SEYHAN BARAJ GÖLÜ’NÜN ALTINDAKİ ANTİK KENT

Yazı Araştırma /Ceyhun Özgönül

Roma İmparatoru Augustos’un karısı Livia Augusta adını taşıyan antik kentin son kalıntıları, 1955 yılında Seyhan Baraj Gölü’nün altında kaldı. Adana’ya çağrılan Arkeolog Mahmut Akok’un ise sular yükselmeden her şeyi kayıt altına almak için sadece 10 günü vardı.Adanalılar olarak, sık sık gezindiğimiz, piknik yaptığımız, lokantalarında, çay bahçelerinde oturduğumuz Adnan Menderes Bulvarı‘ndan, karşı kıyıları izlerken, Çukurova Üniversitesi’nin çam ağaçları arasındaki yerleşkesinden aşağılara bakarak gözümüzü dinlendirdiğimiz, seyretmeye doyamadığımız Seyhan Baraj Gölü’nün o masmavi sularının derinliklerinde, kuruluşu Romalılar’a dayanan antik bir kent yattığını biliyor muydunuz?İtiraf etmeliyim ki, doğma büyüme bir Adanalı olarak ben de bilmiyordum. Bu konudaki duyumlarım, çok çok “Sular çekilince baraj gölünün altında harabeler, eski köprüler ortaya çıkıyormuş” ya da “Babamlar yüzerken gölün altında harabeler görüyorlarmış” türünden fısıldamalardı.

Karaömerli köyü

Kulağımdan rüzgar gibi gelip geçen bu fısıldamalara konu olan harabeleri, “Olsa olsa Çatalan’da gördüğümüz gibi, göl dolmadan önce burada var olan eski köylere aittir” diye düşünmüşümdür.Meğer çocukluğumuzda, gençliğimizde defalarca yüzdüğümüz, üzerinde sandallarla, teknelerle gezindiğimiz, en çok da kıyısında dolaştığımız “Seyhan Baraj Gölü’nün altındaki kalıntılar, eski bir köyün harabelerine değil, milattan öncesine dayanan, tarihi değere sahip önemli bir Roma antik kentine aitmiş.”ZEUGMA’DAN DAHA KADERSİZMİŞ, AUGUSTA Aslında, “Türkiye bir açık hava müzesidir” diye boşuna söylenmemiş. Gerçekten de ülkemizde, neredeyse hangi taşı kaldırıp, toprağı biraz kazsanız, nice medeniyetlere beşiklik etmiş Anadolu’da kurulmuş uygarlıkların izlerini görmek mümkün. Ancak, tarihi zenginliklerimize sahip çıkmak adına yeterli ilgiyi göstermememiz, bazen bu uygarlıkların izini bir daha görülmeyecek biçimde kapatabiliyor, kültürel mirasların su yüzüne çıkmasını engelleyebiliyor. Tıpkı Seyhan Baraj Gölü sularının altında kalan “Augusta Antik Kenti”nin, su yüzüne çıkamaması gibi. Gaziantep’teki Birecik Barajı’nın yuttuğu Zeugma Antik Kenti’nden hiç olmazsa önemli eserler kurtarılabilmişti. Ancak Augusta’nın ya da Adana’nın talihsizliği, “Zeugma’daki gibi bir kurtarma-kaçırma operasyonunun” gerçekleşememiş olması…AUGUSTA ANTİK KENTİ“Augusta Antik Kenti”nin yeri, tarihsel süreçte arkeologlar arasında hep merak ve çalışma konusu olmuş. Tarihçiler ve arkeologlar, yazıtlarda, buluntularda adı geçen “Augusta Kenti”ni arayıp durmuşlar. M.S. 23-79 yıllarında yaşamış olan Roma Müellifi (yaşlısı) Pilinius’un, “Naturalist Historia” adlı eserinde, şehrin adını “Augusta” olarak, M.S. 11’inci yüzyılda yaşamış olan İskenderiyeli Coğrafyacı Claudius Ptolemeius da “Augusüta” olarak not düşmüş. Eski tarihlerde “Augusta”nın Kozan çevresinde olduğu sanılırken, giderek Seyhan Nehri civarında olabileceği fikri ağırlık kazanmış. Zira “Augusta Antik Kenti”nin meskukatında (Para bilimi-Tarihsel para) nehir tanrısının tasvirlerinin yer aldığı görülmüş. İngiliz bilginlerden B.V.Head de, kentin Pyramus (Ceyhan) veya Sarus (Seyhan) nehirlerinden birinin kenarında bulunduğunu ileri sürmüş.İslam Orduları tarafından M.S.10’uncu yüzyılda ele geçirilen antik kentle ilgili ilk resmi araştırma ise, ancak 1955 yılında Seyhan Baraj Gölü’nde su toplanmaya başlanmadan sadece 10 gün önce arkeolog Mahmut Akok tarafından yapılabilmiş

Mahmut Akok

Adana turizmi açısından büyük bir talihsizlik olarak nitelendirebileceğimiz araştırmanın, geç kalınmışlığının yaşattığı burukluk, arkeolog Mahmut Akok’un raporlarına şöyle yansımış:“Seyhan Barajı’nın göllemiş olduğu sahada kalan ve bazı mütehassıs seyyahlarca Augusta Antik şehri olduğu beyan edilen örenin tetkikini, Maarif Vekaleti Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü bize havale etmişti. Sahaya suyun koyuverilmesinden 10 gün kadar evvel, yani 5-15 / 9 /1955 tarihleri arasında mahallinde bir inceleme yaptık. Bu ören Adana şehrinden 25 kilometre doğuda ve Seyhan Nehri’nin şimale uzanan kollarından biriyle, Kuruçay Vadisi’nin birleştiği kısımda ve çayın hasıl ettiği terasanın yarımada şekline girmiş bir düzlüğünde bulunmakta idi. Bugün bunlardan Karaömerli Köyü’nün bir kısmı gölün kenarında kalmıştır, Gübe Köyü ise (Antik kentin bulunduğu bölge) sular altındadır.” 10 GÜNDE ÖNEMLİ BULGULAR ÇIKARTILDIAntik kentte araştırma yapması için sadece 10 günü olan Arkeolog Mahmut Akok, bu süre içinde zengin bir yerleşim yeri olduğu anlaşılan antik kentin, “kuzey-güney ve kuzeybatı yönlerine 1,000×1,500 metre uzunlukta olduğunu, kale surları ile çevrili bulunduğunu, her biri 5,40 metre boyundaki mermer sütunlu yolla, 62 metre çapında oturum alanı olan açık hava tiyatrosuna sahip olduğunu” tespit etti. Arkeolog Akok ayrıca, “3.37 metre aralıklarla dizilen sütunların süslemeli başlarını, su deposunu, su kanallarını, hamam, ev banyo odalarını, mermer ve kesme taşlardan üretilmiş 7 bina kalıntısını, şehrin kuzey yamacında nekropolü (mezarlık) ve buradaki sandık mezarları, oda tipi ve pişmiş topraktan yapılma (sarkofajlı) mezarları” ortaya çıkartıp görüntüledi, antik kentin ve mamur eserlerinin ayrıntılı krokilerini çizdirdi.

Yapılan araştırmalarda, kentin geçmişinin, Durisilla’nın yaşadığı M.Ö. 58-M.S.29 yıllarına kadar uzandığı tespit edildi. Çünkü kentin kazılarında elde edilen sikkelerde Livia Augusta’nın tasvirleri yer alıyordu. Yine sikkelerde, Augusta’nın yanı sıra Roma imparatorlarından Tiberius, Neron, Domitianus, Traianus, Gallus, Volsianus ve Valerianus’un tasvirlerinin bulunduğu dikkate alındığında, kentin varlığını asırlar boyu koruduğu, M.S. 451 yılında Chalkedon’da toplanmış olan Ruhani Meclis’e, “Theodorus adında bir murahhas gönderecek kadar da önemli bir kent” olduğu anlaşılıyordu. AGUSTA’DAN KALAN MEDUSA LAHİTİAugusta antik kentinden günümüze kalan en önemli eserlerden biri olan “Medusalı Lahit” Adana Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.

Menekşe Köyü’nün batı yamaçlarında traktörle tarlasını süren bir köylü tarafından tesadüfen bulunan mermer lahit, M.S. 2.yüzyıla ait. Define avcılarının talanına uğrayıp kapağı kırılan, yekpare mermer bloktan oyulmuş lahit, yüksek kabartma tekniği ve ince bir ustalıkla işlenmiş. Lahitin üzerinde “Medusa, boğa, çiçek ve meyve figürleri” yer alıyor.Mitolojide Medusa, “kendisini görenlerin taşa kesildiği, aralarında domuz dişleri bulunan saçlarından yılanlar fışkıran, korku salan bir kadın” olarak tanımlanıyor. Medusa, mitolojik kaynaklara göre Persesus tarafından başı kesilerek öldürülmüş. Önemli bir şahsiyete ait olduğu sanılan lahitteki Medusa figürleri, lahiti dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korumak için yapılmış. Lahitteki “boğa gücü, meyve ve çiçekler ise, bolluk ve bereketle, sevgiyi” tasvir ediyor.GÜZEL DRUSİLLAPeki, uğruna Çukurova’nın en güzel coğrafyasında, Sarus (Seyhan) Nehri’nin kıyısına kent kurdurulup adı verilecek kadar önemli olan Livia Augusta kimdi?M.Ö. 58 – M.S.29 yılları arasında yaşayan ve Drusilla ek adından, ailesinin ikinci kızı olduğu anlaşılan Livia Augusta, Roma’nın ilk İmparatoru Augustus’un (Gaius Octavius) karısı, Tiberius ve Drusus’un annesi olarak biliniyor.

Roma’nın sonraki imparatorları onun soyundan gelmişler. İmparator Claudius tarafından Augusta (Birinci kadın-Yüce kadın) ilan edilen Livia Durisilla, ikinci kocası olan Octavian ile 51 yıl evli kalmış. Drusilla, imparatorun ayrıcalıklı danışmanı olarak, ondan talepte bulunanlarla “köprü görevi” görmekten ve kocasının politikalarını etkilemekten keyif alırmış. Drusilla, Romadaki politik etkisi, imparatorlar ile senatonun kendisine verdiği siyasi ve kutsal nitelikli olağanüstü yetkiler nedeniyle, çok büyük bir güce ulaşmış. M.Ö.42 yılında ise Diva (Tanrısal) Augusta unvanını almış, birçok yere resimleri yapılmış, sikkelere tasvirleri basılmış, heykelleri dikilmiş. Livia Drusilla, olağanüstü güzelliği, güçlü karakteri ve yaşadığı söylenegelen çalkantılı aşk öyküleriyle, mitolojik edebiyatın ve batı tiyatrosunun da en önemli kadın karakterleri arasında yer alıyor.

Ceyhun Özgönül ,Adana Müzesi Eski Müdürü merhum Kazım Tosun 

(YAZI, ARAŞTIRMA : CEYHUN ÖZGÖNÜL/İLK YAYIN: ADANA LİFE DERGİSİ-2010)- PAYLAŞIM VE KULLANIM HALİNDE KAYNAK GÖSTERİLMESİ ZORUNLUDUR

.Başlıca kaynaklar: Türk Arkeoloji Dergisi/Kültür Varlıkları Gov tr/ Ç.Ü. Fen Edebiyat Fak. Arkeoloji Bölümü/ Adana Müze Müdürlüğü-