Tamer Levent: Bütün Türkiye insanını 657 sayılı yasanın mensubu yapıp sadece bu ülkeyi yönetenleri özgür yapmak olamaz değil mi?
Oyuncu, yönetmen ve Devlet Tiyatrosu eski genel müdürü Tamer Levent,“Sanata Evet ” sloganıyla çıktığı yolda “Biz sanatı yapanlar ve sanatı yapamayanlar olarak toplumu ayrıştıranların yolunu seçmişiz. Ve haliyle bir takım insanlar da buna küsmüşler, şimdi bizim bu küskünlüğü ortadan kaldırmamız lazım” diyor. Levent ile toplumların sanata bakış açıları üzerine konuştuk.
»Bayramı bayram yapan nedir?
İnsanların çocukluk duygularının ve çocukluktaki saf temiz insancıl sorularının, yaşamın entrikaları tarafından bozulduğu kaygısını taşıyan bir insanım. Bu nedenle bayram benim için, benim ailemde, çevremde, çocukluğumda gördüğüm insan sevgisi demek.
»Teknoloji ve yaşama koşulları insanları bir arada olma duygularından uzaklaştırıyor mu ya da büyüdüğümüz için mi bize öyle geliyor sizce?
Artık aynı gelenekler yok. Ben çocukluğumda geleneklerin bir kısmını çok katı bulurdum, bir kısmını da beğenirdim. Şimdi ne katı gelenekler kaldı ne de benim beğendiğim gelenekler kaldı. Teknoloji hayat için çok önemli. Hayatı kolaylaştırıyor ama aynı zamanda da sanallaştırıyor.
»Ahlat Ağacı’ndaki taşrada geçen hikayede, çevresindeki herkesi eleştiren ama aslında kendisi de aynı olan ve değişim için hiçbir şey yapmayan bir karakter vardı. Bizler de değişimden bahsediyoruz ama ilk adım atan kişi olmaktan da korkan bir yerde duruyoruz. Sizin en çok hangi tarafından hangi bakış açısından etkilendiniz filmin?
Beni en çok etkileyen tarafı da buydu. Çünkü ben bunu sanat kültürü olmayan bir toplumun zaafı olarak görüyorum. Dinsel açıdan baktığınızda, binlerce fraksiyon var değil mi? Nesnel kültürün siyaseti açısından baktığınız zaman da binlerce fraksiyon var ama bütün bunların hepsi aynı ülkede yaşayan ve aynı ülkenin insanı olmaktan beslenen insanlar. Bu insanlar arasında henüz bir diyalog kurulamıyor, insanların her birisi kendi bildiği havada çalıp söylemeye çalışıyor. Sanat, insanın düşünme sürecinin adıdır. Sanat, işin adıdır sonucun adı değildir. Nuri Bilge, Ahlat Ağacı’nın senaryosunu uzun bir çalışma süreci sonucunda ortaya çıkardı. Ahlat Ağacı, toplumsal yaşamın içinden sürünerek çıkmış bir hikaye. Bu hikâyenin işlendiği süreçtir sanat. Mesela, imamların sahnesi için filmin bütününden, akıştan çıkardığını söyleyenler oldu. Hâlbuki o aksine filmin bütününün mantığının nereden geldiğini oluşturuyor. Çok önemli bir sahne orası ve her bir birey kendisini o kadar önemli ve egosantrik bir şekilde sunuyor ki sanki herkes dahi sıradan bir insan yok gibi.
Ben bütün insanların bir sanat eseri olduğunu düşünüyorum. ‘Sanata Evet’ kampanyasıyla da bunu anlatmaya çalışıyorum. Atatürk’ün de söylediği gibi sanat, mimarlık, sinema ve tiyatro ya da vs. bunlar değil, bunların adı da değil. Çünkü bunların adı değişebilir, yarın bunlara yemek pişirme eklenebilir, iletişim eklenebilir, siyaset eklenebilir. Ressamlara “Grafik sanat mıdır” diyorsunuz, “Hayır” diyorlar. Neye göre? Esasında bu dallar beceri dalı olduğundandır. Bu becerilerin süreç içerisinden özenle yapılması varlık olarak insanın bunu tasarlaması, o sürecin sonunda da bunu üretmesi bir olaydır.
Yazının devamını okumak için tıklayın