Aldım dolaptan içi fotoğraf dolu kutuyu koydum masaya.
Kapağını açınca kutunun, onlarca siyah-beyaz fotoğraf saçılıverdi etrafa.
Belli ki onlar da bunalmışlar karanlıkta kalmaktan.
Her biri bir köşeye kaçıverdi.
Siyah-beyaz anılar.
Siyah-beyaz hayatlar.
Siyah-beyaz kadınlar, erkekler, çocuklar…
Kimi gülümsüyor
Kimi hüzünlü .
Kimi neşeli
Kimi kederli bakıyor.
Kimi deniz kenarında
Kimi bir masada yalnız.
Yanyana yürüyoruz bu fotoğrafta annem, teyzem babam ve ablam Ankara’da bir sokakta.
Babam elimden tutmuş.
Bir yaz günü sanıım.
Şu fotoğrafta babam motosikletinin üstünde çok mutlu
Annem mutfakta gülümsüyor kameraya bakarak.
Başında beyaz tülbenti nenem örgü örmekte bir merdiven basamağında.
Ablam yanında, yüzünü avuçlarının içine almış gülümsüyor.
Elinde fırça ıstakaya dayamış elini tabela yazmakta babam bu fotoğrafta.
Bakın bu fotoğrafı çektirirken sevdiğim boğazlı kazağım varmış üstümde.
Parkama taşmış uzun saçlarım.
Elimde T cetveli.
Silah gibi tutmuşum cetveli fotoğraf çekene gülümseyerek.
Aradan bir fotoğraf çekiyorum.
Annem ve babam 1956 yılının 9 Mart günü özenle giyinip bu fotoğrafı çektirmişler.
Öylesine güzel bakmışlar ki.
Parmağımın ucuyla okşuyorum annemin saçını.
Babağımın yanağına dokunuyorum.
İnanmayacaksınınız ama ikisi de gülümseyeverdi
Öyle ıçten.
Öyle sıcak.
Aydın Sihay
Sevgili dostlar bu bir ölüm yıldönümü yazısı değildir.
Eğer arzu ederseniz geçmişin güzelliği ve fotoğraflar üzerine notlar yazıverin.
Ölümden söz etmeyelim hiç.
Ne cennetten ne de mekandan.