a, “var” olana soru sormaz asla. Ona emirler yağdıran bir kiple cevap almaksızın vuruşur. Ilgın ılgın atışır. Zaten şiir de bu çarpılmanın, yanmanın eseridir. Anlaşılmasını zorlaştıran da budur belki. Onu sürekli aşağılama, geriye itme, hatıralaştırma çabası vardır. O ve şiiri anlaşılmaz bir eflatunun hacmidir. Ağır değil. Var değil. Yok, yok değil! Emir kipli şair! Size, bilinmezin ironisini açıkça ithaf eden, bağırmadan, emir kipini bir işaret parmağı gibi uzatmadan, iki el bir tabanca yakanızı tutup sizi silkmeden şiir yazmıştır. Şiirini ördüğü kozayı okurun istilasına bırakmış bir şair… Çünkü bilir, kim ne yaparsa yapsın asla yıkamayacaktır onun kurduğu düzeni. Kendinden her zaman o kadar çok emin. Üzerine çok az şey söylenebilmiş bir iyi şair. Çünkü ne söylenirse söylensin, onun şiirinin önüne geçemeyecek, bir tekrar olarak kalacaktır hep onunla mücadeleye girişen bütün şiirler.

https://t24.com.tr/yazarlar/ayfer-feriha-nujen/sair-icini-oymaktan-gelir-her-seyin,35978