2016’da yazmışım, tam da bu şahane kitabı aldığım gün. Bugün tekrar okudum, resimlere daha bir alıcı gözle baktım.
Ne güzel yazmış Gündüz Vassaf, ne güzel resimlemiş Dilem Serbest.
Göz önünde dursun, hemen alın hemen.
İçte Cevher Olmayınca,
‘Yabancı dil bilseydim belki ben de daha doğru düzgün bir insan olurdum,’ dedi arkamdan yürüyen bir kadın sesi, beni fazlasıyla kışkırtan bir duygu, havai fişek gibi patlatılmış durumda, dönüp arkama baktım, biri benden küçük diğeri on yaş kadar büyük iki kadın, üçümüz de Remzi’ye kitap almaya gelmişiz.
Bazen sahnedeymişim gibi yaşıyorum. Sanki mağazanın sahibi benim de, girişe geçip buyursunlar diyorum. Sana ne değil mi, yok öyle değil işte, yaralı parmağa işemeyen insanları hiç sevmem. Yaşı büyük olana dönüp, siz zaten doğru düzgün bir insansınız, gözleriniz ne güzel bakıyor, ben dil öğretmeniyim, o kadar çok gördüm ki dil bilen insan, içte cevher olmayınca, üç dil bilse de boş, diyorum.
Gözleri gülüyor, biz erken gelmişiz dünyaya, eğitim, meslek, dil öğretmek hak getire, yapmadılar bize diyor. Benim acelem var, olmasa, Remzi’nin café’sinde birer kahve ısmarlamayı teklif edip o yaralı yüreği dinlemek isterdim, belki gözleri güzel bakan kadına iyileştirici cümleler dizerdim ama acelem var.
İnsanları en çok üzen bazı şeyler var, evlat acısı, yakın kayıpları gibi onulmaz acılar başta gelirken, bunların dışında en çok üzen şey iyi bir eğitim alamamış olmak. Bunun kadını erkeği de yok. Bazen, temizlik işi yapan bir kadın ya da erkeğin zekasından, ön görüsünden, tespitlerinden çok etkilendiğim oluyor, onların karşısında kendimi zayıf, güçsüz, fazlasıyla utanmış hissettiğim oluyor, kahrolası fırsat eşitsizliği insanları hak etmediği yerlere savuruyor.
Durumun bir de diğer yanı var. Üniversitede İngiliz Dili mezunu olarak çalışan bir öğretim görevlisi ile sohbet ediyorum, konu TV dizileri, bir dizi yayından kaldırılmış, niye filan gibi şeyler derken hemcinsim hoca ‘kadın erkek ilişkileri çok rahattı, tabii bu toplumu rahatsız eden bir şeydir, ondan kaldırılmıştır,’ diyor. Nerden girip nerden çıktık hatırlamıyorum ama ben konuya damardan girip ‘mesela bakireliğin’ tamamen sosyolojik olduğunu, eğer Batı dünyasında yaşasaydık umurumuzda filan olmayacağını söylüyorum. Hoca bana ‘ama biz müslümanız, seçilmiş olarak doğmuşuz,’ diyor.
Güzel gözlü kadına bunu anlatmak isterdim. Shakespeare’in iyileştiremediği insan dil bilse ne olacak.
Remzi’den Şule Gürbüz’ün taze çıkmış öykü kitabı Öyle miymiş’i, George Orwell’in Boğulmamak İçin’ini ve Gündüz Vassaf’ın Dilem Serbest resimlemesi ile Nazım’ını alarak çıkıyorum. Güzel gözlü kadın da benim tavsiyeme uyma nezaketini göstererek Öyle miymiş’i alıyor, bu masal da böyle bitiyor, bazen geçmişi boş verip, kendini yetiştirmek için uğraşmanın en esaslı eğitim olduğunu söylemek isteği içimde kalarak bu yazıya akıyor.
Meşhur da değilim ki, okuyamayacak.